Eski dostlar hoş geldiniz, buyurun perde sizin!
Sinemalarda sekiz filmlik bir seçki var. 'Kar ve Ayı' ve 'Sonsuz Sır', kadınların sır dolu dünyasına götürüyor bizleri. 'Şeytana Sempati' karısına ulaşmaya çalışan bir adamın hikayesi. 'Bulutların Üstünde' ise kendini bulma öyküsü... Fragmanlı Vizyon Raporu başlıyor
Bu yıla damgasını vuran Merve Dizdar’ın başrolde oynadığı ‘Kar ve Ayı’, hemşire olarak tayin edildiği kasabada kar yolları kapattığı için sıkışıp kalan ve kasaba hayatı ve ahlakıyla sert bir yüzleşme yaşamak zorunda kalan Aslı’nın hikayesini anlatıyor. Taşra dünyasına genel olarak erkeklerin gözünden bakmayı seven son dönem Türk sinemasında, yıllar sonra kadın karakterin bakışıyla bu dünyayı göstermek yeni bir eğilim.
Reha Erdem’in asistanlarından Selcen Ergun’un yönettiği film, dünya prömiyerini geçen yıl Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapmıştı. Selcen Ergun’a 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Yönetmenler Ödülü’nü kazandıran film Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi İlk Film Ödülü almış, filmdeki performansı ile Merve Dizdar da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne değer görülmüştü
Sonsuz Sır / The Eternal Daughter
‘Hatıra’ filminden sonra yönetmen Joanna Hogg ile oyuncu Tilda Tilda Swinton’ı bir kez daha bir araya getiren ‘Sonsuz Sır’ aslında bir anne-kız hikayesi… Dünya prömiyerini geçen yılki Venedik Film Festivali’nde yapan, sonrasında bizde İstanbul Film Festivali’nde gösterilen filmde bir yönetmenle annesinin artık bir otel haline gelen eski evlerine dönüşleri sonrasında yaşananları izliyoruz.
Haftanın öne çıkan yapımlarından olan filmde elbet bu dönüş eski defterlerin de açılmasına neden olacak ve yüzleşilmesi gereken sırlar keşfedilecek. Usta sineması Martin Scorsese’nin de desteklediği yapımın pandemi sırasında çekildiğini hatırlatmayı bir borç biliriz!
Hamile karısından doğumun başladığı haberini alınca apar topar taksisiyle hastaneye gitmek isteyen kahramanımızın planını, arabaya binip silahla onu rehin alan ve istediğini yaptırmak isteyen zoraki yolcu bozar. Silah onun elinde olduğu için kahramanımız ne isterse yapar. Tabii ki o silah patlar.
Yuval Adler’in yönettiği Nicolas Cage ile Joel Kinnaman’ın süreklediği filmde, Cage “Fazla abartılı oynamasaymış” diyor insan ama Kinnaman sıradan bir insanın içinden nelerin çıkacağını iyi gösteriyor. Gerilim ve az biraz şiddet içeren filmimiz bolca kötümserlikle sınav vadediyor, bizden söylemesi.
Haftanın ikinci yerli filminin yönetmen koltuğunda ‘İçimdeki Çember’ filminden tanıdığımız Deniz Çınar oturuyor. Bir gazeteciyle bir gezginin hikayesini anlatıyor. Gezgin bir zamanların aktörü, ama bırakmış o dünyayı ve bulut keşfine çıkmış, aradığını da bulmuş.
Gazeteci ise zorunluluktan ona takılmak zorunda kalıyor. Cemal Hünal’ın gazeteci, Ruhi Sarı’nın ise gezgini canlandırdığı film, Sarı’nın performasıyla akıp gidiyor. Filmin, kentli orta sınıfın kendi konfor alanının nasıl mahkumu olduğunu anlatma çabası var, komedisini buradan devşiriyor. Ruhi Sarı’nın canlandırdığı karakter Barış’ın özgürlük alanını genişletmek elinde mesajları, gazeteci Gökhan’dan ziyade anlattığımız mahkumiyeti yaşayanlara…
Haftanın aksiyon filmi Güney Kore’den. Seung-wan Ryu’nun yönettiği film zorunluluktan kaçakçı olmak zorunda kalan bir grup gencin hikayesi üzerine kurulu.
Sahil kasabası Guncheon’da yıllardır huzurlu bir yaşam süren ve dalış yapıp deniz ürünleri toplayarak hayatlarını kazanan Chun-ja, Jin-sook ve kardeşi, kasabaya açılan kimya fabrikası nedeniyle işsiz kalır. Sonra da kaçakçılık yapmak iyi bir seçenek gibi görünür onlara. Ama bu iş onların boyunu aşar ve macera başlar.
Danimarka diyarlarından gelen bir animasyon. Amalie Næsby Fick imzalı filmde boşanmış bir çiftin çocuğu olan Allen’ın uzaylılarla yaşadığı dostluğun macera dolu hikayesini izliyoruz. Bir gece yıldırım düşmesi sonrasında uzaylı kahramanımız Britney, Allen’ın karşısına çıkar. Aslında kullandığı uzay gemisi düşmüştür dünyaya. Allen nihayetinde insan, yardım eder uzaylı arkadaşına. Böylece film akıp gider. Çocuklar ve onlarla kaliteli zaman geçirmek isteyen ebeveynler için iyi bir seçenek.
Korku Seansı serisinin yan hikayesinden ortaya çıkmıştı ‘Dehşetin Yüzü’. 2018’de türü sevenleri heyecanlandırmıştı. Tabii ki yapımcılar bu heyecanı değerlendirmemezlik etmedi. Beş yıl sonra ‘Dehşetin Yüzü 2’ karşımızda. Bu sefer yönetmen koltuğunda Michael Chaves var.
İlk filmin zamanından dört yıl sonrasına götürüyor bizi ‘Dehşetin Yüzü 2’. Rahibe Irene, ilk filmde yaşadığı travmayı atlatmaya çalışır. Lakin bir travma filmi yok karşımızda. Rahibe olarak mücadele edecek bir iblis lazımdır ona. Eski manastıra geri döner, aradığı iblis de oradadır.
Hafta, yerli korku filmi olmadan kapanmaz. Özlem Yeşilyurt imzalı ‘Şeytanın Elçileri’, satanist ayininden yola çıkıyor. İşte efendim bir grup genç, ayin düzenliyor sonra da korku dolu dakikalar yaşanıyor. Yeşilyurt satanist meselesinin bu memlekete ve memleket gençliğine ne kadar zarar verdiğini çekse belki daha iyi olurmuş naçizane. Gerçek korku hikayesi yıllar önce yaşandı, bilenler biliyor ama unutuldu galiba. Neyse bizim kuşağın uzak duracağı bir film netice itibariyle…