Kanser hastası eşini öldürmüştü: İfadesinde ‘geçinemiyorduk’ dedi
Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Gökmen Umut Erdem, bazı hastaların kanserden çok daha tehlikeli tercihler yaptığını belirterek, anne sütü, eşek sütü, kaplumbağa kanı içerek kanserden kurtulabileceğini sanan hastalarla karşılaştıklarını anlattı.
Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde kanser tanısı konulan hasta ve yakınları için kurulan ve her hafta düzenli olarak eğitimlerin verildiği Hematoloji / Onkoloji Hasta Okulu’na gelenlerin en sık sorduğu soruların başında alternatif tedaviler yer alıyor. Uzmanlar, hasta ve yakınlarını kulaktan dolma bu tehlikeli yaklaşımlardan korumak amacıyla bu eğitimlere başladıklarını söyledi. Kanser tanısı alan hasta ve yakınlarının tedavi sırasında karşılaşabilecekleri zorlukları, tedavi süreciyle ilgili kafalarında yer alan soru işaretleri ve kaygılarını gidermeye yönelik geçtiğimiz Eylül ayında Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde hayata geçirilen Hematoloji Onkoloji Hasta Okulu sayesinde, hasta ve yakınları henüz tedaviye başlamadan, ‘işi okulunda öğrenip’ tedavi uyumu ve başarısını artıracak bilgilerle donatılıyor.
Hasta okulunun kurucularından Hematoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Mesut Ayer ve Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Gökmen Umut Erdem, bazı hastaların kanserden bile daha çok tehlikeli tercihler yaptığını belirtti. Ayer ve Erdem, anne sütü, eşek sütü hatta kaplumbağa kanıiçerek kanserden kurtulabileceğini sanan hastalarla karşılaştıklarını anlattı.
Hematoloji Onkoloji Hasta Okulu’nun kurucularından Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Hematoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Mesut Ayer, projenin ortaya çıkış amaçlarından birinin de kanser hastalarının çoğu zaman suistimal de edildiği, kulaktan dolma bilgilere karşı bilinçlendirmek olduğunu kaydederek “Tedavinin yerini alabilecek farklı uygulamaları ön plana çıkarmak gibi birtakım yaklaşımlar var. Herkes bir şey söylediği için hastalar gerçek medikal tedavilerini bırakıp buna alternatif yollara başvurabiliyor. Sadece farklı beslenerek iyileşebileceğine inanan insanlarla karşılaşıyoruz. Bu hastalığın tanısını duyar duymaz zaten ilk söylenen şeylerden biri bir takım aktar tavsiyeleri, bitkisel şuruplar, besinler vs. ‘Bunları kullanabilir miyiz’ diye hastalar bize geliyorlar. Ya da yurt dışından birtakım katkı maddeleri alıp getirenler var. Hatta benim yakınlarımdan birisinde yaşadık biz bunu, ‘acı kavun’ dedikleri bir şey, ilk defa gördüm ben de. Anafilaksiden yani ani zehirlenmeden ölmek üzereydi hasta, zor kurtardık. Kaplumbağa kanı içmeye çalışanlar var. Hele hele bunları asıl tedavilerinin yerine koymaları en büyük sıkıntı” dedi.
Hasta ve yakınları açısından kanser tanısından sonra üç ana konu olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ayer, “Birincisi, hastane ve tedavi süreçlerinin işleyiş şekilleri, ikincisi beslenme konusunda çok sorular oluyor, üçüncüsü de işin psikolojik boyutu. Bununla mücadele etmek tedavi sürecini çok etkiliyor. Özellikle tedaviye uyumu çok etkiliyor. Ayrıca hastaları ilk başta hastane sürecindeki belirsizlikler strese sokuyor. Neden beklediğini bilmiyor. Zaman kaybı olduğunu düşünüyor bazen ve bu da onları strese sokuyor. Ama eğitimlerde o bekleme gerekçelerini anlatıyoruz ve büyük oranda rahatlıyorlar. En az talep ise psikolojik destek tarafından geldi şimdiye dek. Çünkü çoğu hasta ve yakını bunu içinde yaşıyor. Bu konuda birilerine danışabileceğini bile bilmiyor. Bu eğitimlerden sonra gözlemlediğiniz en önemli şey, hasta ve yakınlarımız muhatap bulabildikleri, soru sorabildikleri için çok daha mutlu. Tedaviye de daha iyi uyum sağlıyorlar. Onlardan talep gelmeden bu karşılandığı için de çok şaşırıyorlar” diye konuştu.
Doç. Dr. Ayer, hastanın medikal tedavi süreçlerine daha çok odaklandığını ve bu yönde sorularla geldiğini anlatırken, hasta yakını ya da bakım vereni olarak kadınların sürece daha uyumlu ve hassas olduğunu kaydederek, “Genelde eşi, annesi ya da kız kardeşi olabiliyor, kadınlar bu işte daha oryanteler. Çünkü ihtiyaçları, nerede takıldıklarının daha farkındalar. Kadınlarda farkındalık daha yüksek yani. Bizim planımız tanı aldıktan sonra, tedaviye başlamadan hemen önce bu eğitime başlatmak. Uyumun en iyi olduğu, soru işaretlerinin en çok olduğu dönem o dönem. Ama yeni tanı alan, tedaviye henüz başlamış hastalar da var, tedaviye başlamış olup aklına bir takım takılan sorular olup da bu eğitime katılmak isteyenler de oluyor” dedi.
Annesi pankreas kanseri teşhisi aldığında ilk olarak internetten bitkisel tedavileri araştırdıklarını ve şehir dışından karışım sipariş ettiklerini anlatan Mehmet Fatih Ay ise bu eğitimlere katıldıktan sonra bunun tehlikelerini öğrendiklerini kayderek, “Başta nasıl iyileştirebiliriz, en kısa yoldan ‘en doğal bir şekilde’ diye düşünerek internette karşımıza otlar vs alternatif tedaviler çıkıyordu. Kemoterapi korktuğumuz bir şeydi. Burada aldığımız eğitimde gördük ki o otlar kesinlikle kullanılmayacak. Çünkü ilaçların etkinliğini azaltabiliyor. O yüzden anneme bir daha teklif bile etmedik” diye konuştu.