Temmuz hakkını vermiş: Dünyanın yüzde 81’i temmuz ayında en az bir gün aşırı sıcağa maruz kaldı
Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) bu ay başlayacak büyük iklim zirvesinden önce bilim insanları ilginç bir açıklama yaptı: 125 bin yılın en sıcak yılını yaşadığımız "neredeyse kesin".
Bu yıl, daha önce hiç karşılaşmadığımız türden bir sıcağı hepimiz ilk elden deneyimledik. Sokağa çıkmak bir zulüm haline gelirken, klima satışları da dörde katlanmıştı. Şimdi Avrupa Birliği’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), son 125 bin yılın en sıcak yılını yaşadığımızın “neredeyse kesin” olduğunu söylüyor.
Kışa doğru adım adım ilerliyoruz ancak “12 Ay” şiirindeki “Kasımda yağmur bol, üşüme dikkatli ol” manzarasından çok uzakta, güneşli günler yaşıyoruz. Hatta geçen ay da 2019’a ait ekim ayı sıcaklık rekorunu kırmışız. Ekim ayı sıcaklık anormalliğini “olağanüstü” olarak değerlendiren C3S Yönetici Yardımcısı Samantha Burgess, “Rekor 0,4 santigrat derece ile kırıldı ki bu çok büyük bir fark” diyor. Ayrıca dünya genelinde ekim ayı ortalama yüzey sıcaklığı 1850-1900 yılları arasındaki ekim ayına göre 1.7 derece daha sıcak.
Ekim ayından önce bir ayın sıcaklık rekorunu bu kadar büyük farkla kırdığımız tek ay Eylül 2023’tü. Burgess, “Eylül ayı bizi gerçekten çok şaşırttı. Geçen aydan beri yeni bir iklim durumuna geçip geçmediğimizi belirlemek zor. Ama şimdi rekorların şaşırtıcılığı azalmaya başladı, artık önceki zamanlara göre daha az şaşırıyorum” diyor.
Ekim ayında kırılan sıcaklık rekoru, 2023’ün kayıtlara geçen en sıcak yıl olmasını “neredeyse kesinleştirdiği” anlamına da geliyor. Bir önceki rekor yine El Niño’nun baş gösterdiği 2016 yılına ait. Copernicus’un veri seti 1940 yılına kadar gidiyor. Ancak Birleşmiş Milletler’e bağlı İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) buz, ağaç halkaları ve mercan yatakları gibi kaynak incelemelerine dayanan verileri daha uzun vadeli iklim okumasını mümkün kılıyor. Burgess, “Verilerimizi Hükûmetlerarası IPCC verileriyle birleştirirsek bunun son 125 bin yılın en sıcak yılı olduğunu söyleyebiliriz” dedi
Hissettiğimiz bu olağanüstü sıcaklıklarda sera gazı salınımlarının etkisi olsa da Pasifik Okyanusu’nda sıcak hava dalgası El Niño’nun baş göstermesinin yarattığı etki de azımsanamaz. Pensilvanya Üniversitesi’nden iklim bilimci Michael Mann, “El Niño yıllarının çoğunda artık rekor kırılıyor çünkü bu iklim modelinin etkisinin yarattığı küresel ısınma, insanların faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ısınmanın yükselişine neden oluyor” diye açıklıyor.
İklim değişikliği yıkıcı felaketleri de tetikliyor. Bu yıl Libya’da binlerce insanın ölümüne neden olan sellerine, Güney Amerika’da şiddetli sıcak hava dalgalarına ve Kanada’da kayıtlara geçen en kötü orman yangınına şahit olduk. Kanada’daki yangınlar o kadar büyüktü ki New York’un üstünü turuncu bir duman dalgası sarmış, yıllarca Hollywood filmlerinde Latin Amerika ve Ortadoğu’ya sarı font uygulayan ABD gerçekten sarıyla turuncu arası bir renge bürünmüştü.
Imperial College London’da iklimbilimci olan Friederike Otto, “Bu rekoru görüyor olmamız, insani acılarda da rekoru gördüğümüz anlamına geliyor. Bu yıl içinde aşırı sıcak hava dalgası ve kuraklıklar, binlerce insanın ölümüne, insanların geçim kaynaklarını kaybetmesine ve yerlerinden edilmesine neden oldu. Önemli olan kayıtlar esas bunlar. Bu nedenle Paris Anlaşması, insan hakları anlaşmasıdır ve bu anlaşmadaki hedeflere uymamak insan haklarını büyük ölçüde ihlal etmektir” diye vurguluyor.
Leeds Üniversitesi’nden iklim bilimci Piers Forster, “Bu yıl görülen yıkıcı sellerin, orman yangınlarının, fırtınaların ve sıcak hava dalgalarının yeni normak haline gelmesine izin vermemeliyiz. Önümüzdeki 10 yıl içinde sera gazı salınımlarını hızla azaltarak ısınma oranını yarıya indirebiliriz” diye uyarıyor.
Bu ay pek çok ülke ve şirket, BAE’de Cop28 için bir araya gelecek ve iklim krizini yavaşlatmak için neler yapılabileceğini tartışacak. Neredeyse her sene düzenlenen iklim zirvesinde ülkeler, sera gazı salınımlarını azaltmak için iddialı hedefler koyuyor, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelere nasıl yardımlar yapılacağını görüşüyorlar. Ancak bu zirvelere ve 2015’te imzalanan Paris Anlaşması’na rağmen ülkeler çok az ilerleme kaydetmiş durumda. Hatta bir ilerleme kaydedildiği de şüpheli. Zira küresel karbondioksit salınımları 2022 yılında rekor seviyeye ulaştı.