Raf Gezgini: Kayıp prensesler, gizemli kraliyet sırları
Bu hafta yeni çıkanlar, baskıları yenilenen, rafları karıştırırken önümüze düşenler var listemizde. Süreyya Berfe'yi anıyor, Lenz'in saplantılarından kurtulma çabasını yansıttığı öykülere konuk oluyor, Jilet Sebahat ile bir döneme ve şehre gidiyoruz.
Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri… 10Haber bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam’ sorusuna yanıt arıyor.
Bu hafta yeni çıkanlar, baskıları yenilenen, rafları karıştırırken önümüze düşenler var listemizde. Süreyya Berfe’yi anıyor, Lenz’in çılgınca saplantılardan kurtulma çabası ve ruhsal çöküşünü yansıttığı öykülere konuk oluyor, Süreyyya Evren’in 6 Şubat depremlerinde duyduğu öfkeyle yazdığı ‘Ortadoğu’da Bir Ülkenin Acil Durum Alarmı’yla tanışıyoruz. Dahası da var…
9 Ocak edebiyat dünyası için Cemal Süreya’nın hayata vedasıydı. Geçen hafta itibariyle artık bu tarih şair Süreyya Berfe’nin ölümüyle de anılacak. Üstelik iki şairin özel bir bağı da var. Hikmet Süreyya Kanıpak adıyla dünyaya gelen şairin soyismini arkadaşı Cemal Süreya veriyor. Üstelik kaynağı da Ahmed Arif… Berfe’ye veda ettiğimiz yazı burada. 10Haber kültür sanat ekibi olarak edebiyatın yas gününü de konuştuğumuz YouTube programımıza ise buradan ulaşabilirsiniz.
Yalın cümleleri ve kendine has üslubuyla Türk şiirinin önde gelen isimlerindendi. Bir yandan da “Şiir bütün dünyada üvey evlattır. Şiir okumak zor geliyor insanlara” diyerek şiire ilgisizlikten yakınıyordu. Bu vesileyle Berfe’ye şiirleriyle veda etmek isteyenlere ‘Kalfa – Toplu Şiirler 1965-2008′i hatırlatalım. Altmışlı yılların başından bu yana kırk küsur yıllık şiir yolculuğunda, hemen her yere hemen her insana uğramış, her mevsimden her coğrafyadan beslenmiş Berfe’nin şiiri. İşin en komik ve aslında Berfe’ye uygun yanı ise şu:
Şimdiye dek yayımlanan tüm şiirlerini bir araya getirdiği kitabın adı ‘Kalfa!”
Gözünü AKP iktidarıyla açmış biriyim. Ya da neler olup bittiğini anlayacak yaşlardan itibaren bu iktidardan başkasını görmedim de diyebilirim. Dolayısıyla bu kitabı görünce aklı başında olduğum tüm dönemin bir özetini bulmuş gibi hissettim. Bilirsiniz 101 üniversitelerde başlangıç derslerinin numarasıdır. Ekonomi 101, iletişim 101…
H. Bahadır Türk de bu numaradan referansla ismini verdiği AKP-101’i kaleme aldı. Adalet ve Kalkınma Partisi’ni anlamak için bir “giriş” kitabı var aslında elimizde. Daha ne kadar tanıyalım diyenler elbet olacaktır. Ama yine de okumak isteyenlere AKP’yi var eden ve yaşatan endişelerin, öfkelerin, alışkanlıkların, tatminlerin rengârenk bir dökümü. AKP dönemi parti manzaralarının, muhalefetin hazin tablosunun da kitapta yer aldığını not düşelim. Tanıtım bülteninin en dikkat çekici cümlesi ise şu: AKP hakkında hep bildiğimizi zannettiklerimiz ve AKP iktidarının onunla alakasız gibi görünen şeylerle bağlantısı üzerine konuşuyor. Ciddiyetle ama neşeyle.
