Beyoncé için Afrika’dan çağrı var
Avrupa haftalardır çiftçi isyanlarıyla karşı karşıya. Brüksel'deki çiftçiler Avrupa Parlamentosu'nun önüne tezek bıraktı, Almanya'da traktörler yolları kapattı. Peki ya İngiltere'deki çiftçiler niye bu kadar sessiz?
Almanya’dan Polonya’ya, Fransa’dan Belçika’ya Avrupa’daki çiftçiler sokağa döküldü. Kimi çiftçiler yola çıkarken rahipler tarafından kutsandı, kimileri de Avrupa Parlamentosu önüne tezek bıraktı. Brüksel ve Berlik sokakları traktörlerle kapatıldı. Avrupa’da protesto dalgası böylesine güçlü yayılırken bir ülkede çiftçiler sessizliğini korumaya devam etti. İngiliz çiftçiler ve traktörleri tarlalarda kalmayı tercih etti.
Ne yani, onların tuzu kuru muydu? Alman ya da Fransız çiftçiler gibi endişelenecek bir durumları yok muydu? Son kamuoyu yoklamaları Birleşik Krallık’taki meyve ve sebze yetiştiricilerinin yüzde 49’unun ve mandıracıların yüzde 32’sinin işletmelerini 2025’in sonuna kadar ayakta tutamayacaklarından endişelendiğini gösteriyor. O zaman neden İngiliz çiftçiler protesto bayrağı çekmiyor? Birleşik Krallık merkezli Broadway Initiative’de Doğal Çevre ve İletişim direktörü Liam Stokes sorunun cevabını Unherd’de yanıtlamaya çalışmış. İşte buyurun:
Sorunun cevabı siyaset ve ekonomi kadar psikoloji ve siyasette de yatıyor olabilir. Avrupalı çiftçiler üstlerindeki baskıyı daha acil ve varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Çiftlikleri de Birleşik Krallık’takilerden daha küçük; Birleşik Krallık’ta toprakların üçte ikisi 50 hektardan büyük işletmeler tarafından ekilip biçilirken AB’nin üçte ikisinde Birleşik Krallık’takilerin onda biri büyüklüğünde işletmeler ekip biçiyor. Kendilerinden daha büyük bir tedarik zincirine entegre edildiklerinde ise küçük ölçekli olmak tehdidi daha güçlü hissetmelerine neden oluyor.
Avrupalı çiftçilerin endişe duymasına neden olan çok şey var. Ukrayna savaşı kıta genelinde yakıt maliyetlerinin artmasına neden oldu, Doğu Avrupalı çiftçiler Ukrayna’dan ithal edilen tahıl tsunamisinin altında kalmış durumda. Alman çiftçiler kırmızı mazota getirilen vergilere itiraz ederken Hollandalı çiftçiler beş yıldır azot krizinin pençesinde. Dolayısıyla Avrupa Birliği yeni (ve bazılarına göre gerekli) ekolojik taleplerle geldikçe baskı dayanılamayacak raddeye ulaştı ve protestolar baş gösterdi.
Birleşik Krallık’ta çiftçiler arasındaki protesto sohbetlerinde öne çıkan iki konu ise şu: İlki aşırı sağcı ya da popülistlerin protestoya “sızacağı” ve “nemalanacağı” korkusu. İkincisi ise İngiliz halkının çiftçi gösterilerini desteklemeyeceği, bunun hoş görmeyeceği düşüncesi.
İlk endişeyi birkaç şekilde yorumlamak mümkün. Pek çok Avrupa ülkesinde çiftçilerin sesini duyurmak istediğini iddia eden mutlaka bir popülist parti var. Bu partiler aşırı sağcı olsun ya da olmasın protestolara sızacağı ya da protestolardan nemalanacağı suçlaması biraz hedefi kaçırmak gibi görünüyor. Çiftçilik popülist hareketin bir parçası olagelmiştir: ABD’nin Halk Partisi Çiftçi İttifakı’ndan doğmuştu mesela, Finler Partisi Finlandiya Kırsal Partisi’nden gelmişti ve İtalya’nın Lega Nord’u ile Polonya’nın Hukuk ve Adaleti yıllardır çiftçiler ve çiftçi sendikalarıyla bağlantısını sürdürüyor.
Gerçek şu ki İngiltere’de Reform Partisi’nin sağ popülistleri serbest piyasaya düşkünlükleri göz önüne alındığında az önce saydıklarımızla aynı kumaştan değil. Reform tarıma öncelik veriyorlarmış gibi görünse de seçim sistemi nedeniyle Avrupalı muadillerine kıyasla nüfuzları engellenmiş durumda. Bu nedenle de verdikleri destek çiftçi topluluğunun siyasi güvenini artırmaya yetmiyor.
Bu siyasi güven eksikliği İngiliz çiftçilerinin bundan sonra ne yapabileceklerini anlamasının da anahtarı. Birleşik Krallık’ta tarımın siyasi öncüleri protestoların son çare olduğunu ve hoş karşılanmayan popülist manipülasyon riskine işaret edebilir ama İngiliz çiftçilerin kentteki halkın toprak ile yemek tabakları arasındaki bağlantıyı takdir etmediğine dair şüphesini de yansıtıyor olabilir. Avrupa’da çiftçilikle uğraşanlar ile uğraşmayanlar arasındaki kültürel bağlar İngiltere’dekinden daha güçlü olduğu için İngiliz çiftçiler protesto ateşini yakarlarsa halk desteğinden mahrum kalacaklarından endişeleniyor.