Sonumuz benzemesin: Arjantin’de enflasyon yüzde 124,4’e çıktı
23 cinayetten yargılanması beklenen Arjantin cuntasının eski bir subayı davanın açılmasına kısa süre kala Almanya'da öldü. Arjantin İnsan Hakları Bakanı Corti üzüntü duyduğunu söylediği bu gelişme için "Bu biyolojik dokunulmazlıktır" dedi.
Güney Amerika ülkesi Arjantin’de başkent Buenos Aires’in Plaza de Mayo meydanı 1976 yılında darbeyle iktidara gelen cuntanın sekiz yılda öldürdüğü ya da kaybettiği 30 bin evladı arayan annelerin sembolü. Çocuklarından tek bir haber alabilme yürüyüşüne ilk kez 1977’de başlayan annelerin adalet arayışı da, gözyaşı da dinmiş değil. Yıllar süren mücadelenin ardından anneler için kötü bir haber daha geldi: Cunta döneminde 23 sosyalist gencin öldürülmesiyle suçlanacak olan eski bir deniz subayı yaşadığı Almanya’da doğal sebeplerden 75 yaşında öldü, dolayısıyla artık yargılanamayacak.
Konuyu Berlin’de araştıran savcılar eski deniz subayının 1976 ve 1977 yıllarında 23 genci kaçırıp işkence etmek ve öldürmekten sorumlu olduğundan şüphelenildiğini aktarmıştı. Yargı birimleri ölen subayın adını vermekten kaçınsa da mağdur yakınlarının dava açmasına yardımcı olan Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) bir isim verdi: Luis Kyburg.
Luis Kyburg yargılanacağını anlayınca 2013 yılında Arjantin’den kaçmıştı. Hakkında yakalatanlara verilmek üzere önce 100 bin peso, ardından 500 bin peso ve ardından 5 milyon pesoya yükselen bir meblağ ödül konmuş, ulusal ve uluslararası çapta yakalama emri çıkartılmıştı. 2015 yılında Almanya merkezli Bild Gazetesi’nin bir haberi aranan eski subay Kyburg’un Almanya’da olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ancak Alman yargısı Kyburg’un iade edilmesi talebini reddetti; çünkü Alman vatandaşıydı ve Alman Anayasası vatandaşların iadesine izin vermiyordu.
Yıllardır çocuklarını arayan mağdurlar da bunun üzerine Almanya’da dava açma yoluna gitti. Ancak 23 gencin öldürülüp kaybedilmesinden sorumlu olduğu düşünülen eski cunta yönetimi subayı yargılanamadan, kalp krizi sonucu öldü.
Arjantin’de bu haberi duyuran isim İnsan Hakları Bakanı Horacio Pietragalla Corti oldu. Bakan kaçak subayın ölümünü “Biyolojik dokunulmazlık” diye niteleyerek üzüntüsünü şöyle ifade etti: “Biyolojik dokunulmazlık. Eski Donanma subayı Luis Kyburg Arjantin adaletinden kaçan bir kişi olarak Almanya’da öldü. Son cunta yönetimi sırasında Mar del Plata Deniz Üssü’nde işlenen ciddi suçlar nedeniyle Avrupa ülkesinde yakın bir tarihte yargılanacaktı.”
Kyburg’un ölümünün davanın ilerlemesini, gerçeklerin bilinmesinin önüne geçtiğini ifade eden Corti “Biyolojik dokunulmazlık mağdurları ve ailelerini 40 yılı aşkın süredir uğruna mücadele ettikleri adalet ve tazminattan mahrum bıraktı” dedi.
Impunidad biológica: murió en Alemania el ex oficial de la Armada Luis Kyburg, prófugo de la justicia argentina y con un avanzado proceso para ser juzgado en el país europeo por graves crímenes cometidos en la Base Naval de Mar del Plata durante la última dictadura.
Kyburg se… pic.twitter.com/QenUIekY7l
— Horacio Pietragalla Corti ⭐️⭐️⭐️ (@pietragallahora) November 16, 2023
1970’li ve 80’li yıllarda sol görüşlü gençlere karşı şiddet kampanyası başlatan Arjantin’in askeri diktatörlüğü sırasında yaklaşık 30 bin kişinin ortadan kaybolduğu tahmin ediliyor. Kyburg da en az 150 kişinin ölümünden sorumlu olduğuna inanılan bir donanma biriminin komutanıydı ve askeri birimindeki arkadaşlarının Arjantin’de mahkum edilmesinin ardından 2013 yılında Berlin’e kaçmıştı.
