Hatay Tabip Odası Başkanı anlattı: Deprem bölgesinden bir iyi bir kötü haber
Depremi merkeze alan, yaşanan atmosferi aktaran ama hepsi deprem gerçeğiyle yüzleştiren kitaplar…Raf Gezgini, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde deprem konusunda bilinçlendiren, soruları yanıtlayan ve depremi anlatan kitapları hatırlıyor.
6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta saat 04.17’de meydana gelen 7.7 ve aynı gün Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğündeki iki deprem Türkiye’deki 11 ili ve milyonlarca insanı etkiledi. Resmi verilere göre depremde 53 bin 537 yurttaş hayatını kaybetti.
Depremin ilk günlerinde AFAD’ın bölgeye hızla müdahale edememesi, yardımların depremden etkilenen yurttaşlara ulaştırılamaması ilk günden itibaren tartışılırken; bir yıl sonra bu kez bambaşka tartışma konuları ve hayatlarını düzene sokamamış insanlar var. Deprem, Türkiye’nin hafızasına zaten çok acı yaşanmışlıklarla yer etmiş bir doğal afet. 6 Şubat da ülke hafızasının en acılı günlerinden biri olarak hatırlanacak.
Hafızayı taze tutmanın yöntemlerinden biri de kitaplar. Deprem konusunda okuru bilinçlendiren, merak edilen soruları yanıtlar arayan, doğal bir afetin felakete dönüşmemesi için ne yapılması gerektiğini anlatan bilim insanlarının ellerinden çıkmış kitapların yanı sıra roman, öykü ve şiirler de var.
Modern Türk edebiyatında depremle ilgili bilinen ilk şiir Tevfik Fikret’in ‘Zelzele’si mesela. 1895 İstanbul depremi için yazılan şiir, yaşananları şöyle anlatıyordu:
Bin üç yüz ondu… Henüz dün bu köhne izbeye sen
Misafir olmuştun,
Ki hep sinirli ve hummalı hastalar gibi yer
Birden
İçin için ve uzun
Bir ihtilâc ile çırpındı, kırdı, yıktı… Keder
Ve korku yüzleri soldurdu; evler, aileler
Depreme tanıklık ve toplumsal hafızaya kayıt denince akla gelen ilk isim Yaşar Kemal olabilir. Kemal’in ‘Hasankale Yerle Bir’ başlıklı röportajı, 1952 yılındaki Erzurum depremi sonrasında yaşananları anlatıyordu. O yıl Türkiye, deprem bölgesine ulaşan ilk gazeteci olan Yaşar Kemal’den öğrenir bölgenin ve insanların durumunu. Evlerin büyük bölümünün yıkılmıştır, yurttaşlar soğukta çadırlarda kalırlar. 10 röportajdan oluşan bu yazı dizisinde anlatılanlar, maalesef 6 Şubat depremi ve sonrasında yaşananlara benzerliğiyle dikkat çekiyor.
Yaşar Kemal röportajlarıyla depreme tanıklık etmenin yanı sıra öngörüleriyle bürokratları göreve çağırırken; Orhan Pamuk ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ romanında 17 Ağustos 1999 depreminin İstanbul’da yarattığı yıkıcı etkiyi anlattı. Marmara Depremi ayrıca Kadir Yüksel’in Ahmet Hamdi Tanpınar, Aziz Nesin, Bilge Karasu gibi birçok yazardan derlediği deprem öykülerinden oluşan ‘Fay Boşluğu’ kitabıyla da ele alındı.
Kimi depremi merkeze alan, kimi bir metafor olarak kullanan ancak hepsi deprem gerçeğiyle yüzleştiren kitaplar…Raf Gezgini, 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmişken deprem konusunda bilinçlendiren, soruları yanıtlayan ve kurgusunu deprem üzerinden kuran kitapları hatırlıyor.
“Yer İstanbul. Tarih 10 Temmuz 1894. Saat 12:24. Önce yerin altından ürkütücü sesler yükselmeye başladı. Ardından şehir üç şiddetli sarsıntıyla adeta bir beşik gibi sallandı. Aradan henüz birkaç dakika geçmişti ki doğa asıl darbesini vurdu… Toprak lodos yemiş bir deniz gibi önce yükseldi, ardından alçaldı. Toplam on yedi-on sekiz saniye süren deprem, yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu güzelim şehri ve çevresini harabeye çevirmeye yetmişti.”
