ABD enflasyonu düşük çıktı, altın fiyatları yükseldi
Yabancı sermaye girişi nedeniyle artan döviz rezervleri, yeni yılla birlikte yeniden erimeye başladı. 8 Ocak itibariyle düşüş 3.5 milyar doları buldu. Rezerv satışı ve vergi artışı nedeniyle, piyasadaki fazla likidite de 225 milyar TL azaldı.
Geçtiğimiz hafta 3 milyar dolara yakın rezerv kaybedilirken, bu haftanın ilk günü kayıp devam etti, 8 Ocak itibariyle yılbaşından bu yana rezerv düşüşü 3.5 milyar doları buldu. Dün itibariyle görülebilen bu rakamların yanı sıra Salı günü de satış devam ettiyse, 4 milyar dolar civarında bir erimeden söz edeceğiz.
9 Ocak itibariyle rezervdeki düşüş yani Merkez Bankası’nın aldığından fazla döviz satışının ardında birkaç neden olabilir. Teknisyenlere göre geçen yılın dış ticaret rakamları iyi gözüksün diye, bazı döviz ödemelerinin bu yıla sarkıtılmış olabileceği belirtiliyor. 2023 ihracatı yüksek, ithalatı düşük gözüksün diye bu yöntem daha önce de denenmişti; bazı ithalat kayıt ve ödemeleri yeni yıla sarkmış olabilir.
Rezervlerdeki düşüş, aynı zamanda son dönemde sıkça şikâyet konusu olan piyasadaki fazla likiditenin de bir miktar geri çekilmesini sağladı. Yıl sonunda 361.4 milyar TL fazla likidite varken, 8 Ocak akşamı bu rakam 137.5 milyar TL’ye kadar indi. Buradaki düşüşün yaklaşık 100 milyar TL’si döviz satışlarıyla yaşanırken, Hazine’nin Merkez Bankası’ndaki TL hesabı aynı dönemde yaklaşık 95 milyar TL arttı. Gerisi ise bankaların mevduatlarındaki artıştan kaynaklandı.
Hazine’nin hem yeni yılda sağladığı vergi tahsilatındaki artış, hem de yüksek borçlanması TL hesaplarını artırdı. Hazine’nin TL mevduat hesabı bu artışla birlikte 588 milyar TL’ye yükseldi. Son günlerde Hazine’nin iç borçlanmayı artırmasının bir nedeni seçim harcamaları için cephane oluşturmak ise diğer yandan fazla likiditenin çekilmesi amacı da güdülmüş olabilir.
Buradaki en önemli sorunlardan biri, bankaların TL mevduat faizlerini, otoritenin istediği kadar yükseltmemesinden kaynaklanıyor. Buradaki etkili olan unsur ise Merkez Bankası’nın uyguladığı likidite politikası. Döviz rezervlerini hızla artıracağım diye önce banka swaplarını teşvik eden Merkez Bankası, bu nedenle politika faizinin altında bankalara verdiği TL likiditeyi piyasadan çekemedi. Bunun ardından kısa vadeli yabancı sermaye girişi başladı ve swaplar azaltılarak bu kez doğrudan döviz alımı yoluna gitti. Bu da aynı sonucu doğurdu ve fazla likiditenin artmasına neden oldu.
Merkez fazla likiditeyi çekemediği için, bankalar mevduat yerine politika faizinin altında topladıkları parayla yetinip, mevduat miktarını artırmak istemediler. Bankalar, daha önce söylediğimiz gibi; hem kredi talebi canlı olmadığı için hem de seçime kadar risk almamak için, mevduat kaynaklarını artırmak istemediler.
Bunun tek istisnası yılsonu bilanço makyajı için yaşandı. Bankalar yılsonu bilanço rakamlarında mevduat rakamları yüksek gözüksün diye, yılın son 10 gününde yüksek TL mevduat faizleri verdiler. Bilanço tarihi tamamlanınca TL mevduat faiz oranlarını yeniden düşürmeye başladılar.
Merkez Bankası depo ihaleleriyle fazla likiditeyi çekmeyi denedi ama bundan sonuç alamadı. Çünkü faizler politika faizine çok yaklaşmıştı, fazla ihale yapsa, politika faizinin üzerine çıkmasından çekindi. Merkez Bankası bankalardan fazla likiditeyi zorunlu karşılık artırıp ya da likidite bonosu çıkararak alabilirdi ama bunu da bankaları zora sokmamak için yapmadı.
TL mevduat faizlerinin düşük kalması, başlayan ters dolarizasyon hareketinin durmasına neden olmuş gözüküyor. Yani TL mevduattan enflasyonun üzerinde reel getiri sağlayamayacağını gören tasarruf sahipleri yeniden alternatif yatırım araçlarına dönüp, döviz talebini artırmış gözüküyor. TL mevduatın büyümesi, bunun için faiz oranlarının yükselmesi, uygulanan politikada kilit bir unsurdu ama Merkez Bankası, bunu iyi yönetemediği için zora girmiş gözüküyor.
Rezervlerdeki erimenin devam etmesinin ekonomi yönetimini zora sokacağı kesin. TL mevduatın faizleri, dolayısıyla hacmi artmadığı takdirde, “Merkez Bankası’nın kuru tutmak için rezervden satış yaptığı” algısının doğması tehlikesi var. Böyle bir kanıya varıldığı takdirde dışarıdaki Türkiye’ye başlayan ilginin ters dönme riskinin bulunduğunu da söylemek gerekiyor.
Bu arada piyasaların gözü bir yandan 11 Ocak’ta New York’ta Merkez Bankası yönetiminin yapacağı yatırımcı toplantısında olacak. Bununla birlikte Moody’s’in Cuma günü açıklanması beklenen Türkiye’nin notuyla ilgili açıklaması da merakla bekleniyor.
Teknisyenler yatırım yapılabilir ülke puanının 6 kademe altında olan Moody’s Türkiye rating puanının artmasını bekliyor. Diğer 2 rating kuruluşunun puanları yatırım yapılabilir ülke puanının 5 kademe altında bulunuyor. Moody’s’in mevcut görünümü “durağan” olduğu göz önüne alındığında, bunu pozitife çevirme ya da doğrudan not artırımına gitme ihtimali var. Uzmanlar bu puanın teknik olarak artması gerektiğini ama not artırımı olsa bile, bir gün içinde, piyasada doğacak olumlu etkinin gideceğini belirtiyorlar. Zaten yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgisinin, Moody’s puanının gösterdiğinin üzerinde olduğunu, o nedenle bu artırımın kalıcı etki yaratmayacağını belirtiyorlar.