FT’den İstanbul seçim analizi: ‘Silik bakan’ Kurum ile Erdoğan’ın rövanş maçı
Ekonomi yönetiminde başkanlık sistemine geçiş sonrası yaşanan dört dönem ilk bakışta birbirlerinden çok farklı görünüyor ancak çok temel bir ortak noktaları var: Erdoğan’ı ikna etmek.
Mehmet Şimşek Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği 2018 yılından bu yana atanan dördüncü Hazine ve Maliye Bakanı, Hafize Gaye Erkan ise dördüncü Merkez Bankası Başkanı oldu. Bu dört devre arasında büyük farklar varmış gibi görünse de aslında temeldeki noktanın olduğu söylenebilir: Erdoğan’ı ikna etmek.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilirken iktidarın iddiası ve beklentisi, hızlı karar alma mekanizmalarının da etkisiyle ekonomide ciddi bir sıçrama dönemi yaşanacağı yönündeydi. İlk Cumhurbaşkanlığı kabinesinde Hazine ve Maliye Bakanlıklarının birleştirilmesi bu yaklaşımın bir yansımasıydı. 2018 yılında göreve gelen ve “yerli ve milli” bir modelin temellerini atma iddiasıyla hareket eden Berat Albayrak’ın izlediği ekonomi politikasını şöyle özetlemek mümkün:
“Faizi artırmadan dövizi kontrol edeceğiz; eşzamanlı olarak faizi düşürüp enflasyonu tek haneye çekeceğiz.”
Bu aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna ve memnun etmeyi hedefleyen bir politikaydı. Ana hedef Erdoğan açısından büyük önem taşıyan büyümenin korunması, işsizliğin artmaması ve konut piyasası başta olmak temel görülen sektörlerde çarkların dönmesiydi. Bunları sağlayabilmek için rezerv satışı, finansal sistemin tek elden yönetilmesi, bankacılık başta olmak üzere sözlü müdahaleler ve baskılarla sektörlerin zapturapt altına alınması gibi yöntemler kullanıyordu.
Sonuçta Erdoğan skora bakıyordu ve tabelada ne yazdığı önemliydi. Ancak Albayrak verdiği sözlerini tutmasının imkansızlığını yaşayarak gördü ve Erdoğan’ı ikna çabası bir noktada iflas etti. Meşhur gece yarısı mektubuyla görevden ayrıldı.
2020 yılının Kasım ayında Lütfi Elvan’ın yeni Hazine ve Maliye Bakanı, Naci Ağbal’ın ise yeni Merkez Bankası Başkanı olarak atanması politikalarda tam terse dönüş olarak yorumlandı. Erdoğan açıklamalarında ekonomiyle ilgili olarak konvansiyonel mesajlar veriyor ve tıpkı bugün gibi bir süre acı reçeteye katlanıp güzel sonuçlar alacaklarını söylüyordu.
Oysa Erdoğan’ın hedef ve talepleri değişmemişti. Anlaşılan ve edinilen bilgi o ki, Elvan-Ağbal ikilisi faizleri biraz artırıp enflasyonu kontrol altına aldıktan sonra beklemeye geçmeyi ve ilk fırsatta yeniden indirime başlamayı planlamış ve Erdoğan’ı bu planla ikna etmişlerdi. Ama şartlar beklendiği gibi gitmemiş, “Faizler birkaç toplantıda artılıp güçlü mesajlar verilince piyasa düzene girecek ve faiz indirimleri için tekrar alan açılacak” sözü veren Elvan-Ağbal duvara çarpmıştı. Önce 2021 Mart ayında Ağbal görevden alındı, Elvan ise bir süre adeta kızak pozisyonda devam ettikten sonra bakanlık görevini Nurettin Nebati’ye devretti.
Nebati dönemi Albayrak politikalarına bir dönüş gibi görüldü. Nebati’nin Erdoğan’a verdiği söz ise şuydu: “Faizi artırmadan dövizi kontrol edeceğiz; döviz kontrol için yeni araçlar bulup rezervi gözeteceğiz. Faiz mutlaka inecek ve yeterince dayanabilirsek enflasyonun da katılığının kırılıp düşmeye başladığını göreceğiz.”
