Koğuşta yemek değil de ölüm orucu mu yapsaydı?
Gezi davası tutukluları cezaevinde bir yılı geride bıraktı. Film yapımcısı Çiğdem Mater ve yönetmen Mine Özerden fiziksel olarak özgür değiller ancak meslektaşları törenler ve festivallerde her ikisini de anmaya, dayanışma ve destek mesajları vermeye devam ediyor.
Film yapımcısı Çiğdem Mater ve yönetmen Mine Özerden, Gezi Davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Mater ve Özerden 25 Nisan 2022’den bu yana Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde. Mater, savunmasında Gezi eylemleriyle ilgili bir film çekmek istediğini fakat iddianameye göre olmayan bir film yüzünden yargılandığını söylemişti.
Gezi davası tutukluları cezaevinde bir yılı geride bıraktı. Mater ve Özerden cezaevinde geçirdiği bir yılda fiziksel olarak özgür değillerdi ancak meslektaşları ödül törenleri ve festivallerde her ikisini de andı, ödüllerini onlara ithaf etti. Mater’in yapımcısı olduğu filmler ise ödül almaya devam etti.
Mater paylaştığı mesajlar ve mektuplarla sesini duyurmaya devam ederken yönetmen Özerden’in dostları da hazırladıkları bir internet sitesiyle arkadaşlarının sesi oluyor.
Emin Alper’in son filmi ‘Kurak Günler’in yapımcılarından biri olan Mater, filmin dünya prömiyerini yapıldığı Cannes Film Festivali’nde unutulmadı. Emin Alper festivaldeki gösterimin ardından Gezi davasında 18 yıl hapse mahkum edilen Çiğdem Mater’den söz ederek, “Şu an bizimle değil, çünkü kendisi komik bir dava sonucu hapse atıldı. Bizimle olmasa da aklımız ve kalbimiz onun yanında” demişti. Oyuncular ayrıca ellerinde ‘Çiğdem Mater’e Özgürlük’ yazılı kağıtlarla basının karşısına geçmişti.
Çiğdem Mater, 2022 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de unutulmadı. Yapımcı hem ödüllendirildi hem de meslektaşları tarafından anıldı. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması Cahide Sonku Ödülü, Gezi Davası tutuklularından Çiğdem Mater’e verildi. Gece boyunca ödül kazanan birçok meslektaşı, teşekkür konuşmasında Çiğdem Mater ve Mine Özerden’e selam gönderdi, dayanışma ve destek mesajları paylaştı.
Geçen yıl mayıs ayında gerçekleşen 25. Uçan Süpürge Film Festivali’nde ise Mater’in yapımcılığını üstlendiği ‘Disturbed Earth’ün gösteriminde de Mater unutulmadı, meslektaşları dayanışma çağrılarını tekrarladı.
29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Yarışması’nda yer alan, Mater’in yapımcısı olduğu ‘Yaban’ filminin gösteriminde de ekip arkadaşları Mater’e destek mesajları paylaşıldı.
Mater’e bir diğer ödül ise İtalya’dan geldi. 79.Venedik Film Festivali kapsamında düzenlenen ‘WICA-Sinemada Kadın Ödülleri/Women in Cinema Awards’ 2022 yılında Çiğdem Mater’e ithaf edildi. Çiğdem Mater de gönderdiği el yazısı bir mektupla törende sesini duyurdu, kadın dayanışmasını bir kere daha hissettiği için minnettar olduğunu belirterek “Dünyanın her yerinde baskı altında olan ve buna rağmen susmayan, direnen ve ses çıkaran kadınlara, kız kardeşlerime, sizin aracılığınızla sevgilerimi gönderiyorum” dedi.
We are deeply shocked by and strongly condemn the verdict of the Turkish court, sentencing Osman Kavala to lifelong imprisonment and seven other members or advisors of Anadolu Kültür to 18-year imprisonment. (1/4) pic.twitter.com/AHkcjBqdMX
— Berlinale (@berlinale) April 27, 2022
2022 Berlin Film Festivali ise Çiğdem Mater’in tutuklanmasının ardından sosyal medya hesabından bir açıklama yayınlayarak, Mater’in festivalin bir dostu olduğu vurgulandı, kararı kınadığını ve Mater ile dayanışma içinde olduğunu ifade etti. Bununla da sınırlı değil, Hamburg Film Fonu, Rotterdam Film Festivali’nde düzenlenen bir panelde ve 2022’de ilk kez düzenlenen Berlin Türk Filmleri Festivali’nin (Türkisches Filmfestival Berlin) açılışında da Çiğdem Mater unutulmadı.
Mater dün bianet için ‘Birinci yıl muhasebesi’ başlıklı bir yazı kaleme aldı: “Bir yıl oldu, en iyi öğrendiğim şu oldu: Okumak ve yazmak, kapatılmayla baş etmenin en şahane yolu. Telefondu, televizyondu, internetti, herhangi bir ‘dış uyaran’ olmadığında, o ‘nostaljisini’ yaptığımız, ‘ah eskiden ne güzel okurduk’ günlerine dönmek, neyse ki çok kolay oluyormuş, tecrübeyle sabit. İlk zamanlar günde 200-300 sayfa falan okurken, zaman ilerledikçe, 500’leri, 600’leri buluyorsunuz, ben mesela geçende 1.600 sayfalık Monte Cristo Kontu’nu iki günde okudum, mis gibi. Okuma ritmi şahane oturuyor anlayacağınız. Arada ‘ya çıkınca, bunca okuyacak vaktim olmayacak’ diye hayıflandığım doğrudur (çıkamadı).”
Mine Özerden ve Çiğdem Mater, cezaevinde bıraktıkları bir yılın ardından bir de BirGün gazetesi aracılığıyla da seslerini duyurdu. Özerden kaleme aldığı yazıda kendisini hiç ‘sanık’ hissetmediğini şöyle anlatıyordu: “Gezi’de hak arayan özneleri görmek yerine, suçlu kitleler yaratmaya çalışanlara inat, kendimi ‘sanık’ hissetmedim hiç. Asılsız trajikomik iddialar, niyet okumalar ve kötücül kurgulardan oluşan, gerçeklerden kopuk şuursuz bir orta oyununun ‘tanık’ı yani izleyicisiydim duruşmalar süresince. Tutuklanınca tanıklık halimden yerini ‘rehine’ hissetme hali aldı… 7.8’lik deprem ve artçılarıyla yaşanan on binlerce can kaybı ile bayağı ürktüm, acı çektim ve daha çok ‘kurban’ hissetmeye başladım kendimi, sevdiklerimi, milyonları seçimlerden sonra tekrar ‘tanık’ v’ ‘hak arayan özne” halime geri dönmeyi umuyorum.
Mater ise cevabı çok da zor olmayan bir soru soruyordu: “Türkiye’de ne yazık ki adalet arayışı tuhaf bir bayrak yarışı. Kuşaktan kuşağa adliye koridorlarında, hapishane kapılarında büyüdük, büyüyoruz. Bunu sona erdirecek, artık yeter/êdî bes e diyecek gücümüz umarım bu kez, gerçekten vardır. Kimsenin hayatına kimsenin karışmadığı, insanların eşit ve özgür olduğu, adaletin hüküm sürdüğü bir memlekette yaşayalım istiyoruz, çok şey mi istiyoruz?”