Böyle salınır tanrıçalar: ‘Diva’ sergisi, ihtişamın geçit töreni
O, iflah olmaz bir hedonist. Işığın peşinde yollarda geçirdi ömrünü. Hiçbir kuralı da sınırı da tanımadı. Sıradan insanın günlük hayatını resmetti. Türkiye'yi çok gezdi. İngiliz ressam John Craxton'ın resimleri ilk kez İstanbul'da. Meşher'de açılan sergi sanatçının en kapsamlı retrospektifi.
Pek çok ebeveyn için bir ‘kabus çocuk’ o. Hayatta hiçbir sınıra, etikete inanmayan; kendini hiçbir millete, ülkeye ya da sanat akımına ait hissetmeyen, resmi eğitimi bile reddetmiş bir ressam: John Craxton.
Çok paraları olmasa da sanata önem veren, kültürlü bohem bir ailenin çocukları olarak Londra’da dünyaya geldi John Craxton. Böyle bir aileye sahip olmanın avantajlarını da hayatı boyunca hissetti. Craxton ailesinin altı çocuğu da başına buyruktu belki ama hiçbiri John kadar özgür ruhlu ve yetenekli değildi. Yeteneğini eğitimle ya da herkesin gittiği yollardan giderek köreltmeyen ressam, resim de dahil olmak üzere hayatı boyunca hiçbir resmi sınavı geçememiş. Bu alaylı yeteneğin hayatındaki sınavlarla ilgili tek bir istisna var, o da çok sevdiği motorunu kullanabilmek için girdiği ehliyet sınavı. Özgür ruhunu dinlemek ve ışığın peşinden gitmek için yaptığı ufak bir ‘fedakarlık’ diyelim bu istisnai duruma.
İflah olmaz bir hedonist olarak olan Craxton, Londra’nın kasvetli ve yağmurlu havasını sevmiyordu. Ailesi ve memleketiyle bağını hiç koparmadı ama hayatı boyunca güneşin ve ışığın peşinde koştu. Hayatında ilk kez 1946’da Atina’yı, 1949’da ise İstanbul’u ziyaret eden sanatçı, otuzlu yaşlarının başında, Truva’dan İzmir’e ve Efes’e Ege kıyılarına atıyor kendini. Birçok ressamın katılmak için can atacağı Londra sanat ortamını geride bırakıp çok sevdiği güneşe koşuyor daima. Bu durum sanatına da hayata bakışına da yansıyor.
En kapsamlı retrospektifi İstanbul’da
John Craxton, Türkiye’de -henüz- o kadar da bilinen bir isim değil. Ancak sanatçının yaşamını ve eserlerini anlatan Türkiye’deki ilk kişisel sergisi bu durumu değiştirecek. Meşher’in ev sahipliği yaptığı ‘John Craxton: Işığın Peşinde’ sergisinde anıtsal bir duvar halısı, tablolar, çizimler, baskılar, kitap tasarımları ve kişisel eşyaları da dahil olmak üzere Craxton’ın geniş yelpazedeki 200’e yakın eseri yer alıyor. Serginin vitrinin de ise ziyaretçileri, sanatçının kullanmayı çok sevdiği klasik motosikletlerden bir örnek karşılıyor.
Aynı zamanda sanatçının bugüne kadarki en kapsamlı retrospektifi olan sergide, çeşitli koleksiyonlardan ödünç alınan eserlerin yanı sıra John Craxton Estate’ten sonra en fazla sayıda Craxton eserine sahip olan Ömer Koç Koleksiyonu’ndan 44 eser yer alıyor.
Balıkçılar, denizciler, çobanlar…
Bu eserlerde gündelik hayatın izlerini, uzo içen bir adamı, sigara içen bir denizciyi, çobanları, balıkları görmek mümkün. Işığın peşinden gittiği bu göçebelik hali, hem hayata bakışını hem de çalışmalarına da yansıyor. Mesher’deki serginin tasarımında da vurgulandığı üzere koyu renkli, karanlık eserlerini İngiltere’de ürettiğini anlıyoruz. Renklerin parladığı, canlı tablolar ise çok sevdiği Ege ev Akdeniz iklimine kavuştuğu dönemlere denk geliyor. Mitoloji ve arkeoloji, özellikle de Bizans mozaikleri, Türk halıları ve Osmanlı mimarisi Craxton’un çalışmalarına etki etmiş önemli unsurlar olarak dikkat çekiyor.
Craxton’un hayatını bu kadar tasasız ve neşeli olarak anlattık ancak elbette Craxton’un hayatı da dikensiz bir gül bahçesi değildi. Bir eşcinsel olarak İngiltere’de her daim yasa dışıydı, gençlik yıllarına denk gelen 2. Dünya Savaşı, o dönemdeki her genç gibi onu da etkiledi. Birçok sanatçı gibi yaşarken çok büyük paralar kazanamadı. Hatta Craxton’un eserlerini satamadığı durumlarda, takas yoluyla hayatını devam ettirdiği biliniyor. Sergide de, saçını kestirme karşılığında bir berberle takas ettiği bir eseri bile görüyoruz. Ancak Craxton’u biraz olsun tanımaya başlayınca bunların hiçbirinin onun için önemi olmadığını anlıyorsunuz. Daima keyifli hayatının sanatını yapan Craxton’a göre “Hayat, sanattan daha önemliydi.”
Evet, Craxton çok aşina olduğumuz bir sanatçı değil. Ancak bu durum onu tanımaya engel de değil. Üstelik Akdeniz ve Ege’yi kalbinde taşıyan, güneşle mutlu olan, ‘ışığın peşinden’ koşan, bazı şeyleri yarım bırakıp gerçek tutkusunun peşinde koşan ‘serseri’ ruhların aylaklığı, Craxton ile hiç tanışmamışlara bile çok tanıdık gelebilir. Sanatçıyı daha yakından tanımak isteyenler ise 23 Temmuz’a kadar devam edecek sergi için Meşher’in yolunu tutabilir.