Derbinin hakemi Halil Umut Meler oldu
Beşiktaş son 16 dakikalık bölümde ne bir oyun aklı ne de mücadele gücü ortaya koyabildi. Üç puan gitti, Aboubakar’ın klas golleri heba oldu ama daha önemlisi yönetimle taraftar arasındaki makas kapanamaz boyutlara geldi.
Rakipleri ışıltılı transferleriyle kadrolarını güçlendirirken son derece ağır hareket eden ve bu durumdan dolayı sezon başından beri taraftarıyla ilişkisi ‘pamuk ipliği’ çizgisinde gezinen Beşiktaş’ta ligde alınan kötü sonuçlar son bağların da kopma gelmesine neden oldu. Bu açıdan Avrupa cephesi, kolay görünen grupla birlikte Siyah-Beyazlılar için bir tür moral ve özgüven tazeleme alanı gibiydi. Lakin Şenol Güneş’in öğrencileri UEFA Konferans Ligi D Grubu’ndaki ilk maçlarında deplasmanda Brugge karşısında son derece mahkûm oynadılar ve nihayetinde Aboubakar’ın klas pasını değerlendiren Cenk Tosun’un golüyle mücadeleyi 1-1’lik beraberlikle bitirmeyi başardılar. Haneye yazılan bu bir puan kötü oyunu bir nebze örtmüş gibiydi ve dün yeni adıyla Tüpraş Stadı’ndaki Lugano randevusu, taraftarla takım arasındaki bağları yeniden güçlendirmek için uygun bir fırsattı.
Rakip İsviçre pasaportluydu ve kâğıt üzerinde Beşiktaş favoriydi elbet… Mücadele başladığında ‘Saatçiler’in özellikle kontraya çıkışta son derece organize olduklarını görüyorduk. Lakin belki Gedson yoktu ama Ghezzal’ın yaratıcılığı meseleleri çözecek gibiydi ve Faslı yıldızı kreatif anlamında tamamlayacak gibi gözüken Salih’in varlığı bile Lugano’yu yenmeye yetecek görüntüdeydi. Ki Aboubakar gibi çok özel bir ‘Kutup yıldızı’ndan bahsetmiyorum bile…
Nitekim takım oyununda pek de organize görünmese de Beşiktaş bahsettiğim ‘Yıldız kümesi’nin az biraz kıpırdanmasıyla gücünü hissettirdi ve bu avantajını ilk yarım saatin sonrasında skora yansıtmayı bildi. 38’de sağdan Ghezzal’ın ölçülü biçili ortasına klas bir kafa vuruşu yapan Aboubakar jeneriklik gollerine bir yenisini ekledi. Devre ev sahibinin 1-0’lık üstünlüğüyle sona ererken maçın ikinci yarısını da Kamerunlu forvet açtı adeta; rakipten gelen pası değerlendirdi ve soluyla verdiği kavis, Beşiktaş’ın bu maçtaki ikinci golü olarak kayıtlara geçti. Siyah-Beyazlılar rahatlamış, kalan dakikalarda farkı açmak için çabalayacak bir çizgiye taşınmıştı.
Lakin Rosier faktörünü hesaba katamadılar. Sahada kaldığı süre zarfında hem kanat hücumlarında hem de savunmada aksayan ve tek olumlu hareketini 28’de Ghezzal’a pozisyon hazırlayan taç atışında gerçekleştiren Fransız oyuncu gereksiz bir didişme sonucu gördüğü sarı kartı olmasına rağmen rakibine sert girince 61’de ikinci sarıdan kırmızıyı gördü ve takımını 10 kişi bıraktı.
Beşiktaş eksilmesine rağmen çoğalan bir takım olduğunu geçen sezon göstermiş ve Fenerbahçe’yi Kadıköy’de 4-2 mağlup ederek en iyi oyunlarından birini ortaya koymuştu. Lakin bu kez aynı istikrarı sürdüremedi. Lugano bu durumu değerlendiren bir stratejiyle saldırdıkça saldırdı ve nihayetinde istediğini aldı. 80’de Siyah-Beyazlılar hâlâ 2-0 öndeydi 81, 86 ve 90’da gelen gollerle mücadeleyi 3-2 kaybederken bu sezon Avrupa cephesindeki ilk mağlubiyetini de hanesine yazıyordu.
Aslında bu sonuç sadece Avrupa maçlarındaki değil, bu sezon evdeki ilk resmi yenilgisi olarak da kayıtlara geçiyordu. Yaşı bir hayli üstlerde gezinen futbolseverler için dünkü son dakikalarda gelen çöküş Steagul Roşu maçını (Ekim 1974) hatırlatıyordu, en azından bana diyeyim!
Beşiktaş son 10, uzatmalarla 16 dakikalık bölümde ne bir oyun aklı ne de mücadele gücü ortaya koyabildi; takıma görülmedik bir panik hâkimdi ve en basit hamleleri yapmaktan yoksundular. Üç puan gitti, Aboubakar’ın klas golleri bir anlamda heba oldu ama daha da önemlisi yönetimle taraftar arasındaki makas kapanamaz boyutlara geldi. Zaten dün maç sonrası bu durumun yansımaları statta içinde yeterince kendisini gösterdi. Sözün özü Beşiktaş artık dönülmez akşamın ufkunda seyrediyor, bakalım bu çözümü zor denklemden nasıl çıkılacak ya da çıkılacak mı; bekleyip göreceğiz…