şimdi nedir ilk bakışta yitirilen/ey gözleri maden/ ey ilk güneş saatinin çubuğu/ de ki aşk pusudadır ve bir dükkânda/ ölümsüzlüğün mührünü kazır
Yapı Kredi Yayınları toplu şiirler ve öyküler ciltlerinde öne çıkan kitapların ayrı basımlarına devam ediyor. Uyar’ın bütün şiirlerini kapsayan Büyük Saat kitabı içinde yer alan ‘Kayayı Delen İncir’ herhangi bir değişiklik olmadan yayına hazırlandı. Şairin kitap dosyasını hazırlarken yaptığı karton kapak da bu baskının kapak görseli oldu. Kitap 1982 yılında Necatigil Şiir Ödülü’ne değer görülmüştü.
İnsanı insan yapan nedir? Evet, farkındayım çok derinlikli bir soru. Birbirinden farklı, değişik bir sürü cevabı var. Bu hafta bir kitap vesilesiyle şunu düşünelim o zaman: Dil ve müzik nasıl doğayı taklit ederek, kuyruksuz maymunu insana dönüştürdü? Böyle bir soruyu daha önce kendinize sormadığınıza neredeyse eminim. Mark Changizi çoğumuzun aklına bile gelmeyen bu sorunun peşinden gidiyor. Üstelik yanıtlama konusunda da oldukça başarılı Changizi, insan konuşmasının çok özel olarak doğanın seslerini kullanmak için “tasarlandığını” gösteriyor; bu sesler, kolayca anlamak için milyonlarca yıl boyunca evrimleştirdiğimiz seslerdir diyor. Ve bir de büyük iddiası var. Hangi dil olursa olsun, konuşmamız çok açık bir şekilde doğanın seslerine dayanıyormuş.
Birileri ülkenizi bir gecede yakmak istese hangi acil durum alarmını tercih ederdiniz? Süreyyya Evren’den kabul edilmiş delilikle halinden memnun yaşayan bir ülkenin sorunlarına tek ve kesin bir çözüm bulmak için yola çıkan bir grup daha delinin; destekçilerinin, muhaliflerinin romanı.
Evren romanın neredeyse bir yıl önce yaşanan 6 Şubat depremlerinde duyduğu öfkeyle ortaya çıktığını söylüyor. Ve ekliyor: “Roman kahramanı dostlarım olmasa tek başıma bu kadar öfkeyle baş edemezdim.”
“Kardeşler arasına para pul, mal mülk girmesin, büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilsin.”
‘Curcunabazlar’da babaları İshak artık iş göremez duruma düşünce şirketin başına kimin geçeceği üzerine çetin bir mücadeleye girişen iki kardeşin, Mustafa ve Ömer’in hikâyesini anlatıyor Mehmet Anıl. Aslında ilk bakışta bir mücadeleye girişilmesine gerek yok gibidir, her şey nettir. Çünkü babaları kendisinden sonra şirketin başına büyük oğlunun geçmesi isteğini zamanında yazılı hale getirmiştir. Ancak bir sorun vardır, kardeşler ikizdir ve hangisinin büyük olduğuna dair hiçbir bilgi kesin değildir.
‘Pembe Otobüs’ kitabıyla 2008 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Anıl Hazreti İbrahim’in torunları arasındaki kardeş çatışmasından ilhamla eğlenceyi de ihmal etmeyen modern bir masala davet ediyor okurları.
“Sahnelerimizin aykırı yıldızı,
Beyoğlu aşığı, “oraların eski köpeği”,
Sokak kızlarımızdan, üstelik kötü kızlardan,
Kuir dünyanın yaman kalemi; Jilet Sebahat.”
Kuir eğlence sektöründeki işlerinden, performanslarından, yazılarından tanıyoruz Jilet Sebahat’i. Yukarıdaki satırlar tesadüfen bir Instagram gönderisinde karşımı çıkınca yüzümde bir gülümse oldu, bir koşu kitabın adını internette aratırken buldum kendimi. Yazılarını okumuş olanlar bilir, mizahın da gerçekleri de harmanlayarak yazıyor Jilet Sebahat.
