Basılı kitabın zamana meydan okuduğu yer: TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı 40 yaşında
Bu sene 40. yaşını kutlayan TÜYAP Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın bu seneki konuklarından biri Uluslararası Yayıncılar Birliği Başkanı Karine Pansa. Pansa ile değişen yayıncılık dinamiklerini ve dünyadaki sansür krizini konuştuk.
TÜYAP Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, bu sene 40. yaşını kutluyor. Yaşasın Cumhuriyet temasıyla kitapseverleri ağırlamaya hazırlanan fuar, yazar ve yayıncıların bir araya geldiği söyleşilere de ev sahipliği yapıyor.
Bu söyleşilerden birinin konuğu Uluslararası Yayıncılar Birliği Başkanı Karine Pansa idi. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ile birlikte ‘Yayıncılıkta Küresel Gelişmeler’ başlıklı bir söyleşide konuşan Pansa ile buluştuk. Bu, Pansa’nın İstanbul’a ilk gelişi. Şu ana kadar Yerebatan Sarnıcı’nı ziyaret ettiğini ve çok etkilendiğini anlatıyor. Etkilendiği tek şey bu değil. TÜYAP’a duyulan ilgi ve özellikle fuarı ziyaret eden gençlerin sayısı da onu çok şaşırtmış.
Karine Pansa ile yayıncılığın durumunu, sansür krizini ve değişen yayıncılık dinamiklerini konuştuk.
TÜYAP İstanbul Fuarı’nı ziyaret eden geçlerin sayısı çok fazla. Öte yandan yeni neslin dikkat süresinin azaldığı ve odaklanmakta zorlandıkları konuşuluyor. Bu durum kitaplarla kurduğu ilişkiyi ve okuma alışkanlıklarını nasıl etkiliyor?
Hepimiz bilgiye ulaşmak ya da bir şeyleri derinlemesine öğrenmek istiyoruz. Gerçekten ilgilendiğimiz konuları daha büyük bir ilgiyle araştıyor ve okuyoruz. Kitap okumak da bilgiye ulaşmanın en temel yollarından biri. Bunu da odaklanarak yapmak gerekiyor. Z kuşağı odaklanma konusunda diğer kuşaklara göre zorluk yaşıyor olabilir. Onların ilgisini çeken konuları konuşmak ya da ilgilerini çekecek şekilde sunmak bir çözüm olabilir diye düşünüyorum.
Ebeveynler de çocuklarının kitap okuma alışkanlığı kazanamamaları konusunda endişeleniyorlar. Sizin bir öneriniz var mı?
Özellikle günümüzde ebeveynlerin okumanın önemini daha fazla farkında olduğunu görmek ilginç. Sanırım bu farkındalığı kendi deneyimlerinden kazandılar. Kendi deneyimlerinden kitap okumanın ne kadar önemli olduğunu biliyorlar. Ama bir çocuğa iPad vermek, onunla kitap okumaktan daha kolay. Öte yandan çocukla duygu paylaşmak, birlikte vakit geçirmek için kitap okumak iyi bir yöntem. Bence birlikte kitap okumak ebeveyn ve çocuk arasındaki bağı da güçlendiriyor. Ayrıca ailesini okurken gören bir çocuğun da bu alışkanlığı daha kolay kazanacağına inanıyorum.
TikTok ve Instagram’daki kitap paylaşımı yapan hesaplar hakkında ne düşünüyorsunuz, gençlerin kitaplarla kurduğu ilişkiyi nasıl bir etkileri var?
Kesinlikle harika bir gelişme. Gençlerin okudukları şeyler hakkında yorum yapmalarını görmek beni çok heyecanlandırdı. Tamamen özgürler, kendi zevkleri hakkında konuşabiliyorlar. Hatta yeni meslekler oluştu. Yazar ya da yayıncı olmasalar da bu konuya ilgi duyan ve sosyal medyada aktif olan insanlar kitaplar hakkında konuşuyor, paylaşım yapıyor. Ve bu işten para kazanıyorlar. Tüm bunlar, kitapları pazarlamanın yeni bir yolu. Ayrıca elimizde kitap satış sonuçlarını etkilediğine dair veriler de var. Yani TikTok’ta büyük bir kitle kitabınız hakkında konuşuyorsa rahatlayabilirsiniz. Çünkü satışlarda kesinlikle iyi bir sonuç elde edeceksiniz. Sosyal medya ürünleri tanıtmanın yeni yollarını sunuyor. Bu kitaplar için de geçerli. Yaşanan gelişmeleri heyecanla takip ediyorum.