Arjantin-Alman çifte vatandaşlığına sahipti ve başkentteki varlığı Bild gazetesi tarafından ortaya çıkarılana kadar yedi yıl boyunca sessizce Berlin’de yaşadı. Arjantinli yetkililer çok sayıda tanıkla görüşüp Kyburg’un Berlin’deki dairesinde de arama yapılmasını sağlayarak bu ay iddianame hazırlamıştı. Ancak Berlin savcılığından yapılan açıklamayla eski subayın ekim ayında doğal sebeplerden öldüğü ortaya çıktı. Berlin başsavcısı Margarete Koppers “Sanığın ölümü Arjantin ve Almanya’daki kurban yakınlarının ve soruşturma makamlarının onlarca yıldır süren çabasını aniden sona erdirdi. Bu kurbanların aileleri için son derece zor ve acı verici; onlara en derin sempatimi sunuyorum” dedi.
ECCHR genel sekreteri Wolfgang Kaleck, özellikle, Berlin savcısının kapsamlı ve sağlam bir iddianamesi olduğuna dikkat çekerek, Kyburg’a karşı suçlamaların yapılamadan eski subayın ölmesinden üzüntü duyduğunu söyledi. Kyburg’un altında görev yapan aynı birlikteki askerlerin çoğu 2010’da mahkemeler tarafından mahkum edilmişti.
24 Mart, Arjantin’de Ulusal Hafıza günü olarak anılır. Bunun nedeni de Arjantin’de 20. yüzyılda yapılan 6 askeri darbenin en kanlısı ve sonuncusunun 24 Mart 1976’ya yapılmasıydı.
Ülkede “devlet terörü dönemi” ve “kirli savaş dönemi” olarak bilinen 24 Mart 1976 darbesinin üzerinden ise 47 yıl geçti. Condor Operasyonundan bahsediyoruz. Operasyon kapsamında Arjantin ordusu, 24 Mart 1976’da ülkenin en önemli siyasi figürü olan ve adına siyasi akımlar oluşturulan Juan Domingo Peron’un 3’üncü eşi, dönemin Devlet Başkanı Maria Estela Martinez de Peron hükümetine darbe yaparak yönetime el koydu. Adına, “Ulusal Yeniden Yapılanma Süreci” denilen, 1976’dan 1983’e kadar süren sivil-askeri diktatörlük dönemi boyunca ülkeyi, Martinez de Peron’a darbe yapan Jorge Rafael Videla, Roberto Eduardo Viola, Leopoldo Fortunato Galtieri ve Reynaldo Benito Bignone’den oluşan askeri cunta yönetti.
30 Ekim 1983’te düzenlenen genel seçimleri Raul Alfonsin’in yüzde 51 oy alarak kazanıp aynı yıl 10 Aralık’ta devlet başkanlığı görevini üstlenmesiyle Arjantin’de 1930’larda başlayan darbeler devri kapandı ve 1983, ülkede demokrasinin yeniden inşa edildiği yıl olarak kayda geçti. Ancak demokrasi dönemi de birçok sınava maruz kaldı. 1987-1990 yıllarında ordu içindeki bazı gruplar, 4 kez askeri darbe girişiminde bulundu. Başarısız olsalar da Alfonsin ve sonrasında göreve gelen Carlos Menem başkanlığındaki hükümetlere baskı uygulamaktan geri kalmadılar. Bu baskı ise 1976 yılında yönetime el koyan ve tam 8 yıl boyunca benzeri görülmemiş bir şiddetle ülkeyi yöneten cunta için “cezasızlık yasalarının” çıkarılmasını sağladı. Bu yasalar gereğince, darbe döneminde insanlığa karşı işlenen suçların soruşturulmasının önüne geçildi ve öncesinde yapılan soruşturmalardan verilen cezalar kaldırıldı.
