TCMB bildiğiniz gibi: Faizi yine yüzde 8,5’te sabit tuttu
Bugünkü Para Politikası Kurulu toplantısında en az 2,5 puanlık faiz artışı kararı çıkmasının kesinleştiğini söyleyebiliriz. Faiz artışlarının “Faziletli bir döngü” sağladığını söyleyen Erdoğan’ın artık faiz artışlarına itirazı edeceği düşünülemez.
Merkez Bankası’nın faiz kararından önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, bir anlamda, yüksek faizden övgü ile söz ettiği bir açıklaması yayımlandı. Cezayir dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Artık TL’nin reel olarak değer kaybettiği sürecin sonuna geldiğini, reel olarak değer kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu” söylemiş. Bu durumun yüksek faiz ile mümkün olduğunu bilerek konuştuğunu düşünüyorum.
Bunun da ötesinde, çoğu mecrada konuyla ilgili haberlerde görmedim ama Para Analiz’in Foreks’ten alıntıyla yaptığı habere göre, Erdoğan, bu sayede sonuç olarak hem makul düzeyde büyüme olacağını, hem de enflasyonun düşeceğini belirterek, “Yani faziletli bir döngüye gireceğiz inşallah” demiş.
Çoğu mecrada konuşmanın bu kısmının yer almaması, belki de bu sözlerin yoruma çok açık olduğundandır, bilemiyorum… Tabii ki bu sözlerin duyulması üzerine ister istemez, “Bundan önceki dönem faziletsiz bir dönem miydi”, “Fazilet yüksek faiz ile sağlanan bir şey mi”, “Neden faziletsiz bir uygulamayı uzun süre yürüttünüz” gibi sayısız soru ve bu sorulara yanıt verme çabalarının getirdiği yorumlar da dile getirilmeye başladı.
Son uygulanan ekonomik politikadan “sağlıklı politikalar” olarak söz eden ve sahiplenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki dönemde uyguladıkları “sağlıklı politikalara”a devam edeceklerini ve yapısal reformlarla da yatırımcı güvenini kazanacaklarını söylemiş. Hemen ardından, “Halen de kazanıyoruz” diye eklemiş.
Bu güvenin fon akışını tetikleyeceğini kaydeden Erdoğan, “Fon akışı Lira’da reel değerlemeye sebep olacak. Bu da dezenflasyonu hızlandıracak, büyümenin aşağı yönlü risklerini sınırlayacak. Neticede hem makul düzeyde büyüyeceğiz, hem enflasyon düşecek bu koşullarda” şeklinde konuşmuş.
Bu sözlerin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sözleri olduğu kesin. Büyük ihtimalle Şimşek, uygulanan politikaların olumlu sonuçlarının alınmaya başladığını, yapısal tedbirlerle takviye edilirse fon akışının hızlanacağını, bunun da büyümeden fazla fedakarlık etmeden enflasyonun hızla aşağı düşürülmesine imkan vereceğini söylemiş. Erdoğan’ın bu sözlerini, “Şimşek’in yazdığı senaryoya ikna ettiği” biçiminde yorumlayabiliriz.
Bu senaryonun gerçek olma ihtimali var mı derseniz, tabii ki olabilir. Ancak bunun başarıyla uygulanması hiç de söylendiği kadar kolay değil. Yani yapısal tedbir derken neden söz ettiğiniz, ihtiyaç duyulan Merkez Bankası bağımsızlığı dahil kurumsallaşmayı oluşturacak radikal adımların atılabilmesi çok önemli. Merkez Bankası başkanının istendiği zaman görevden alındığı bir sistemde parasal disiplinin sağlanamayacağı, enflasyonun kalıcı olarak düşürülemeyeceği çok açık.
Bunun yanında bizatihi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mevcut haliyle makro ekonomik istikrarı zorlaştırıcı bir sistem olduğu da ortada. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği zaman istediği parasal otoriteyi değiştirme yetkisi olduğu, istediği zaman ekonomik politikalarda radikal değişikliklere gitme ihtimali ve yetkisi bulunduğu bir iklim nedeniyle yabancıya güven vermek mümkün olamadı. Zaten yabancılar buna güvenebilselerdi, Şimşek’in çok istediği yabancı fon akışı da şimdiye kadar da sağlanabilirdi.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerinden yola çıkarak, bugünkü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında en az 2,5 puanlık faiz artışı kararı çıkmasının kesinleştiğini söyleyebiliriz. Faiz artışlarını, daha doğrusu bunun getirdiği sonuçları bu kadar öven ve “faziletli bir döngü” sağladığını kaydeden Erdoğan’ın artık faiz artışlarına bir itirazının bulunması düşünülemez.
Bakan Şimşek faiz artışlarına ikna etmiş gibi görünüyor. Bundan sonra da gerek görülürse faizlerin artışı için artık yolun açıldığı da söylenebilir. Şimşek’in bu kadar yabancı fon akışı için yoğun çaba göstermesinin altında zaten Erdoğan’ı bu yolla ikna etme amacı olduğunu tahmin ediyorduk. “Yabancı fon akışının gelmesiyle büyümeden fazla fedakarlık edilmeyeceği” savı, belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikna olmasında en önemli argüman olmuş.
Bu nedenle yakında reeskont kredilerindeki artışı, Merkez Bankası YATAK (yatırımı teşvik) kredilerinin devreye alındığını göreceğiz. Bununla birlikte, büyümenin iyice daralmaması için, ekonomi yönetimi, belli ki esnaf ve KOBİ’ler başta olmak üzere ucuz kredi için biraz kesenin ağzını açacak.
Ancak; buna rağmen gelecek yıl yüzde 1’lere kadar düşeceği tahmin edilmeye başlanan büyüme oranına Erdoğan’ın ne diyeceğini şimdiden bilemeyiz. Bunun yanında güçlü yabancı sermaye akışının ancak 2024’ün ikinci yarısında başlayacağı unutulmamalı. Yani seçimden sonra alınacak kararlara ve küresel konjonktüre bağlı olarak, büyümeyi artıracağı söylenen yabancı sermaye akımının ne zaman başlayıp, ne zaman güçlü hale geleceğinin henüz belli olmadığını hatırlatmakta fayda var.
Dış politika ve Batı ile ilişkilerin ekonomi için önemi ne kadar anlatıldı, AB ile ilgili önemli adımların atılması başarılabilecek mi, onları da bilmiyoruz. Cumhurbaşkanı’nın ekonomik kararların yanısıra radikal siyasi ve dış politika adımları atması da gerekecek. Yani “yabancı gelecek enflasyon da düşecek büyüme de olacak” derken, umarız bunlar da Cumhurbaşkanı’na anlatılmıştır.