Yayıncılar da sosyal medyayı kullanma konusunda yeni adımlar atıyor…
Evet, sosyal medyayı daha aktif kullanıyorlar. Böylece okurla doğrudan etkileşim kurabiliyorlar. Yayıncılar olarak daha önceden yapamadığımız bir şey bu. Eskiden sadece perakendeciye teslim ederdik. Bu kitapları okura ulaştırmak da doğrudan onların göreviydi. Ama şimdi işler değişti. Yayıncılar doğrudan alıcıya ulaşabiliyor, ayrıca okurun hangi tür kitapları okumak istediğini de öğrenebiliyor. Bunların hepsi yayıncılık dünyası için yeni imkanlar yaratıyor.
Öte yandan bir de devam eden kağıt krizi var. Şu anki durum nasıl?
Pandemiden sonra kağıt fiyatlarıyla ilgili büyük bir sorun yaşadık. Yani para biriminiz değer kaybedince kağıt daha da pahalı hale geliyor. Ayrıca pandemi sırasında dünya genelinde kağıt tüketimi büyük ölçüde arttı. Kutular, paketler ve her türlü ambalaj için kağıt kullanıldı. Dolayısıyla fiyatı da arttı. Bazı ülkelerin kendi kağıt endüstrilerine yatırım yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de kağıt üretimi yok, yani ithalata bağımlısınız şu anda. Pandemiden sonra fiyatlar makul hale gelse de ülkelerin ekonomik durumu bu krizin devam etmesine neden oluyor. Tüm bunlar yaşanırken bir de e-kitap seçeneği olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bazı insanlar için çok kullanışlı olmadığını biliyorum ama yine de değerlendirilebilir.
Siz hangisini tercih ediyorsunuz?
Her ikisini de okuyorum. Derinlemesine odaklanmam gereken çok ciddi bir konum olduğunda, not almayı sevdiğim için basılı kitap okumayı tercih ediyorum. Çünkü tuşa basmak gibi herhangi bir şey yapmanıza ya da dikkatinizi dağıtmıyorsunuz. Biraz daha keyifli amaçlı okuyorsam e-kitap okuyorum ya da dinliyorum. Bence kitap dinlemek de harika çünkü iki farklı konsantrasyon türü, hassasiyeti ve bir şeye odaklanmayı elde edersiniz. Az önceki sorunuza bir yanıt daha bulduk şimdi. Z kuşağı için de kitaba odaklanmak için iyi bir fırsat.
İnsanlık olarak hangi araçla olursa olsun kitap okumaya devam edecek miyiz sizce?
Daha önemli bir soru var. Okuduğumuzu anlayabilecek miyiz? Hükümetlerin ya da her türlü yetkilinin buna odaklanması gerekiyor. Brezilya’da, birçok okurun okuduklarını anlamadığını görebiliriz. Ne okuduklarını anlamıyorlar. Bu günümüzde büyük bir sorun. Okuduğunuzu anlamıyorsanız, öğrendiğiniz içerikle ne yapacaksınız? Bu sorunun cevabı çok önemli ve bence gelecekte kesintiye uğrama ihtimali olan konu da bu. Çocuklar nasıl öğrenecek, onlara nasıl öğreteceğiz sorularına odaklanmamız lazım. İnsanlık, okuma ve kendi deneyimlerinize daha fazla bilgi katmanın bir yolunu bulmak zorunda.
Hala sansür vakaları yaşanıyor, yayıncılık dünyası da tartışıyor. Dünyadaki durum nasıl yorumluyorsunuz?
Uluslararası Yayıncılar Birliği olarak iki önceliğimiz var: Telif hakkı ve ifade özgürlüğü. Yayın ve ifade özgürlüğü, herkesin kamuya garanti etmesi gereken bir sorumluluk. Kamunun öğrenmek istediği her şeyi öğrenmesinin ve kendileri için neyin doğru veya yanlış olduğunu seçmesinin tek yolu bu. Yani neyi okuyup neyi okumayacağını seçmek bireye ait bir sorumluluk. Aynısı kitaplar için de geçerli. Kurum olarak buna inanıyoruz. Bir kitabın yasaklanması aslında hayal kırıklığı yaratan bir şey. Birini bir konuyu öğrenmekten ve böylece okuduklarını kendi muhakemesinden geçirerek karar vermesinden alıkoyuyorsunuz.