Albayrak döneminde Bakan Yardımcısı olarak süreçlere şahitlik eden Nebati, aynı yolu daha gözü kara yürümeye kararlıydı. Albayrak döneminde gündeme gelen ama uygulamaya sokulmayan Kur Korumalı Mevduat (KKM) Nebati tarafından apar topar raftan indirildi. KKM kurun kontrolünde etkili olacak ve Nebati’nin, Albayrak’a göre daha uzun süre bakanlık yapmasını sağlayacaktı. (Bu noktada Albayrak’ın tam yetkili olduğu dönemi ilk başkanlık seçimi sonrasından, yani 2018 yılının Temmuz ayından değil, Merkez Bankası’nda yönetim değişiminin yaşandığı Temmuz 2019’dan başlatmanın daha doğru olacağı yönündeki görüşümü paylaşayım).
Nebati döneminin bir diğer farkı, Albayrak döneminde çoğunlukla sözlü müdahalelerle yürüyen mikro yönetim anlayışının bu dönemde yerini çok sayıda finansal düzenlemeye bırakmış olmasıydı. Nebati dönemi herhalde Türk ekonomi ve finans tarihinin en yoğun düzenleme devresi olarak kayda geçti. Nebati ve ekibi KKM ve arka arkaya uygulamaya sokulan sıkı regülasyonlarla kuru kazasız belasız 2023 Mayıs seçimine kadar getirdi.
Erdoğan her dediğini yapan Nebati ve ekibinin yüksek enflasyon sorununu çözemeyeceğine kanaat getirmiş olmalı ki, seçimden sonra ekonominin dümenini Mehmet Şimşek’e verdi.
Şimşek’in “Rasyonel zemine dönüş dışında çare kalmamıştır” sözüne rağmen piyasalar, özellikle de yabancı yatırımcılar bugüne kadar bekle-gör stratejisi izledi. Borsaya giren 2 milyar doları saymazsak Şimşek’in onca açıklamasına rağmen ciddi bir yabancı sermaye girişi olmadı. Bunun nedeni, özellikle Elvan-Ağbal döneminde neye uğradığını şaşıran yabancı yatırımcının bu kez yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih etmesiydi. İşte bu nedenle Şimşek sık sık “Cumhurbaşkanının tam desteğine sahibiz” açıklaması yapıyor. Cumhurbaşkanı’nın kendisi de sık sık ekonomi yönetimine güven mesajı veriyor.
Şimşek ve ekibinin Erdoğan’ı ikna ederken kullandıkları söylemi şöyle özetleyebiliriz: “Önce faizi artıracağız, kuru biraz bırakacağız. Böylece yabancı yatırımcı getireceğiz. Dış kaynak geldikçe kur ve enflasyon baskısı azalacak. Enflasyon zamanla tek haneye düşerken faizler de gerileyecek”.
Şimşek’in stratejisinin ağırlık noktasını dış kaynak oluşturuyor. Nitekim göreve geldikten kısa süre sonra dış kaynak turlarına (Körfez seyahatleri) çıktı, görüşmeler yetmeyince faiz adımları ile ikna çabasına girildi. Bunlara yoğun bir algı ve ikna çabasının eşlik ettiğini de eklemek lazım.
Ekonomi yönetiminde dört dönem ilk bakışta birbirlerinden çok farklı görünüyor ancak çok temel bir ortak noktaları var: Erdoğan’ı ikna etmek. Bu, Erdoğan’ın izin verdiği kadar hareket etmek, ortaya derli toplu bir program koymak yerine Erdoğanizm’in temel ilkeleri doğrultusunda hareket etmek demek. Bu dönemlerin hiçbirinde, içinde bulunduğumuz dönem dahil, kapsamlı ve iç tutarlılığa sahip bir ekonomik programın ortaya konmadığı açık.
Erdoğanizm’in temel ilkelerini şöyle özetleyebiliriz: Ekonominin çarklarının ne pahasına olursa olsun dönmeye devam etmesi (Özellikle konut piyasası ve inşaat sektöründe), şirketlerin krediye erişiminin sürmesi, işsizliğin kontrolden çıkmaması, Türkiye’nin büyüme hikayesinin devam etmesi. Erdoğan için skoru belirleyen unsurlar bunlar. Bugüne kadar Erdoğan’ı ikna etmek üzerine kurulan her model çöktü. Mehmet Şimşek’e yönelik tüm beklentilere rağmen bu dönemin de aynı kaderle karşılaşma olasılığı yüksek.