Sartre Fransa’ysa Brehme Almanya’dır
Almanya'daki aktivistlerin kendilerini nükleer santrallerin dışındaki çitlere zincirleyerek başlattığı hareket, ülkenin nükleer santrallerini kapatması ile huzura kavuşuyor. Almanya 50 yıl önce Soğuk Savaş döneminde kurduğu santralleri tam da Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği dönemde terk ediyor.
Almanya’nın kalan son üç reaktörü de kapatıldı ve böylece Avrupa’nın en büyük ekonomisinde nükleer enerji üretimi sona erdi. Avrupa, bir yandan iddialı iklim hedeflerine ulaşmaya çalışırken, diğer yandan da ekonomilerini ayakta, evlerini ise sıcak tutmak için yıl sonuna kadar yeterli enerjiye sahip olup olamayacağının hesabını yapıyor. Almanya’nın kararı tam da bu ikilemin yaşandığı bir döneme denk geldi.
Bugünkü karar için son 37 yılın etkili olduğunu söyleyebiliriz. Aktivistlerin nükleersizleşme mücadelesi, 1986 Çernobil felaketinin Batı Almanya’ya kadar ulaşarak o dönemki kuşakta izler bırakmasıyla büyüyerek serpildi. O dönemin aktivistleri, Almanya’nın şimdiki üç partili koalisyon hükümetinde yer alan Yeşiller’in kurucu üyeleri oldu. Bu aktivistler nükleer kazaların ve atıkların çevrede bırakabileceği zararlı etkilerden dolayı nükleer tesislere karşı çıkıyor.
Aslında 2000 yılına gelindiğinde sol eğilimli hükümet, Alman nükleer enerjisini kapatma planını onaylasa da Angela Merkel öncülüğündeki muhafazakar hükümet bu plandan dönmüştü. Ancak 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima nükleer faciası, Almanya’nın nükleere karşı duygularını bir kez daha güçlü bir şekilde değiştirmesini sağladı ve Merkel hükümeti, 17 nükleer reaktörün 2022 yılı sonuna kadar aşamalı olarak kapatılmasını öngören bir yasa çıkardı.
Bu son hamle, Almanya’yı aynı zamanda sanayileşmiş dünyanın büyük bir kısmından ayırıyor. Zira ipin diğer ucunda İngiltere, Finlandiya ve Fransa, güvenilir elektrik enerjisi ve aşırı düşük karbon emisyonu kaynağı olarak gördüğü nükleer enerji kullanımını iki katına çıkarıyor. Polonya da Almanya sınırının yaklaşık 200 mil doğusuna ilk nükleer santralini inşa etmek için geçen yıl ABD’li Westinghouse Electric ile masaya oturdu. Öte yandan ABD’deki Biden yönetimi ‘kitlesel karbonsuzlaştırma’ aracı olarak yeni nesil küçük nükleer reaktörlerin inşasını amaçlayan teknolojiyi destekliyor.
Bu ülkelerin nükleer enerjiye yönelmesinin en büyük sebebi, doğalgaz, petrol ve kömür gibi fosil yakıtlarda aşırı derece bağımlı oldukları Rusya’nın geçen yıl 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal etmesi. Zira o dönemden bu yana Batı, Rusya’ya ağır yaptırımlar uyguladı ancak bu yaptırımlar sadece Rusya’yı değil kendilerini de yukarıda saydığımız bağımlılıklarından dolayı olumsuz yönde etkiledi.
Yapılan bazı anketlerde, önceden nükleer santrallerin kapatılmasına destek veren Almanların bile bu karardan şüphe duymaya başladığı gözlemleniyor. Zira ülkenin önde gelen gazetelerinden Bild’in yaptığı ankete katılanların yüzde 52’si, Rusya’ya bağımlılığı sonlandırmaya çalıştıkları bir dönemde nükleer enerjiye son verilmesine karşı çıktı.
Ekonomi Bakanı Robert Habeck ise Almanya’nın nükleersizleşme sürecini yönetebileceğinden emin. Habeck’e göre ülkenin doğalgaz depolarının yarısından fazlası dolu, hem kış sezonu da neredeyse bitti. Ülke Rus bağımlılığından kurtulmak için sıvılaştırılmış doğalgaz terminalleri inşa etmeye de başladı. Dolayısıyla Habeck’e göre korkulacak bir durum yok.