Nehir coşkun, yaşam dingin: Bern’de hayat böyle akıyor

İsviçre’nin başkenti Bern’deki bir aylık sanat programı sırasında, şehrin içinden hızla akan Aare Nehri’nde yüzmenin inceliklerini öğrendim. Nehirle bütünleşmiş kent sakinlerine uyarak kendimi dingin hayatın akışına bıraktım; sokaklarında dolaştım, müzelerini gezdim, sanatçılarını tanıdım. 

Gezi 8 Temmuz 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı
Bern'in içinden geçen Aare nehri hayatın odak noktası Fotoğraflar: Ali Cabbar (Progr binası dışında)

Artık bir Bern hayranıyım! Haziran başında Brüksel’den trene atlayıp İsviçre’ye doğru yola çıktığımda Bern’den fazla bir beklentim yoktu. Bir aylığına misafir sanatçı programına davet edildiğim şehrin küçük ve güzel olduğunu, içinden nehir geçtiğini biliyordum sadece. 

Oraya vardığımda anladım ki, şehri sarıp sarmalayan Aare Nehri onun en büyük güzelliği, en belirleyici özelliği. Yediden yetmişe herkes muhteşem nehrin mavi sularında yüzüyor, kendini akıntıya bırakıp kilometrelerce sürükleniyor. Öğle molasında şöyle bir dalıp çıkıyor, iş bitişi eşyasını su geçirmez çantaya koyup nehir aşağı evin ‘yolunu’ tutuyor.

Bern çok güzel, çok temiz, çok estetik, çok yeşil. Dağlardan kopup gelen su o kadar bol ki, 100 tane tarihi çeşmesi, nehrin iki yakasını bağlayan 18 köprüsü var. Haziran’da hava ılıman, herkes dışarıda, kafeler dolu. Nehirde yüzülüyor, kıyısında piknik yapılıyor, manzaraya karşı tepelerde gün batımı izleniyor, aşağıdan gelen suyun sesini dinleyerek ormanda yürüyüşe çıkılıyor… Kim derdi ki sanat odaklı gittiğim İsviçre’den harika bir yaz tatili anısıyla ayrılacağım!

Bugün nehir kaç derece?

Babam yüzmeyi çocukken Tuna Nehri’nde öğrendiğini anlatırdı. Benim suyla ilişkim mesafeli. Cesaretimi toplayıp hızla akan suya girmem bir haftamı aldı. Biraz da çocukları görünce cesaretlendim sanırım, nehirle barışık oluşlarına hayran kaldım. 

Aare’ye bir kere dalınca da müptelası oldum. Bugün su kaç derece sorusuyla başladım her güne. Alp Dağları’ndaki buzulların erime suyuyla beslenen Aare’nin yaz sıcaklığı 15 ile 22 derece arasında. Yani soğuk, ama tek kelimeyle enfes. İçilecek kadar temiz mavi suda, yeşilliklerle çevrelenmiş olarak yüzüyorsunuz. Ben en düşük 17.5 derece suya girdim. Üşüdüm ama çıktığımda hissettiğim yenilenme duygusu muhteşemdi.

Marzili Plajı

Nehir şehrin içinde öyle hoş kıvrımlar yapıyor ki, manzaraya olduğu kadar suya girilecek yerlere de çeşitlilik katıyor. En popüler yerler, nehir suyundan havuzların ve çimenlik güneşlenme alanlarının da bulunduğu Lorraine ve Marzili. Birincisi sakin, öteki akıntılı. Benim tercihim, Lorraine civarının sakin ve dolayısıyla daha güvenli suları oldu. Bir kez denediğim Marzili adeta ‘otoyol’. İnsanı alıp uçuruyor.

Girilecek yeri bulduktan sonra, yaya köprüsünden suya atlayanlara katılma niyetiniz yoksa kıyıdaki kaya merdivenlerden kendinizi suya bırakıyorsunuz. İzlenerek edinilmiş deneyime uygun olarak birkaç kulaç atıp ortaya doğru ilerliyorsunuz ki akıntıyı yakalayın.

