Bahçeli, Çağlayan saldırısı üzerinden CHP’yi hedef aldı
Anayasa Mahkemesi, ceza kanundaki örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenleri cezalandıran maddeyi "keyfi uygulamaları önleyemeyeceği ve öngörülebilir olmadığı" gerekçesiyle iptal etti. Meclis'e yeni yasa için 4 ay süre verdi.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/6 maddesinde yer alan “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” düzenlemesini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. İptal kararı dört ay sonra yürürlüğe girecek. Kararın gerekçesinde “kuralların kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığı” belirtildi.
“Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu TCK’nın 220. maddesinde düzenleniyor. Bu madde örgüt kuran, yöneten ve üyesi olanlara 4 yıldan 8 yıla kadar hapis verilmesini öngörüyor. Maddenin 6. fıkrası örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyenleri de cezalandırıyor. Bu fıkrada “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” deniyordu.
İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi ve Patnos Ağır Ceza Mahkemesi baktıkları davada durma kararı vererek TCK’nın 220/6. fıkrasını iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı. Anayasa Mahkemesi 26 Eylül’de yaptığı değerlendirmede söz konusu düzenlemeyi oy birliğiyle iptal etti. İptal hükümleri kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dört ay sonra yürürlüğe girecek. Bu süreçte TBMM’nin, AYM’nin gerekçesinde belirttiği kriterlere uygun bir yasa maddesi yapması gerekiyor. Aksi durumda örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek maddesi Türkiye’de uygulanamayacak ve mevcut davaların tümü düşecek.
İptal kararının gerekçesinde söz konusu maddede “örgüt adına işlenen suç” kavramından ne anlaşılması gerektiğine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği ve işlenen suçlar arasında bir ayrım yapılmadığı vurgulandı. Niteliğine ya da ağırlığına bakılmaksızın, herhangi bir suçun örgüt üyesi olmayan bir kişi tarafından bir örgüt adına işlendiği değerlendirildiğinde, kişilerin ayrıca örgüte üye olma suçundan da cezalandırıldığı anımsatılan kararda, “Bu durum son derece ağır itham ve ceza öngören bir suçun kapsamını, ölçütlerini belirsiz olacak biçimde genişletmektedir. Yargı makamlarının da örgüt adına işlenen suç kavramının somut olayın özelliklerine göre farklı yorumladıkları ve belirliliğin yargısal yorumla da sağlanamadığı anlaşılmaktadır” denildi. Kararda, bu fıkranın özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımına dair yeterli koruma sağlamadığı belirtildi.
Bu kural uygulandığında silahlı örgüte üye olma suçu bakımından aranan belirli şartların örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmadığı anlatılan kararda her iki kategorideki kimseler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın örgüt adına suç işleyen bir kimsenin örgüt üyesi olarak cezalandırıldığı kaydedildi. Kararda “Bu itibarla bir kimse silahlı örgütle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlendiği gerekçesiyle örgütle bağlantısı açıkça ortaya konmaksızın, işlediği suçun yanı sıra gerçek içtima hükümleri uyarınca ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Bu durum örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyelerine göre daha ağır cezalarla karşılanmasına neden olmaktadır” dendi.
Kararda “örgüt adına” kavramının belirsizliğinden kuralın geniş yorumu nedeniyle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratıldığı vurgulandı. Kararda şu değerlendirmeye yer verildi:
“Kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konusunda takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Takdir yetkisi kapsamında belirli ağırlığa sahip suçların örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına işlenmesi halinde suçun temel şeklinden farklı bir ceza yaptırımının öngörülmesi veya suçun niteliğinin değişmesi de mümkündür. Ancak itiraz konusu kuralın, örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan veya işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlamaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 38. maddesine aykırıdır.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2017’de verdiği Işıkırık kararında TCK’nın 220/6. maddesinin öngörülebilir olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığını belirtmişti. Kararda, maddenin bu derece geniş şekilde yazılması ve yorumlanması ve mahkemelerin de bu derece geniş şekilde uygulamasının, kişilerin kamu otoritelerinin keyfi müdahalelerine karşı korunmasına karşı yeterli korumayı içermediği vurgulanmıştı. AİHM’e taşınan davada Murat Işıkırık, PKK’ya üye olmayıp bu örgüt adına suç işlediği iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Anayasa Mahkemesi de 10 Haziran 2021 tarihinde “Hamit Yakut” başvurusunda hak ihlâli kararı verirken ihlalin TCK’nın 220/6 maddesinden kaynaklanan yapısal bir sorun olduğunu bildirmişti. Bu nedenle aynı konuda yapılacak başvuruların bir yıl süreyle ertelenmesine hükmeden AYM, yapısal sorunun çözümü için kararın TBMM’ye gönderilmesine karar vermişti. Ancak TBMM’den sorunu çözen bir yasa değişikliği çıkmamıştı. Hamit Yakut 2011 yılında BDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde düzenlenen bir protesto eylemine katıldığı için ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek”ten 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. AYM de bu cezalandırmayı toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlâli olarak değerlendirmişti.
Eski Cumhuriyet Savcısı, avukat Dr. Mehmet Ruşen Gültekin kararı 10Haber’e değerlendirdi. Gültekin “Suçta belirlilik ilkesine aykırıydı madde olarak, öngörülebilir değildi. Son derece doğru bir karar. Bunlar yargıda çok subjektif kavramlar. Bu tür maddeler objektif olmadığı için düşman ceza hukuku uygulamasına elverişli maddeler” dedi.
Gültekin bu maddeden ceza alanların durumunu ise şöyle anlattı:
“Ceza hukukunda lehe olan kanunlar uygulanır. Dolayısıyla bu maddeden doğrudan mahkumiyet alanlar için yeni bir hak doğdu diyebiliriz. Mahkemeler kesinleşmiş kararları resen ele almaz ama başvuru yapıldığında ele alınacaktır. Meclis’in nasıl bir düzenleme yapacağı da bu noktada önemli tabii ki.”
Gültekin Anayasa Mahkemesi üyeleriyle ilgili Yargıtay’ın suç duyurusunda bulunması ve siyasilerin AYM ile ilgili eleştirilerini hatırlatarak “Zaten AYM’nin kapatılmasının konuşulduğu bir evreden geçiyoruz, siyasi açıklamalar devam ediyor. Yargıtay’ın da suç duyurusu var. Olağan şüpheliler bir karar vermiş oldu aslında. Kararda Yargıtay içtihatlarına da atıf yapılıyor. Şimdi Yargıtay üyeleri utanmayacak mı? AYM kanun maddesini iptal etti. Yargıtay’ın işine karıştı demeyecekler mi? AYM’nin yetkisi bu, bir kanun maddesini iptal etti ve Yargıtay birçok dosyayı yeniden ele almak zorunda kalacak” diye konuştu.