Bu sözlerle İstanbul’un 1894 yılında yaşadığı depremi tarihin tozlu sayfalarından çıkarıyor Fatma Ürekli. Deprem, İstanbul’un bir gerçeği. Şehir tarihi boyunca bu doğa olayıyla sınandı. Ve yakın gelecek için bir sınavının olacağı da bilinen, buz gibi bir gerçek. Ürekli de 1894 depremini merkezine aldığı bu çalışmasında, şehirde yaşanan tüm depremlerin izini sürüyor. Depremin İstanbul’u nasıl ‘vurduğu’, yakın çevredeki il ve ilçelerin bu afetten nasıl etkilendiği ve hasar tespit çalışmaları, H. Kiepert’in ünlü haritası esas alınarak anlatılıyor. İstanbul’un gerçeği deprem geçmişte şehri nasıl etkilemiş, çalışmalar nasıl yürütülmüş, yurttaşlara nasıl destek olunmuş hatırlamak ve bugünle kıyaslamak isteyenler ilgiyle okuyacaktır.
Prof. Dr. Naci Görür, deprem denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Türkiye’nin önde gelen yer bilimcilerden Görür deprem gerçeğini hatırlatıyor, siyasileri bir an önce alınması gereken önlemler hakkında uyarıyor. Ve her seferinde depreme dirençli bir ülke yaratılması gerektiğini vurguluyor. ‘Türkiye’de Deprem’ 2020 yılında hazırlanmış bir çalışma. Görür başucu kitap şeklinde tanımlanan bu kitabında depreme dair merak edilen tüm soruları ele alıyor. Üstelik depremi sadece bir doğal afet olarak ele almakla kalmıyor, yerel yönetimler ve kamu kuruluşlarının çalışmalarını sorguluyor.
Kitap kimlere derseniz, yanıtı arka kapaktan verelim: “Türkiye’de Deprem kaderini kâr hırsına, sorumsuz yöneticilere teslim etmeyen, toprak altında bıraktıklarını unutmayan, hiçbir şey eskisi gibi olmamalı diyenlerin başucu kitabı.”
Gezi tutuklusu, şehir plancısı Dr. Tayfun Kahraman, geçen sene bir yıldır tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde yazdığı ‘Adaleti Beklerken | Deprem, Siyaset, Kent’ kitabını okurla buluşturdu. Kahraman, tutuklanmadan önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Afet ve Risk Yönetimi alanında çalışıyordu. İstanbul depremi konusunda projeler geliştirilen ekibin başındaydı.
Çavdar Yayınları’ndan çıkan kitap, Kahraman’ın tutuklu olduğu süre boyunca yaşanan gelişmelere özellikle 6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerine ve 14-28 Mayıs Seçimlerine odaklanıyor.
Türkiye’de deprem olduğu anda tüm gözler Görür’e çevriliyor demiştik. Depreme karşı dirençli bir ülke çağrısını sık sık tekrarlayan Prof. Dr. Naci Görür, bu çalışmasıyla çocuklara sesleniyor. Depremin verdiği zararları en aza indirmenin tek yolunun öğrenmek olduğunu anlatıyor.
1999 Ağustosu’ndaki Marmara depremi, Türkiye’de arama-kurtarma faaliyetinin bilinir, konuşulur hale gelmesini sağladı. AKUT, popülarite kazandı. Ama bu “olayı” aslında gerçekten ne kadar biliyoruz? Nasıl bir deneyimdir, nelerle karşılaşırlar, başlarından neler geçer? Tecrübeli bir arama-kurtarmacı, Yılmaz Sevgül, arama-kurtarma faaliyetinin dünyasının kapılarını aralıyor.