Giriş kadar çıkış yeri de önemli. Kırmızı demirli merdivenler kolay fark ediliyor ve çok sık ama yine de önceden yürüyerek bir mesafe saptama turu yapmakta fayda var. Debisi günden güne değişen suda bir kulaçta yirmi metre gitmenin ya da sırt üstü yatıp sürüklenmenin tadına varıp da merdiveni kaçırmamak lazım. Çıkışta bir başka dikkat edilmesi gereken şey kıyıya yakın kayalara çarpmamak. 

Nehir yüzüşleri doğal olarak tek yönlü. Eşyalarınızı girdiğiniz yerde bırakırsanız geri yürümek gerekiyor. Bernliler bu sorunun çözümünü bulmuş. Giysilerini su geçirmez bir çantaya doldurup duba gibi yanlarında taşıyorlar. Nehirde kulaç atılmıyor da sakin bir şekilde kurbağalama yüzülüyor ya da köpekleme. En hızlı yerlerde tek kelimeyle sürüklenme. Ama deniz suyu gibi kaldırmadığı için uzun yüzüşler yine de yorucu. O noktada duba çantalar, şişme toplar yüzme tahtaları devreye giriyor.

Aare Nehri yüzüşü, 2017’den beri UNESCO’nun yaşayan gelenekler listesinde. Zaten hemen hissediyorsunuz şehir üzerindeki etkisini ve tanıştığınız herkes mutlaka bir nehir muhabbeti açıyor. “Nehre girdiniz mi? Aman dikkatli olun!” Çünkü Aare’nin şakası yok. Her yıl, akarsuyun yabancılarından girdaba kapılıp gidenler oluyor. 

Bern İsviçre’nin tek şehir yüzüşü yapılan yeri değil. Zürih Gölü’nde, Cenevre’de Leman Gölü’nde, Basel’de Ren Nehri’nde ve daha bir çok irili ufaklı şehrin orta yerinde suya giriliyor. Denize kıyısı olmayan İsviçre’nin şehirleri, bu açığı muhteşem göller ve nehirlerle kapatıyor.

Bern’in mücadeleci sanatçıları

Bern’de bir ay geçirme ve Aare ile tanışma şansını, Progr Kültürel Üretim Merkezi’ndeki misafir sanatçı programı sayesinde ele geçirdim. Uluslararası platformda her alandan sanatçıya, yazara, küratöre yaşama ve çalışma alanı sağlayan Residency.ch’nin Haziran ayı katılımcıları bizdik; ben gazeteci olarak, Ali Cabbar görsel sanatçı olarak. 

Görsel sanatçı Ali Cabbar ve gazeteci yazar Fahire Kurt

Progr, 220 sanatçının (görsel sanat, performans, sinema, müzik, yazın) çalıştığı 70 atölyeyi, bir konser salonu ile iki sanat galerisini, üç kafe-barı içinde barındıran dört katlı, iki kanatlı muhteşem bir tarihi bina. Şehrin en hareketli yerlerinden biri. 

Biz en üst katındaydık. Ufak balkondan kentin çatıları, uzaklarda Alplerin karlı dorukları görünüyordu. Programın davet ettikleri kişiden tek isteği, bir akşam mekanı başka sanatçılara açıp onları ağırlaması, çalışmalarını ve kendisini tanıtması. Oradayken tanıştığım Progr sanatçıları arasında İsviçreli Kürt yönetmen Mano Khalil de vardı. ‘Arıcı’ belgeselini ve ‘Komşu’ filmini duydunuz mu? 1980’li yılların Rojava’sındaki Kürt, Yahudi, Müslüman toplumların gündelik hayatını, komşuluk ilişkilerini çocukluğundaki anılarından çıkarak anlattığı 2021 yapımı ‘Komşu’ birçok ödül aldı, çeşitli ülkelerde sinemalarda gösterildi.

