Sarıkamış'te esir düşen kimi Türk askerlerin ta dünyanın öteki ucuna, Vladivostok'a götürüldüğünü biliyor muydunuz? Oradan bir Japon gemisiyle kurtulduklarını, 45 günde dünyayı geçip Akdeniz'de sonra yeniden esir hayatı yaşadıklarını? Müthiş bir öykü
Kaç kişi biliyor Heimei Maru (Parlak Barış) Gemisi’nin ve geminin yolcularının hikayesini! Tarihin tozlu raflarında unutulan hüzünlü bir hikaye onlarınkisi… Ama öyle bir unutulma ki bu, gerçekler parça parça dağılıp zamanın kuytusunda karanlıklar arasında kalmış. Yönetmen Hayriye Savaşçıoğlu olmasa öylece kuytularda kalacaktı bu hikaye…
Savaşçıoğlu iki belgeselle ‘Vatana Giderken Heimei Maru’ ve ‘Yüzyıldır Açılmamış Mektuplar’ ile hem bu hüzünlü hikayenin parçalarını bir araya getirdi hem de unutulan bir kahramanlık öyküsünü hatırlamamızı sağladı.
Nedir hikaye derseniz, önce özetleyelim. 1. Dünya Savaşı yılları. Doğu Cephesi’nde Ruslara esir düşen Türk askerleri çeşitli kamplara gönderiliyor zor şartlar altında. Kamplardan biri de Japon Denizi sınırındaki Rus şehri Vladivostok’ta. Bölge Japonların eline geçinde kamptaki esirler için vatana dönme umudu doğuyor.
23 Şubat 1921’de, Japon Yarbay Yukichi Tsumura komutasındaki Heimei Maru (Parlak Barış) Gemisi’yle 19’u kadın, 17’si çocuk toplam 1050 kişi, Japon mürettebatla Anadolu’ya doğru 45 gün sürecek bir yolculuğa çıkıyor. Hepsi vatanlarına kavuşacak olmanın verdiği umutla, yolculuğun her türlü zorluğuna katlanıyor. Midilli önlerine gelip tam da uzaktan vatan toprağını gördüklerinde bir Yunan gemisi onları durduruyor.
Esaret hayatı tekrar başlıyor. Günlerce gemide tutuluyorlar, sonra Heimei Maru, Yunanlar tarafından Pire Limanı’na çekiliyor. Kadın ve çocuklar İstanbul’a gönderilse de askerler için esaret hayatı devam ediyor. Japon komutan Tsumura’nın, askerlerimizi Yunan kuvvetlerine teslim etmemesi üzerine gemi İtalya’daki Asinara Adası’na gönderiliyor.
İçme suyu bulunmayan, yılanlarıyla ünlü bu adada Türk askerleri günlerce kalıyor. Ülkelerarası anlaşma sonrasında Hilal-i Ahmer devreye giriyor ve Ümit Vapuru ile sağ kalan askerler 25 Haziran 1922’de vatan toprağına getiriliyor. Tüm o esaret hayatı sonrasında Türkiye’ye geldiklerindeyse ülkenin bir bağımsızlı mücadelesi verdiğini görüyor ve birçoğu hemen Kurtuluş Savaşı’a katılıyor. Hatta İstiklal Madalyası alanlar var içlerinde.
Hayriye Savaşçıoğlu Heimei Maru (Parlak Barış) Gemisi belgeseli için araştırma yaparken Japonya Savunma Bakanlığı arşivi, Kızılhaç, Birleşmiş Milletler, ATASE ve Kızılay Arşivleri’nde bu hikayenin izini sürüyor. 2 bine yakın belgeye ulaşıyor. Bu belgelerden biri tarihe geçecek türden. Belgede gemide bulunanların isimleri yer alıyor. Bu isimler üzerinden de o gemideki askerlerin çocuklarına, torunlarına ulaşıyor.
‘Vatana Giderken Heilei Maru’ belgeselinde gemideki esir askerlerden Harputlu Ahmet Dokur ile tanışmıştık. Ondan geriye bir siyah beyaz fotoğraf ve küçük bir not defteri kalmış geriye. Bunlar da henüz dört yaşındayken babasını kaybeden oğlu Mustafa Dokur’da. Mustafa Dokur babasının hikayesini hiç öğrenememiş. Hayriye Savaşçıoğlu’nun araştırması ve belgeseli sayesinde öğreniyor babasının hüzünlü hikayesini.
Ama sadece o değil. İkinci belgesel ‘Yüzyıldır Açılmamış Mektuplar’da o gemide bulunan diğer askerlerin yazdığı mektupları onların torunlarına ulaştırıyor Hayriye Savaşçıoğlu.
Gemideki esir doktor Yusuf İzzettin Dolgungil. Sarıkamış’ta askeri doktor olarak görev yaparken 22 Aralık 1914’te Ruslara esir düşüyor. Önce Azerbaycan’daki Nargin adasına, oradan da Sibirya’ya götürülüyor. Yedi yıl esaret hayatı yaşıyor. Heimei Maru Gemisi Yunan kuvvetleri tarafından Pire Limanı’na çekildiği sıralarda, 25 Mayıs 1921’de bir mektup yazıyor Yusuf İzzettin ailesine. Fakat bu mektup adresine ulaşmıyor. Aradan bir asır geçtikten sonra o mektubu ilk kez torunu Betül Al Ahmadi okuyor. Ahmadi dedesinin dedesinin esaret hayatını bilenlerden. Ancak yıllar önce kaybettiği dedesinin yazdığı mektubu eline alınca hüzünleniyor. İçten bir şekilde “Teşekkür ederim” diyor.
