Fransa’da merkez sağın akıbeti, aşırı sağın merhametine kaldı: Barnier krizi çözebilecek mi?
AB'nin en kritik sorunu olan göçmen krizinde ülkeler anlaşmaya vardı. AB hükümetlerinin "tarihi" gün olarak nitelendirerek kutladığı gün hak gruplarınca "yüz karası" ilan edildi. Sonucun 'toplama kampları yaratmak' olacağı söylendi.
Avrupa Birliği (AB) 2015’ten bu yana en yoğun göçmen kriziyle karşı karşıya. Afrika’nın istikrarsız, çatışmaların hakim olduğu ve yoksulluktan geçilmeyen ülkelerinden yeni bir sayfa açma umuduyla binlerce kaçak göçmen Libya ve Tunus üzerinden tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Yolculuk ya teknelerinin batmasıyla ya da gittikleri ülkelerde göçmen merkezlerine yerleştirmekle sonuçlanıyor. 2015 yılı AB’ye gelen göçmen sayısı bakımından bir milyonu aşmasıyla zirve olsa da 2020’den kasım ayına kadar yaklaşık 255 bin göçmen Avrupa’ya ulaştı.
Tehlikeli yolculuğun sonu ya İtalya ya Yunanistan ya da Malta’ya varıyor. İtalya’nın aşırı sağcı Meloni hükümeti göçmenlerden yaka silktiğini belirterek Avrupa Birliği’nden kolektif hareket beklediğini söylemişti. Aylarca süren anlaşmazlıklar sonucunda nihayet bir anlaşmaya varıldı ve AB göçmen politikalarını belirlemek için yeni adım attı.
Eylül ayında yapılan görüşmelerden sonuç çıkmadı. Çünkü Almanya, İtalya’nın önerilerine karşı çıktı, İtalya da Almanya’nın önerilerine itiraz etti. Almanya gözaltı merkezlerindeki insani koşulların “istisnai durumlarda” ihlal edilmesine izin veren bir maddeye karşı çıkarken, İtalya da göçmenlerin STK’lar aracılığıyla Avrupa’ya getirilmesine itiraz etti. Bununla birlikte göçmenlere ev sahipliği yapmanın ülkelerin üzerine bindireceği maliyeti ve gelen göçmenleri daha eşit paylaşmak, göçmen sayısını kısıtlamak için tasarlanan yeni kurallar konusunda birlik anlaşmaya vardı.
Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerinin temsilcileri gelecek yıl yürürlüğe girmesi planlanan “Yeni Göç ve İltica Paktı” adını verdikleri yeni yasalar üzerine tüm gece süren görüşmelerinin ardından bir anlaşmaya vardı. Yasalar düzensiz göçmenlerin AB topraklarına ayak basınca taranması, sığınma başvurularının ele alınmasına ilişkin prosedürler, başvuruların ele alınmasından hangi AB ülkesinin sorumlu olacağının belirlenmesi gibi konuları kapsıyor.
Yeni pakt Avrupa’nın iç kesimlerinde kaldıkları için göçmen akınından bu zamana kadar kaçmayı başaran ülkelere iki seçenek sunuyor: Ya mülteci kabul edecekler ya da AB fonuna para aktaracaklar.
Tarama sisteminde ise gerçekten başka bir ülkenin korumasına ihtiyaç duyanlarla duymayanlar arasında ayrım yapılmasını amaçlıyor. Mesela Hindistan, Tunus ya da Türkiye gibi ülkelerden gelen ve iltica başvurusu başarı şansı düşük kişilerin AB’ye girişi engellenebilecek ve bunlar hareket özgürlüklerinin kısıtlanacağı kapalı ortamda tutulabilecek, güvenlik tehdidi oluşturduğu düşünülen kişiler sınırda gözaltına alınabilecek. Sığınma talebinde bulunanların başvurularının en geç dokuz ay içinde de sonuçlandırılması gerekecek. Sığınma başvurusu kabul edilmeyenler geldikleri yere gönderilecek.
Bu arada yeni yasa altı yaşından büyük çocuklar dahil tüm düzensiz göçmenlerin parmak izine ek olarak yüz görüntüsünün de alınmasını mümkün kılacak. Toplanan parmak izleri ve yüz görüntüleri AB veri tabanına aktarılacak. Tüm üye ülkeler bu veri tabanına erişebilecek. Böylelikle AB topraklarına giriş yapmaya çalışan göçmenlerin daha hızlı tanımlanması ve aynı kişinin birden fazla AB ülkesine sığınma başvurusu yapıp yapmadığının kontrolü amaçlanıyor.