Progr Kültürel Üretim Merkezi, dört katlı, iki kanatlı muhteşem bir tarihi bina. Sanatçılar kararlı bir mücadeleyle burayı özel sektöre kaptırmamayı başarmış

Progr binası, ‘tarihi bir yapı nasıl özel girişime kaptırılmaz’ çabasının dimdik ayakta duran bir örneği. 1885’te okul olarak inşa edilmiş. Zaten adı da ortaokul anlamında progymnasium kelimesinden geliyor. 120 yılın ardından boş kalınca, hükümet tarafından sanatçı atölyelerine ayrılmış. On beş yıl kadar önce bina cüzi bir fiyatla özel sermayeye geçmek üzereyken sanatçılar maddi destek bulup müdahale etmişler. İsviçre demokrasisinin karakterine uygun olarak binanın geleceği için referandum kararı alınmış. Progr sanatçıları müthiş bir kampanya düzenleyerek yüzde 66 oyla kazanmışlar ve bir vakıf kurmuşlar. Bina 15 yıl daha onların elinde, gerisini zaman gösterecek. 

Tüm bunlara ön ayak olan görsel sanatçı Peter Aerschmann ve Sophie Schmidt, merkezin ilk atölye sakinlerinden İsveçli müzisyen Björn Meyer atölyelerini nasıl seçtiklerini ve binayı korumak uğruna verdikleri mücadeleyi gururla anlatıyorlar. Gelecek için umutlu olduklarını hissediyorum. 

Progr’un sanatçı talebesi

Progr’un lise olduğu zamanlardan bir ünlüsü var; görsel sanatçı Paul Klee. Binanın dışına asılı tabelada yazdığına göre tembel bir öğrenciymiş ama resmi çok iyiymiş. Hatta bir de kuş çizimini koymuşlar tabelaya. 

Zentrum Paul Klee Müzesi’nin mimarı Renzo Piano, İstanbul Modern’in yeni binasını yaptı

Bern’in tepelerinden birinde, İstanbul Modern binasını da yapan Renzo Piano tasarımı Zentrum Paul Klee müzesini gezdiğimde, aynı zamanda çok iyi bir müzisyen olduğunu da öğreniyorum. Koleksiyon sergisinde çeşitli dönemlerden eserlerini, atölye malzemelerini, oğlu Felix için yaptığı kuklaları görmek ilginç. Tabi binaya da hakkını vermek gerek, Bern’in doğayla pozitif ilişkisini çok iyi yansıtıyor. Bern Güzel Sanatlar Müzesi ise, 2 bini aşkın eserle dünyanın en büyük Paul Klee koleksiyonunu elinde tutuyor. 

Paul Klee’nin Ödüllü Elma (Detay) adlı yağlıboya eseri (1934). Zentrum Paul Klee, Bern

Bu arada sanatçı Meret Oppenheim’in, Progr’un hemen yanındaki meydanda dikilen 8 metrelik çeşmesini es geçmeyelim. Bu eserin en büyük özelliği, etrafında spiral oluşturan ince kanallardan akan su etkisiyle sürekli biçim değiştirmesi. Yazın beton gövdesi yosunla kaplandığında yeşil bir dev, kış soğuğunda buzla kaplandığında kozasında bir kelebek. 

Nehir dışında neler var?

Bern’in bir simgesi de ayılar

Ne yok ki! Kentin kemerli Ortaçağ kaldırımlarında yürümek, izafiyet teorisini burada geliştiren Albert Einstein’ın yaşadığı binanın önünden geçmek, 16. yüzyıl çeşmelerinden doyasıya su içmek, nehir kıyısındaki ayı parkında Finn, Björk ve Ursina’yı izlemek, Gotik Katedral’in hemen önündeki asma parktan manzara izlerken bira yudumlamak, 18. yüzyıl Parlamento binasının avlusundan tek bir polis görmeden geçmek, tarihi Saat Kulesi’nin çalmasını beklemek, sıcak günlerde Botanik Bahçesi’nde turlamak, Aare’nin baraj kurulu noktasında suyun uğultusunu dinleyip pusunun içinde kaybolmak, sokaklara ve parklara konulmuş masa-sandalyelerde piknik yapıp ertesi gün de onları aynı yerde bulmak, Marzili plajına gidince dondurmacı Gelateria di Berna’da kuyruğa girmek, acaba buraya mı taşınsak diye düşünmek… 

Bunlar benim yaptıklarım. Hepsi çok güzeldi. Ama en güzeli Aare’de yüzmekti.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.