Klasik müziğin gözü kulağı bu müzayedede
35 yıllık ömrüne sığdırdığı onlarca eserle Mozart, insanlık tairhinin en üretken bestecilerinden biri oldu. 27 Ocak 1756'da Salzburg'da doğan Mozart'ın şaheseri Türk Marşı, konser salonlarının hâlâ en sık çalınan parçalarından.
Müzik tarihinin en büyük bestecilerinden Mozart 268 yaşında. 27 Ocak 1756’da Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun dini merkezlerinden Salzburg’da dünyaya gelen Wolfgang Amadeus, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ besteleri en çok seslendirilen müzisyen. Dahi besteci ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operasıyla bir şahesere imza atmakla birlikte 18. yüzyılın modası Turquerie akımını yansıttı.
Osmanlılar Avrupa’nın içleirne doğru ilerlerken onlara karşı duyulan korku ve bir nebze de nefret zaman içerisinde bir hayranlığa dönüşmüştü. En büyük aşklar nefretten mi doğar bilinmez ama Avrupa’da Türk modasına verilen ismiyle Turquerie 18. yüzyılın sonlarına kadar etkisini hissettirecekti. Elbette Mozart da bunlardan etkilenen biri olacaktı. 1782 yılında tamamladığı ve önce Avusturya’da sonra da diğer Avrupa memleketlerinde beğeniyle karşılanan ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası, dahi müzisyenin Türk modasına olan ilgisinin tek yansıması değildi.
1783 yılı Osmanlı için Kırım’ın Ruslar tarafından ilhak edildiği kötü bir yıl olsa da Mozart ve sevgili eşi Constanze’nin evlilikleri yolunda gidiyordu. ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası büyük ilgi görmeye devam ediyor, bilet satışlarından da iyi gelir elde ediyorlardı. Üstelik eşi ve babasını Salzburg ziyaretleri sırasında tanıştırmış, mutlu bir aile tablosu çizilmese de kavga çıkmamıştı. Tüm bu gelişmeler yaşanırken o sıralar 27 yaşında olan müzisyen bir bestesini de tamamlamak üzeredir. ’11 Nolu Piyano Sonatı’ adlı bu eser bu ismiyle pek çok insan için bir anlam ifade etmese de ‘Türk Marşı’ ya da nam-ı diğer ‘Rondo alla Turca’dan başkası değildi.
Müzik tarihçileri ‘Türk Marşı’nın Mehter marşlarından etkiler taşıdığı görüşünde. Fakat ortada bir sorun vardı. Avusturya ile Osmanlı arasında 1873 yılındaki sınırlar göz önünde bulundurulduğunda Mozart bu marşlara çok uzak mesafedeydi. Üstelik batılı manada yazıya aktarılmadıkları için nota kağıtlarına da ulaşması çok zordu. Türk ordusu, Polonyalı komutan Jan Sobieski’nin beklenmedik saldırısı sonrası Viyana kapılarındaki kuşatmayı kaldırıp Macaristan’a dönerken kahve çuvallarıyla birlikte hafızalarda marşlarını da bırakmıştı. Öyle ki bu marşların melodileri kuşaktan kuşağa aktarılmış ve dahi bestecinin kulağına kadar gelmişti.
Osmanlı’nın askeri bir tehdit olmaktan çıktığı dönemde bir nebze rahatlayan Avrupa’da nefret yerini aşka bırakmış ve Turquerie akımı mimariden giyime, resimden dekorasyona kadar her alana yansımıştı. İşte Mehter marşlarının kulaktan kulağa yayılan melodileri, 2. Viyana Kuşatması’nın 100. yılında Turquerie akımının da bir yansıması olarak ’11 nolu Piyano Sonatı’ ya da bizim bildiğimiz adıyla ‘Türk Marşı’ olarak karşımıza çıktı. İlk kez 1784’te seslendirilen eser, 250 yıldır dünyada en çok çalınan bestelerden biri.
Wolfgang Amadeus Mozart hayatını kaybettiği 1791 yılına kadar durmaksızın beste yaptı. 35 yıllık ömrüne tam 626 beste sığdıran Constanze’nin ona seslendiği şekliyle Wolfie, bugün tartışmasız bir şekilde müzik tarihinin Bach ve Beethoven ile birlikte en büyük üç ustasından biri olarak kabul ediliyor. Ondan önce Vivaldi, Jean Baptiste Lully ve ondan sonra da Beethoven gibi büyük besteciler de Türkler ve Türk tarihie referans veren eserler besteledi. Ancak hiçbiri ‘Saraydan Kız Kaçırma’ ve ‘Türk Marşı’ kadar popüler olamadı.
Bugün Avusturya’nın Milli Marşı, bir Mozart bestesinden izler taşıyor. Doğduğu kent Salzburg her yıl onun izini süren müzikseverleri ağırlıyor. Kısa hayatının önemli bir bölümünü yaşadığı Viyana ise yaşadığı birkaç evden biri olan ve bugün müzeye dönüştürülen yapıya ev sahipliği yapıyor. Burası da tıpkı Salzburg gibi bestecinin hayranları tarafından ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşı karşıya. Bu dahi müzisyen mezarının tam nerede olduğunu ne yazık ki bilmiyoruz. Hayatını kaybettiği 5 Aralık’ta Viyana en soğuk günlerinden biri yaşadığı için cenaze törenine katılan 10 kişi, tabut defnedilirken uzaktan izlemeyi yeğledi. Bu esnada mezar taşına da ismi yazılmadı. İşte bu hatalar zinciri yüzünden bugün dahi müzisyenin yeri bilinmiyor. Viyanalılar bu hatalarından ders almış olacak ki sonrasında Beethoven, Schubert ve Strauss gibi bestecilerini hem görkemli törenlerle sonsuzluğa uğurladı hem de mezar taşlarını başucuna koymayı ihmal etmedi.