Gelelim kitaba…‘Jilet’te Bülent Ersoy, Nükhet Duru, Krepen Pasajı, pandemi ayrılıkları, sütten kesilmemiş erkekler, men edenler ve edilenler ve çok daha fazlası var. Aslında bir dönemin, bir semtin, şehrin ve hatta Türkiye’nin tarihinin izdüşümleri var.
Chesterton’ın 1936 yılındaki ölümünden hemen sonra yayımlanan ‘Bay Pond’un Paradoksları’ sekiz dedektiflik öyküsünden oluşuyor. Sıradan bir devlet memuru Bay Pond. Ama yakın dostları Yüzbaşı Gahagan ve Sir Hubert Wotton’un da çok iyi bildiği üzere kendisi, çevresindekileri çileden çıkaran paradokslarıyla, ilk bakışta anlamsız görünen çelişkili ifadeleriyle ünlü. Her ne kadar bu özelliği çok da sevilmese de aslında onun alametifarikası. Çünkü “kafasında bir anlığına yüzeye çıkıp sonra dibe batan bu “canavarlar” Bay Pond’a karşılaştığı gizemli olayları çözecek müthiş bir sezgi gücü kazandırmış.
Tüm bu aktardıklarım bir yerden tanıdık geldi değil mi? Mesela Sherlock Holmes… Zaten ‘Bay Pond’un Paradoksları’ ‘Sherlock Holmes’ta temsilini bulan İngiliz polisiye geleneğinin hem devamı hem de yöntemsel bir eleştirisi. Dünya klasikleri arasında da ‘Sherlock Holmes’ kadar popüler olmasa da yerini almış.
Özgür Çırak Biz De Yarın Güleriz’de kendilerinin, kendi zamanlarının farkında olan, o zamanın şimdi değilse bile bir gün mutlaka geleceğine inanan insanların öykülerini anlatıyor. Ama kibirli, “en özel benim” ateşiyle yanıp kavrulan bir farkındalık ya da köksüz bir iyimserlik değil bu. Etraftaki toz dumanın geçiciliğini, anların ve duyguların kalıcılığını özümsemiş bir farkındalık.
Bazen bir perdenin tedirgin eden aralığında, bazen ikili ilişkiler arasındaki iplerin kopma noktasına geldiği o tedirginlikte, bazen bir nesneyle kurulan tutkulu bir bağda kendini gösteren insanlık halleri… Çırak 2019’da yayımlanan ilk öykü kitabı Sıcacık Bir Ev ile 2020 Türkan Saylan Sanat Ödülü’nü almıştı.
Şair ve yazar Jakob Michael Reinhold Lenz, çılgınca saplantılardan kurtulmak üzere perperişan bir halde Vosges Dağları’na sığınmaya karar verir. Üç haftalığına papaz Oberlin’in misafiri olur. İşte muhtemelen şizofreniden mustarip Lenz’i misafir ettiği süre boyunca şairin ruh halini ayrıntılarıyla kayda alan Oberlin’in günlüğü, bize Büchner’in ‘Lenz’ini armağan etti.
Tam da temsil ettiği akım uyarınca “sürüdüğü” son derece fırtınalı ve coşkulu ömür boyunca akıl sağlığını tamamen yitiren J. M. R. Lenz, 4 Haziran 1792 tarihinde sabaha karşı Moskova’da bir sokakta ölü bulunur; gömüldüğü yer bilinmiyor hâlâ.
“Kafa üstü yürüyemediği için canı sıkılan” Lenz modern edebiyatın laytmotifi olan kaygı, dünyaya fırlatılmış olma hissi, gerçekliğin parçalanması gibi temel ontolojik meseleler karşısında derin bir anlamsızlığa ve ıstıraba gömülen protagonistlerin öncülü sayılsa yeridir. Elinizdeki toplamda ayrıca Büchner’in Lenz’i ölümsüzleştirirken esinlendiği diğer bir kaynak olan Goethe’nin ‘Yaşamımdan Şiir’ ve ‘Hakikat’inden bahtsız şairle ilgili bölümler de yer alıyor.