Rizeli Hacıoğlu Hızır, 1900’lerin başında Karadağ’da sonra Balkan Savaşları’nda askerlik yaptıktan sonra 1. Dünya Savaşı sırasında Sarıkamış’taki savaşan ve Ruslara esir düşen askerlerden. Altı yıl sürüyor Hacıoğlu Hızır’ın esaret hayatı. Onun yazdığı mektup da ailesine ulaşmıyor. Rizeli Hacıoğlu Hızır’ın mektubunu torunu Mehmet Ali Orhan okurken “Hasret ve özlem var bu satırlarda” diyor.
Havzalı Mehmetoğlu Hüseyin (Altınkaynak), 14 Şubat 1922’de İtalya’daki Asinara Adası’ndan bir mektup yazıyor, kendisinden yıllarca haber alamayan ailesine. İyi olduğunu, onları özlediğini anlatıyor. Ama en önemlisi sağ olduğunun kanıtı bu mektup. 1. Dünya Savaşı sırasında askere alınan ve Kafkas Cephesi’nde Ruslara esir düşen Hüseyin Altınkaynak’ın İtalya’daki Asinara Adası’na gitmesinin öyküsü uzun. Bir şekilde Heimei Maru Gemisi’ne binebilenlerden. Savaşa giderken okuma yazması yok. Esaret hayatı sırasında Yüzbaşı Lütfü’nün kendi gibi askerlere okuma yazma öğretmesi sonucu yazabiliyor bu mektubu. Lakin bu mektup hiçbir zaman Samsun’daki Gidirli Köyü’nde yaşayan ailesine ulaşmıyor.
Havzalı Mehmetoğlu Hüseyin’in torunu Arif Altınkaynak “Dedem mektup gönderdiğini söylerdi ama bu mektup hiç ulaşmamış aileye. 100 yıl sonra gelmesi insanı hüzünlendiriyor” diyor.
Bu mektuplar savaş ortamında nasıl yazıldı ve 100 nasıl saklandı denilebilir. Anlatalım… 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda yaklaşık 3 milyon insan asker olarak görev yapıyor. Savaş sırasında da yaklaşık 240 bin asker esir oluyor. O yıllarda, uluslararası anlaşmalar gereği Hilal-Ahmer’in (Kızılay), esir kamplarındaki askerlerin durumunu öğrenebilme, esirlerin yazdıkları mektupları ailelerine ulaştırma hakkı var. Dünyanın dört bir yanına yayılan esirlerin kaldıkları kamplara giden Hilal-Ahmer görevlileri, esirlerin mektuplarını ailelerine ulaştırıyor. Ama ulaşmayan binlerce de mektup oluyor.
Bu mektuplar yıllarca Kızılay’ın arşivinde duruyordu. Birkaç yıl önce Kızılay bu mektupları tasnif ettiğini duyurdu. Hayriye Savaşçıoğlu da ‘Vatana Giderken Heilei Maru’ belgeseli için Kızılay’ın arşivinde araştırma yaparken rastlıyor bu mektupları. Sonrasını kendisinden dinleyelim: “Vatana Giderken belgeselini çekerken Kızılay’ın arşivine girmiştim. Bu arşivlerde Heimei Maru Gemisi’nde bulunan askerlerin yazdığı mektuplara rastladım. Bu mektupları yazan askerlerin torunlarına ulaşabilir miyim diye düşündüm. Ulaşınca da bu belgesel ortaya çıktı.
Bu askerler yurda dönebiliyor. Savaştan sağ sağlim dönmeleri aileler için en büyük mükafat zaten. Bunun için bu mektupların kimse peşine düşmemiş ve böylece Kızılay’ın arşivinde kalmış mektuplar. Ama torunlar için bu mektuplar çok başka şeyler ifade ediyor. Yüz yıl önce çok zorlu şartlarda vatanları uğruna savaşan insanların neler yaşadığını torunları detaylı bir şekilde bilemeyebiliyor. Bu mektuplar işte bu noktada devreye giriyor. Geçmişi tekrar öğrenme ve anlama fırsatı veriyor insanlara. Mektuplar sayesinde dedelerinin nerelerde neler yaşadıklarını öğrenebiliyorlar.”
Tabii bu hikayenin bir de önemli Japon tanığı var. Yarbay Yukichi Tsumura. Heimei Maru Gemisi’nin komutanı. Yunanlılara direnip esir askerleri onlara teslim etmemesi, o askerlerin hayatını kurtarıyor. Vatana Giderken Heilei Maru belgeselinde Savaşçıoğlu Japonya’da onun da izini sürüyor. Torunlarıyla konuşuyor. Öğreniyoruz ki Yukichi Tsumura 1927’de vefat etmiş.
Bütün bu hikayeyi anlatmamızın sebebi, böylesi iki önemli belgeselin ve bu belgesellerin arkasındaki hikayenin yeterince biliniyor olmamasından. ‘Yüzyıldır Açılmamış Mektuplar’26 Aralık Salı günü saat 20.00’de İBB Beyoğlu Sineması’nda gösterilecek. Bir de söyleşi düzenlenecek, Mısır’dan Hindistan’a, Burma’dan Rusya’ya 1. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı Esirleri başlıklı. Hayriye Savaşçıoğlu ile Prof. Dr. Yücel Yanıkdağ katılacak.