Türkiye’nin de öncelikli sorunlarından biri sansür. Buradaki durumdan haberdar mısınız, kurum olarak nasıl bir duruş sergiliyorsunuz?
Bu konunun Türkiye’de çok büyük bir sorun olduğunu ve sürekli tartıştığınızı biliyorum. Tartışmaların devam etmesi gerekiyor. Tüm dünyada geçerli bir durum bu. Sürekli bu konuyu tartıştığınızı biliyorum. Bu konunun tartışılmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Herkesin fikirleri var, farklı kararlar alabilirler. Ayrıca herkesin sorunları çözme biçimleri de farklı. Okumak tüm bunları besleyen şeyler. Dolayısıyla insanların kitap okumasını engellemek yerine her konuya eleştirel bakılabilen tartışma ortamı yaratmanın daha verimli olduğunu düşünüyorum. Yasaklar çok üzücü olsa da bu yayın ve ifade özgürlüğü için mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Türkiye’de, üyemiz TPA, Türk Yayıncılar Birliği, yayınlama özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konuları da dahil olmak üzere çok iyi işler yapıyor.
Geçen hafta Frankfurt Kitap Fuarı’nda da bir sansür krizi patlak verdi. Filistinli yazar Adania Shibli’ye verilecek ödülün töreni iptal edildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yaşananlardan dolayı çok üzgünüm. Kitap fuarları, herkesin, her milletin, her kültürün buluşma fırsatı bulduğu alanlar açmalı. Bu yaşananlar, fikirleri tartışmayı engelledi. Konuşma ve ifade özgürlüğü herkes için önemli ve öncelikli. Farklı görüşleri dinlemeyi ve saygı duymayı hepimiz öğrenmek zorunda. En basitinden ne olduğunu anlamak için. Yaşanan kayıplardan dolayı gerçekten üzgünüz. Bu tür şeylerin hala yaşandığı bir dünyada yaşamak gerçekten üzücü. Kitaplar aracılığıyla başkalarının kültürleri hakkında daha fazla bilgi edinmek, neden her şeyin olduğunu anlamak ve diğer insanlarla etkileşimde bulunma fırsatına sahibiz. Bazı arkadaşların buna uygun davranmaması beni gerçekten üzdü.
Yayıncılık dünyasının şu an karşılaştığı en büyük sorun nedir?
İki temel zorluk ya da sorundan bahsedebilirim. İlk olarak ifade ve yayın özgürlüğü. Tüm dünyada karşılaştığımız bir sorun bu. Uluslararası Yayıncılar Birliği olarak bu konudaki tavrımız belli. İfade özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz ve bunun için çalışıyoruz.
İkinci önemli konu ise yapay zeka. Fırsatlar sunabileceği gibi yarattığı tehditler de var. Endüstri olarak yapay zekayı nasıl kullancağımız konusunda ilerlememiz gereken çok şey var ve bu yeni yeni öğrendiğimiz bir alan. Yarattığı en büyük tehlike ise telif haklarıyla ilgili. İnternetteki tüm içerikleri kullanabiliyor yapay zeka. Burada iki seçeneğimiz var ya oluşturulan yeni içeriklere lisans verebiliriz ya da en azından içeriğin belirli bir kısmının kullanıldığını belirtebiliriz. Yazarlar için ürettikleri her şey önemli. Bir zaman ve emek var ortada. Yakın gelecekte birçok gelişme olacak. Bunu avantaja çevirerek de kullanabiliriz ama dikkatli hareket etmemiz gerekiyor.
İlk kez İstanbul’a geldiniz. TÜYAP İstanbul Fuarı’na dair neler biliyorsunuz, gözlemleriniz nasıl?
Kitap fuarını ziyaret edenlerin sayısını öğrenince gerçekten şaşırdım. Bu sayı, kitaplara büyük ilgi olduğunu gösteriyor. Her yıl fuarı ziyaret edenlerin yanı sıra genç ziyaretçilerin de katıldığını öğrendim. Bu kadar önemli bir bir kültürel etkinliğe ev sahipliği yapan şehri ve tüm ziyaretçileri tebrik ederim.