Örnek vermek gerekirse Tunus üzerinden İtalya’ya geçen bir Afrikalı AB toprağına giriş yapmasına izin verilmeden önce; daha önce başka bir Avrupa ülkesine girmeye kalkışmış mı, sınırdan geçmesine izin verilecek kadar güvenilir mi, AB’ye sığınmayı gerektirecek kadar istikrarsız bir ülkeden mi gelmiş gibi kıstaslar üzerinden incelenecek. Tunus üzerinden geldiği için bu kişi başvurusu tamamlanana kadar sınırda oluşturulacak gözaltı kampında tutulabilecek. Kriterlere uygun bulunursa AB’ye girişine de izin verilecek. Hükümetler ya kendileri için ayrılan göçmeni kabul edecek ya da almak istemediği her göçmen için AB fonuna para aktaracak. Göçmenin başvurusu onaylanmazsa bu sefer geldiği ve AB tarafından güvenli görülen üçüncü ülkeye geri gönderilecek.
Avrupa Komisyonu merkez sağ Avrupa Halk Partisi, Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı ve merkeziyetçi Renew Europe grubu anlaşmayı mutlulukla karşıladı. Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı’nı yöneten Iratxe Garcia Perez “Sadece sınır güvenliğine odaklanmakla kalmadık, hem mülteciler hem de üye devletler arasında dayanışmayı kapsayan, sığınma hakkını koruyan bir anlaşma yapmayı da başardık” dedi.
AB’nin göçmen politikalarında anlaşmaya varmasının “tarihi bir gün” olduğunu söyleyen Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola “Çevremde bu kararlar için günlerdir uyumayan meslektaşlarım var. Ben de Akdeniz’deki bir adadan geldim ve göç ve iltica paktının hazırlanmasının ne anlama geldiğini iyi bilirim. Bu parlamentonun şimdiye kadarki en önemli anlaşmalardan. Vatandaşlarımızın 2019’daki bir numaralı endişesi buydu, hâlâ birçokları için bir numaralı endişe bu” dedi.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock birliğin göç ve iltica anlaşmasına dair “AB üyesi ülkeler ilk kez dayanışma göstermek zorunda. AB’nin sınırının dışında kalan bölgedeki koşullar Avrupa’nın dünyaya gösterdiği yüzü olarak kalmamalıdır. Brüksel’deki her anlaşma her zaman uzlaşma anlamına gelir. Almanya olarak çocukların ve ailelerin sınır prosedürlerinden muaf tutulması konusunda istediğimizi elde edemedik. Ama anlaşmanın adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde uygulanmasını sağlayacağız” dedi.
AB bu konuda teknik düzeydeki görüşmelerine, fikir alışverişlerine Şubat 2024’ye kadar devam edecek. Paktın Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce, Şubat 2024’te resmen yürürlüğe girmesi amaçlanıyor.
Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller ve Sol grup karara yönelik endişelerini dile getirdi. Pek çok hak grubu da karara itiraz etti. Mülteci haklarını savunan gruplar uygulamanın AB sınırlarında “toplama kampları” yaratılmasına neden olacağını söylüyor.
Parlamento içinden yükselen itirazlar uygulamaya konacak sistemin uygulanabilir olmadığı yönündeydi. Yeşiller grubunun parlamentodaki Alman temsilcisi Terry Reintke sınır prosedürleri ve gözaltıların insani masraf yaratacağını, hükümetlere fazladan idari yük bindireceğini söyledi.
Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa ofisinin yöneticisi Eve Geddie anlaşma nedeniyle çok daha fazla insanın ‘sözde’ gözaltı merkezlerine konacağını” söyleyerek “Bu AB’ye iltica etmek isteyen insanları standartların altında sınır prosedürlerine zincirlemek demek, bu insanlar için güvenli alanların kısıtlanması demek. Hükümetler mültecileri yeniden yerleştirmeyi ve iltica sistemini güçlendirmeyi öncelemek yerine parasını sınırlarını güçlendirmek için ya da mültecilerin AB’ye ulaşmasını engellemek için dış ülkeleri fonlamak için harcayacak” dedi.
Mülteci ve sığınmacıların haklarını korumak için çalışan 117 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu bir ittifak olan Avrupa Mülteci ve Sürgünler Konseyi bugünü “Avrupa için kara gün” olarak değerlendirdi. İttifak sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada reformların iki yanlış önermeye dayandığını savundu. Bu önermelerin “Gelenlerin korunmaya ihtiyacı yoktur” ve “İnsanlara insanlık dışı muamele yapmak caydırıcıdır” olduğunu söyleyen konsey standartların altında prosedürlere tabi tutulacak gözaltındaki insan sayısında yaşanacak artışın denizin ortasında daha fazla geri itmelere ve sığınma taleplerini reddetmek için daha çeşitli yollar yasallaştırmak gibi sonuçlara yol açacağını söyledi. Konsey “Yıllar süren bir çalışma, binlerce toplantı, binlerce sayfalık analiz ve sonuç hâlâ tüyler ürpertici” açıklaması yaptı.