Fragmanlı Vizyon Raporu: Yılın en iyisi nihayet sinemalara geldi!
Aşıklar öldürülür, yoksullar ve mülteciler zenginlerin ölümcül oyunlarına meze olur. Dokuz filmlik vizyon haftasında 'Ölümsüz Aşk', 'Gözlerini Kırp' ve 'The Hunted'ın söylediği bu. Ama 'Ruhların Kaçışı' hala bize umut veriyor.
Biz küçükken Bruce Lee’nin onlarca kurşunla öldürüldüğüne inanılam bir şehir efsanesi vardı. Bu efsane o kadar yaygın ki Haldun Dormen’in sunduğu sinema programında sorulmuş bu sayede Lee’nin sarılıktan öldüğünü öğrenmiştik. Fakat oğlu Brandon Lee 1994’te The Crow adlı çizgi romandan uyarlanan ‘Ölümsüz Aşk’ filminin çekimlerinde yanlışlıkla sette gerçek mermi doldurulmuş bir silahla öldürüldü.
‘Ölümsüz Aşk’ta bir çete tarafından öldürülen çiftten Eric’e (Brandon Lee) bir yıl sonra intikam alması için verilen bir şansın hikayesi anlatıyordu. Rupert Sanders tarafından yönetilen ‘Ölümsüz’ yine çizgi roman uyarlaması ama hikaye biraz değiştirilmiş durumda.
Yine birbirini deli gibi seven bir çift var karşımızda. Fakat bu sefer çifti öldürenler çete değil. Şeytanla yaptığı anlaşma sonucu masum insanları öldürüp onların yaşamlarıyla beslenen Vincent Roeg ve adamları var. Shelly (FKA twigs) bir şekilde Roeg’un sırrını öğreniyor ve bu da onu öldürülecekler listesine adının yazılmasına neden oluyor. Zaten Roeg’un adamlarından kaçtığı sırada Eric (Bill Skarsgård) ile tanışıyor. Büyük bir aşkla birbirine bağlanan çift çok kaçamıyor ve öldürülüyorlar. Ama Eric’e, ruhları huzursuz kalmasın diye bir şans veriliyor. Eric de bu verilen şans ile Roeg’un peşine düşüyor.
İlk filmin ve uyarlandığı çizgi romanın gotik atmosferine göre ‘Ölümsüz’ daha gerilim ve macera janrına daha yakın bir yapım. Eric’in tek başına suç dünyasını temizleme mücadelesi ise John Wick’i anımsatıyor. Haftanın öne çıkan filmlerinden biri olarak çizgi romanın da hakkını veren, ilk uyarlamanın da tekrar hatırlanmasını sağlayan bir yapım ‘Ölümsüz’.
Oyuncu Zoë Kravitz bu sefer kamera arkasına geçiyor ve bir gerilimle karşımıza çıkıyor. Başrolde de Naomi Ackie ve Channing Tatum var üstelik. Zengin bir adam olan Slater’ın satın aldığı adada geçen ‘Gözlerini Kırp’ bir kapana sıkışma ve kapanda kurtulma filmi. Düzenlediği bir partide bir grup insanla, aralarında yeni tanıştığı garson Frida da var, adasına gider Slater. Kimseyle bir bağlantıları yoktur. Rüya gibi bir tatil günleri geçirirlerken Frida yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark eder. Adadan çıkabilmesi içinse neler olduğunu öğrenmesi gerekmektedir. Ama bu o kadar kolay değildir.
Birçok yönden 2017’nin önemli filmlerinden ‘Kapan /Get Out’ı hatırlatan bir film ‘Gözlerini Kırp’. Zoë Kravitz’in yönetmenlik kulvarında rahatlıkla devam edeceğinin habercisi.
Bir mülteci filmi gibi başlıyor film. Bir grup Afrikalı botla denizi aşıp Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Lakin denizin ortasında kala kalıyorlar. Ama birileri onları bulup kurtarıyor. Bir adaya getiriliyorlar. Her şey çok iyi. Hatta fazla iyi. Ama bu iyiliğin kokusu hemen ortaya çıkıyor. Çünkü adayı mesken tutan beyaz zenginler için mülteciler oynanan avlanma oyununun canlı kurbanları aslında. Bir şansları var! 24 saat içerisinde avlanmayan mülteciler Avrupa’ya gidebilecek.
Haftanın ikinci kapana sıkışma ve kapanda kurtulma filmi ‘The Hunted’ ‘Gözlerini Kırp’ gibi altan alta politik göndermeleri olan bir yapım. Neticede mülteci meselesine beyaz zenginlerin yaklaşımından feyz alıyor. Ki ‘Gözlerini Kırp’ gibi bir ilk film. Louis Lagayette ilk uzun metrajlı filmiyle karşımızda. İki filmi birlikte düşününce yoksullara ve mültecilere bu dünyada biçilen rol ortaya da çıkıyor!
Hayao Miyazaki ustanın ülkemizde çok sevilen filmlerinden ‘Ruhların Kaçışı’ vizyona girmesinin 20. yıldönümünde yeniden seyirciyle buluşuyor. Oscar ve Altın Ayı ödüllü filmi birçoğunuz izlemişsinizdir. 10 yaşındaki Chihiro’nun ruhlar dünyasında anne ve babasını aramasını anlatıyor. Ruhlar dünyası dediysem size korkutucu gelmesin. Japon kültüründeki Shinto inancına göre, gözle görülen görülmeyen her şeyin bir ruhu var. Chihiro işte ruh aleminde yol alıyor. Beyazperdede izlemeyenler için bir şans kaçırmayın derim.