İstanbul ve deprem gerçeği. Kaçamadığımız, kaçamayacağımız ve tam da bu nedenle hazırlanmamız gereken bir gerçek. Alanında 11 uzman ismin bir araya geldiği, Sevim Erdoğan’ın editörlüğünü üstlendiği ‘İstanbul’un Deprem Gerçeği’, depreme karşı alınması gereken önlemleri, bilim insanlarının önerilerini bir araya getiriyor. “Ailemizi ve evimizi korumak için ne yapabiliriz? Toplumu nasıl örgütleyebiliriz? Hukuki haklarımız nelerdir? Çocuklarımızla deprem hakkında nasıl konuşabiliriz?” sorularına yanıt veren kitap depremi her yönüyle ele alıyor.
Afet yönetimi uzmanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun 2018 tarihli çalışması, depreme dair merak edilen temel sorulara yanıtlar veriyor. “Depreme hazırlıklı olmak için neleri öğrenmeli ve yapmalıyız?” sorusu da bunlardan biri.
“Deprem konusuna özellikle kafa yoran ve yazmayı seven biriyim” diyor verdiği bir röportajda yazar Mahir Ünsal Eriş. Yazdığı ilk roman ‘Dünya Bu Kadar’da Yalova depremini anlatan yazar, aynı olayın etrafında dönen ve birbirine bağlanan sekiz öyküden oluşan ‘Sarıyazda’da depremi anlatıyor. Kuzey Afrika kaynaklı sarı kum fırtınası ve depremi birleştiren bu anlatı. Aynı mekan ve zamanda geçen öykülerde şehre önce sarı bir toz bulutu çöküyor, hemen ardından deprem geliyor. Yazar deprem bir doğa olayı olarak ele almanın yanı sıra insana dair her travmayı ele alıyor.
2010 yılında, Granta dergisi tarafından “İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı” arasında gösterilen Şilili Alejandro Zambra. Notos Yayınları’nın Türkçeleştirdiği yazar, üçüncü romanı ‘Eve Dönmenin Yolları’nda ülkesinde 1985 yılında gerçekleşen depreminin acı kayıplarını, çocukluk aşklarını, hayal kırıklıklarını anlatıyor. Çiğdem Öztürk’ün çevirdiği roman aynı zamanda dönemin siyasi iklimine de ışık tutuyor.
17 Ağustos 1999 sabah 03:02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan Marmara Depremi gerçekleşti. Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedilen deprem sonrası resmi raporlara göre 18 bin 373 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı. Türkiye tarihinde iz bırakan bu deprem, Yiğit Bener imzalı ‘Kırılma Noktası’nda bir araştırma görevlisinin gözünden aktarılıyor. 2004 yılında okurla buluşan roman, enkaz altında kalmayı, depremin gerçeklerini ve bir yandan da yaşanan dayanışmayı anlatıyor.
Natalia Ginzburg, 1973’te yayımladığı ‘Sevgili Michele’de geleneksel mektup roman türünden yola çıkarak kendine özgü çarpıcı anlatımıyla, değişen toplum yapısıyla tutunageldiği değerleri, işlevsizleşmiş kentsoylunun buhranlarını aile motifi üzerinden öykülüyor.
Haberleriyle tanıdığımız gazeteci Filiz Gazi’den öyküler… Tekin Yayınları’ndan çıkan ve 11 öyküden oluşan kitabı yazarı Filiz Gazi’den dinlemek isteyenler buyursun.
Eğlenmek için risk almaktan çekinmeyenleri ve risk almadan eğlenemeyenleri buluşturan, tekinsiz bir gece kulübüne Salon Mars’a davetlisiniz. Çağdaş Amerikan yazınının en yetenekli isimlerinden Rachel Kushner, hayranlık uyandıracak denli mesafeli fakat keskin bir dille yonttuğu bu romanda Romy Hall’un öyküsünü anlatıyor. Siren Yayınları’nın yayınladığı romanı Begüm Kovulmaz Türkçeye çevirdi. Bir de not, roman Man Booker ve Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği ödüllerine adaydı.
Makbule Aras Eyvazi ikinci öykü kitabı ‘Ustam Diyorum Öldü’deki her öyküde başka anlatım yollarının peşine düşerek yeni iklimler yaratıyor. Gizlenen, anlatılmayan, söylenmeyenler için bulduğu yeni kelimelerle yoldaşlığı, dostluğu, sevgiyi birbirine bağlanan ya da birbirinden ayrılan yollar üzerinden tarif ediyor.