İstanbul alarm verirken İmamoğlu’ndan kentsel dönüşüm için promosyon kampanyası
6 Şubat'tan bu yana haber alınamayan insanlar hakkındaki bilgiye erişim kısıtlı. Adli Tıp Hekimleri, DNA örneklerinin alındığını ancak tek veri toplama yönteminin de bu olmadığını belirtiyor: Muhtarlık kayıtları, GSM operatörleri ve kredi kartlarıyla bütünlüklü saptama yapılabilir.
10 kenti enkaza çeviren, binlerce hayatı da bu yıkımın altında bırakan depremin üzerinden 80 gün geçse de halen yakınlarını bulamayanlar var. Resmi verilere göre 297 kişi için kayıp başvurusu yapıldı ancak başvuruların dışında veri toplandı mı, toplandıysa hangi yöntemlerle bir araya getirildi bilinmiyor. Öte yandan yakınlarının öldüğünden emin olduğu ancak cenazesi bulunamadığı için ölüm raporu verilmeyen insanlar da var. Bu noktada en fazla dikkat çeken olgu ise deprem sırasında bazı binalarda çıkan yangınlar.
“Aynı Aile Sağlık Merkezi’nde çalıştığımız bir doktor arkadaşımız vardı. Kızıyla beraber ilk gün sesi geliyordu molozların altından. Ama 3. gün yangın çıktı ve alevler söndürülünce enkaz kaldırılabildi. Enkazdan cesedini çıkaramadık. Küllerini bile bulamadık. Eşi yasal işlem başlatamıyor çünkü ortada cenaze yok.” Hatay Tabipler Odası Başkanı Sevdar Yılmaz, 6 Şubat depremlerinde yaşadıklarını böyle anlatıyor. Bu süreçte enkaz başından ayrılmadıklarını belirten Dr. Yılmaz, ‘cennetten bir köşk’ olarak pazarlanan ve yıkıldıktan sonra A2 blokunun 3 gün yandığı söylenen Rönesans Rezidans’ı da örnek olarak gösteriyor, buradaki kayıp insanlara dikkat çekiyor.
Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Ahmet Hilal de yakınları olmayan ve depremde ölen kişilerin yakınları yoksa ya da göçmen bir aileyse ve hepsi öldüyse kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü söylüyor. Bu kişiler için kimlik tespiti yapmanın pek de olanaklı olmadığını belirten Prof. Dr. Hilal, ölen kişinin daha önceden kan ya da doku örnekleriyle çalışma yapılabileceğini ancak bu noktada da kaybolan kişinin kimliğinin belli olmaması dolayısıyla kayıtlarla bulmanın mümkün olmadığını ifade ediyor: “Başvuru yoksa o kişinin kimliği tespit edilemez.”
Halen bulunamayan insanlarla ilgili 3 ihtimali sıralayan Prof. Dr. Hilal, bulunamayanlardan bir kısmının büyük ihtimalle enkazdan çıkartılıp başka bir yere götürüldüğünü ve kimliği meçhul olarak gömülmüş olabileceğini söylüyor, DNA örneğinin önemine vurgu yapıyor. İkinci olarak ise bazı yerlerde olduğu gibi büyük bir yangın çıktıysa cenazenin kapalı ortamda tamamen yanarak ortadan kalkmış olabileceğini belirtiyor. Üçüncü olarak ise göçük altında bulunamayan ve enkazla birlikte kaldırılmış bir cenaze olabileceğini ifade ediyor. Ancak Prof. Dr. Hilal bunun oldukça düşük bir ihtimal olduğunu söylüyor.
Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz, Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Ahmet Hilal ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı bu karışıklığın sebebi için depremin ilk iki gün yaşananlara ve hastanelere getirilen ölü sayısının yüksekliğine dikkat çekiyor. Ölümler adli olduğu için muayene sonrası savcılık tarafından defin ruhsatı verilmesi gerektiğini belirtiyor Prof. Dr. Hilal ve ölümün görece daha az olduğu yerlerde savcılık ve hekimler kontrolünde DNA incelemesi için örnekler alındığını ve cenazelerin bunun ardından defnedildiğini ifade ediyor. Ölümün çok daha fazla yaşandığı bölgelerde ise durumu şöyle anlatıyor Prof. Dr. Hilal: “Sadece yakınları, yani cesedi getiren kişi ‘bu benim yakınım’ deyince DNA tespiti ya da örneği alınmadan cenazeler teslim edildi. Ölü muayenesi yapıldı ve cenaze yakınlarına teslim edildi. Kimliği bilinmeyenlerin ise yine DNA incelemesi için örnek alındı, ondan sonra defnedildi. Şimdi bu kimliği meçhul olarak gömülen cenazelerin tamamına yakınında DNA incelemesi için örnek alınmış ve çalışılmıştır. Ama hala yakınlarını bulamayan insanlar var.”