Arjantin’in cuntacılarla yüzleşmesi için demokrasinin “yeniden tesis edilmesi” üzerinden 20 yıl geçmesi gerekti. 2003 yılında “cezasızlık yasaları” iptal edilerek darbe döneminde suç işleyenlerin soruşturulmasının önü açıldı. Arjantin’de diktatörlük döneminde zorla ortadan kaybolma, işkence, cinayet ve bebek hırsızlığı gibi ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı. Muhaliflerin, kaçırıldığı, işkenceye uğradığı ve öldürüldüğü 700’den fazla gizli tutuklama merkezinin kurulduğu dönemde, bazı kaynaklar 9 bin kişinin öldürüldüğü-ortadan kaybolduğunu ifade ederken, insan hakları örgütleri ise bu rakamın 30 binin üzerinde olduğunu belirtiyor.
700’den fazla gizli tutuklama merkezinin yanı sıra bir de ölüm uçuşları gündemdeydi. Ölüm uçuşları, Arjantin’de diktatörlük döneminde tutuklanan kişileri ortadan kaldırmak ve cesedini yok etmek için kullanılan yöntemlerden biriydi.
O dönem gizli tutuklama kamplarında kalan muhaliflerin, hapishaneye nakledileceği söylenerek uçağa bindirilmesi ve vücutta anestezi etkisi yapan bir ilaç verilmesinin ardından uçaktan denize atılması sebebiyle “ölüm uçuşları” olarak adlandırılıyor. Cuntacılar tarafından gözaltına alınan çoğu kişinin uçaklardan ölüme atıldığı “ölüm uçuşlarında” 4 bin kişinin katledildiği tahmin ediliyor. Ölüm uçuşları, cunta döneminde işlenen insanlığa karşı suçların soruşturulduğu davalarda o dönem askerlik görevini yapan tanıkların anlattıkları ve Arjantin ile Uruguay sahillerinde bulunan kimliği belirsiz cesetlerin ortaya çıkmasıyla kayıtlara geçti.
Arjantin’de askeri darbenin ardından tarihe geçen uygulamalardan biri de tutuklama merkezlerinde doğan bebeklerin annelerinden alınmasıydı. Sadece muhaliflerin değil yeni doğan bebeklerin de resmen cezalandırıldığı dönemde bu bebekler, askerlere yasadışı yollarla evlatlık verildi hatta bazıları satıldı. Bu durum, gözaltında kaybettirilen evlatlarını arayan Plaza de Mayo Anneleri’nin yanısıra Plaza de Mayo Büyükanneleri hareketinin (Mayıs Meydanı Büyükanneleri) de ortaya çıkmasını sağladı. Bu örgüt, askeri cunta döneminde çalındığı tahmin edilen yaklaşık 500 bebekten, 130’unu ailesine veya kan bağı bulunan ve hayatta olan en yakın aile bireyine kavuşturdu.
Darbe yönetiminde işlenen insanlığa karşı suçların soruşturulduğu 626 soruşturmanın 278’i kovuşturma aşamasında 254’ü sonuçlandı, 73’ü yargı aşamasında ve 21’i inceleme aşamasında bulunuyor. Arjantin Savcılığının verilerine göre, soruşturmaların başladığı 2006 yılından bu yana 3 bin 490 kişi araştırıldı, bunlardan 1025 kişi darbe döneminde insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle ceza aldı, 165 kişi beraat etti, 29 kişinin kaçak durumda ve soruşturma sürecinde 715 kişi de hakkında bir hüküm çıkmadan öldü.
Condor Operasyonu, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) desteğiyle Güney Amerika’da “Güney Hunisi” olarak tanımlanan Arjantin, Uruguay, Brezilya, Şili, Paraguay ve Bolivya’yı kapsayan bölgede sağ diktatörlükler tarafından 1970’li yıllarda uygulamaya konuldu. Arjantin, Bolivya, Şili, Paraguay ve Uruguay’ın istihbarat şeflerinin katıldığı bir toplantıyla 1975 yılında başlatılan operasyon, daha sonra Brezilya’da uygulanmış, Ekvador ve Peru’ya kadar da uzanmıştı. Bu ülkelerdeki ortak düşman olarak belirlenen sol muhalefetin sindirilmesini hedefleyen operasyon sürecinde ABD destekli rejimlerin, Latin Amerika çapında muhaliflerin peşine düştüğü ve öldürdüğü belirtiliyor. Aralarında siyasiler, sivil toplum kuruluşu liderleri, öğrenciler ve entelektüellerin de bulunduğu 60 binden fazla sivilin, Condor Operasyonu sürecinde işlenen suçlar nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.