İstanbul’da deprem korkusu bankaları harekete geçirdi; veri ve personeli Ankara’ya taşıyorlar
Sektör her ne kadar yüksek kâr elde etmekle itham edilse de özkaynak kârlılığı oranı son yıllarda enflasyon oranının çok altında kaldı. Dolayısıyla kârlılıkla ilgili söylenenler gerçeği yansıtmıyor.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi tarafından geçtiğimiz günlerde düzenlenen 26. Finans Sempozyumu’nda Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından “Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye Bankacılık Sektörü” başlıklı bir sunum yapıldı*. Sunumla TL bazında aktif büyüklüğü, kredi büyüklüğü ve mevduat büyüklüğü gibi klasik büyüklükler yerine özellikle sürekli yüksek kâr hırsı ile hareket etmekle suçlanan sektörün bazı kritik verilerindeki durumuna ilişkin saptamalar yapılması çok faydalı oldu. Aşağıda sunumda ön plana çıkan bazı konular yer alıyor:
-Öncelikle banka sayısı 2000’li yıllarda 83 ile zirve yaptıktan sonra hızla inerek 2010’da 51’e kadar düştü. En son kurulan daha çok küçük yatırım bankası niteliğindeki bankalarla bu sayı 2022 yılı sonu itibarıyla 57.
-2010’lu yıllara kadar şubeleşmeye önem vererek şube sayısını artıran sektör 2010’lu yıllardan itibaren şube sayısında yatay bir çizgi izlemeye başlandı. Çalışan sayısında da 2010’lu yıllara kadar hızlı bir artış varken bu yıllardan itibaren artış hızı yavaşladı ancak artmaya devam etti. Sektörün sürekli teknolojik hizmet sunumuna ağırlık verdiği ve işlemlerinin teknolojik kanallardan yapılma oranının giderek artmasına karşın personel sayısının azalmaması tersine küçük oranlarda da olsa artması incelenmesi gereken bir durum.
-Cinsiyet durumlarına göre çalışan sayılarına baktığımızda yüzde 50,4 oranında kadın çalışan bulunuyor. Ekonomideki çoğu sektörde rastlanmayan bu durum bankacılık sektörü açısından sevindirici. Eğitim durumu açısından bakarsak, sektörün yükseköğrenim ve üstü eğitim almış çalışanlarının toplam çalışan sayısına oranı yüzde 86 ile oldukça yüksek.
-Sektörün 2020 yılında 823 milyar USD ile zirve yapan toplam aktifi 2022 sonunda 767 milyar USD’ye düştü. Bu düşüşte hem TL’nin USD karşısında değer kaybı hem de sektörün yeterince gelişim sağlayamaması etkili oldu. Yıllar itibarıyla sektör USD bazında aktif toplamını en çok 2000-2010 yılları arasında yüzde 398 artırdı. 2010- 2020 arasında yine USD bazında daha düşük oranda yüzde 7 büyüdü, 2020-2022 arasında ise yüzde 7 oranında küçüldü.
-Toplam aktiflerin GSYH’ye oranına baktığımızda ise, 2020 yılında yüzde 121 olan oran 2022 yılında yüzde 96’ya düştü. Bu da sektörün 2020 sonrası yeterince gelişim gösteremediğinin bir başka göstergesi. Nitekim euro bazında değerlendirmenin yapıldığı kişi başına aktif rakamına baktığımızda da aynı durum karşımıza çıkıyor. 2010 yılında kişi başına aktif 9.231 euro iken 2022 yılında bu rakam 8.108 euroya düştü.
-Sunumda yer alan bilgiler çerçevesinde sektörün özkaynak kârlılığı ile enflasyon oranlarını karşılaştırmak üzere Türkiye’nin açık ekonomi modeline geçtiği 1980 sonrasına baktığımızda, özkaynak kârlılığının enflasyonun üzerinde olduğu dönem ülkenin nispeten istikrarlı olduğu ve enflasyon oranının daha düşük olduğu 2003-2017 arası döneme denk geliyor. Enflasyon oranının daha yüksek olduğu dönemlerde sektörün özkaynak kârlılığı hemen hemen bütün yıllarda enflasyon oranının gerisinde kaldı. 2020 sonrasında da aynı durum görülüyor. Bu da enflasyon oranının yüksekliğinin bankacılık sektörüne yaramadığının ve dezavantaj yarattığının bir göstergesi.
Sunumda elde edilen bilgilerden şu sonuçlara ulaşabiliriz:
-Sektör şube bankacılığına hâlâ önem veriyor. Teknolojide yaptıkları yeniliklere karşın çalışan sayısında da azalma yaşanmıyor. Bu duruma banka bazında bakmakta fayda var.
-Sektörün USD bazında son yıllarda aktifi küçülüyor, büyüme sağlayamıyor. Aynı konuyu desteklemek üzere toplam aktiflerin GSYH’ye oranı da son yıllarda önemli oranda düştü. Dolayısıyla sektörde reel anlamda büyüme sorunu var. Bunun nedenlerini ekonomik istikrarsızlık yanında sektöre yönelik son yıllarda alınan zorlayıcı ve belirli şekillerde hareket etmesini sağlamaya yönelik kamunun düzenlemelerinde aramak gerekir.
-Sektör her ne kadar yüksek kâr elde etmekle itham edilse de özkaynak kârlılığı oranı son yıllarda enflasyon oranının çok altında kaldı. Dolayısıyla kârlılıkla ilgili söylenenler gerçeği yansıtmıyor.
Sonuçta bir konuyla ilgili değerlendirme yaparken eldeki verileri analiz ederek sonuca varmak önemli. Sadece kaba rakamlara bakarak yorum yapmak hem yorum yapanların konuya hakim olmadıklarını gösterir hem de ilgili kuruluşları toplum genelinde zor durumda bırakır.
* Sunum T. Bankalar Birliği Araştırma ve İstatistik Direktörü Emre Alpan İNAN tarafından yapıldı.