Hatay Tabipler Odası Başkanı Yılmaz da ilk saatlerde Hatay’da enkazdan çıkarılan yaralıların başka hastanelere sevk edildiğini belirtiyor: “Bu hastalara ilk müdahale yapılıyor, damar açılıyor ve stabil hale getiriliyor. Ambulansa bindirilip gönderiliyor. Dörtyola, Reyhanlı’ya gönderildi ilk saatlerde. Sonra Adana. Orası doldu ve Mersin’e, Mersin’den Isparta’ya, Sakarya’ya kadar gitti hastalar. Niğde’ye, Nevşehir’e gönderilenler oldu. Çok karışık yerlere gönderildi hastalar.”
İlk iki gün kayıt tutulmadığını belirten Yılmaz, getirenin, yaralının kim olduğunun bilinmediğini ifade ediyor ve crush tarzı yaralanmada ölüm riskinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. “Kayıt alınamadığı için de vefat eden kişinin de kim olduğu bilinmiyor” diyen Yılmaz, bunun ilk iki gün çok yaşandığını söylüyor ve 20 Şubat’taki depremde kullanılamaz hale gelecek olan üniversite hastanesinde 8 Şubat saat 22.00’ye kadar kayıt tutulamadığını, buraya çok fazla cenaze getirildiğini belirtiyor. İkinci günden itibaren ise kayıt tutulmaya başlandığını anlatan Dr. Yılmaz, hastanın ad, soyad, T.C. kimlik numarası ve adres bilgilerinin alındığını ancak bunlara ulaşılamadığında da boy, saç rengi, kilo, yaş gibi biyolojik tariflerin yapıldığını belirtiyor. Cenazelerin ise defnedilmeden önce ilk günden itibaren DNA numunesinin alınıp öyle gömüldüğünü söylüyor.
AFAD dışındaki arama kurtarmacıların ilk günlerde yaşadığı çalışma sıkıntısına vurgulayan Fincancı ise insanların kendi cenazelerini çıkarmak zorunda kaldıklarını belirtiyor ve “Bölgede de özellikle kendi ayrıca yaşadıkları akrabalarının olduğu köyler vardı ve cenazelerini bu köylere taşıyıp orada defnettiler. Burada özellikle muayeneler, örnek almalar, muhtar kayıtları ile ilgili sınırlılıklar var. Muhtarlıklarda kayıtlar oldu. Normal koşullarda bu kayıtların girmesini bekleriz. Ama hem sayıya hem de bu kayıtları ne yazık ki bilmiyoruz çünkü paylaşmıyorlar” diyor.
Yakınlarını bulmaya çalışan ailelerin bu süreçte yaşadıkları ise oldukça zorlu. Hekimlerin anlattığına göre kayıp yakınları, emniyete kayıp başvurusu yapıyor ve adli tıp kurumlarının illerdeki merkezlerine giderek DNA örnekleri veriyor. Eşleşme durumunda ise aileler bulamadıkları yakınlarının defnedildikleri yerleri öğrenebiliyor. Bu örnekler öncelikle anne, baba ve çocuklardan alınıyor. İkincil olarak kardeşler ve uzak akrabalar da DNA örneği verebiliyor.
Veriler nasıl toplanmalı?
Kayıp verileri hakkında net bilgi alınamamasını eleştiren Fincancı, bu tip durumlarda kayıtlar üzerinden tespit yapılabileceğini belirtiyor: “Özellikle telefon operatörlerinin sinyal alamadığı telefon numaraları var, bu veriler derlenebilir. Aile Hekimliklerinin kayıtlı nüfusları var. Bu kayıtlı nüfuslar tek tek aranarak durum tespiti yapılabilir. Bunun üzerinden aslında bir bütün olarak saptama yapılabilir.”
Yakınlarının ölüm raporlarını alamayan ailelerin de mağdur olduğunu belirten Dr. Yılmaz, şahitlik yöntemiyle ölüm belgesi alınmasının bir yöntem olabileceğini söylüyor. “GSM operatörleri açıkladı deprem sonrası kaç kişinin telefonla konuşmadığı aktif olmadığı. Kimler olduğu belli, kimin adına olduğu belli” diyen Dr. Yılmaz, kredi kartlarından ve hastaneye giriş yapmayanların kim olduklarından da bir tespit çalışması yapılabileceğini ifade ediyor.
Karşılaştırma yöntemiyle verilerin toplanabileceğini belirten Fincancı, yas hakkına işaret ediyor: “Bunun için çaba sarf etmek, bunu önemsemek, yasın yakınlarının defnedilmesi ve onun için gereken dini ya da kendi inançlarıyla, yaşam biçimleriyle ilgili ritüellerin gerçekleştirilmesinin sağlanmasıyla tamamlanabileceğini ve önemli bir süreç olduğunu kabul etmek gerekir. Yani siyasi otorite bunu önemseyecek yani insanı önemseyecek, insanın iyilik hali için bunların her birinin önemli adımlar olduğunu bilerek onları da önemseyerek ve bir hak öznesi olarak tanımlayarak çalışmalarını sürdürecek.”