Başta ‘İnsanlığımı Yitirirken’ ve ‘Pandora’nın Kutusu’ olmak üzere Japon yazar Osamu Dazai’nin kitapları son iki-üç yıldır Türkiye’de çok satan listelerinin zirvesinde. Oysa ilk kez 2006 yılında basılmış ama fazla ilgi görmemişti. Peki neden şimdi?
Dazai’nin karamsar bakışı bazen bizim pesimist anlarımıza denk düşüyor olabilir. Başyapıtı sayılan ‘İnsanlığımı Yitirirken’, "Utanç dolu bir hayat yaşadım" cümlesiyle başlar. Edebiyat tarihinin en güzel roman başlangıç cümlelerinden biridir bu.
İki-üç yıldır çok satan listelerinden inmeyen Osamu Dazai‘nin başyapıtı ‘İnsanlığımı Yitirirken’ aslında Türkiye’de ilk kez 2006 yılında Sel Yayınları tarafından yayımlandı ama o dönem fazla ilgi görmedi. Ne olduysa İthaki tarafından yeniden basıldıktan sonra oldu; ‘İnsanlığımı Yitirirken’ pandemi kapanmaları döneminde çok satanlara girmeye başladı, zamanla zirveye yerleşti, onu diğer Dazai kitapları takip etti.
Kolay bir ülkede yaşamıyoruz. Çok kitap okuyanlarımız muhtemelen hayata daha hassas yaklaşan insanlar. Bu yüzden yaşamına erken yaşta intiharla son vermiş bir yazar olan Dazai’nin karamsar bakışı bazen bizim pesimist anlarımıza denk düşüyor olabilir. ‘Hayattan korkan insanların yazarı’ Dazai’nin başyapıtı ve bizde de en çok okunan kitabı olan ‘İnsanlığımı Yitirirken’, “Utanç dolu bir hayat yaşadım” cümlesiyle başlar. Edebiyat tarihinin en güzel roman başlangıç cümlelerinden biridir bu. Okuru daha ilk cümlesiyle yakalayan, anlatıcının utanç içinde yaşayacak kadar ne yaptığını merak ederek girersiniz bu kısa romana… Otobiyografi sınırlarında dolaşan bir ‘ben roman’dır bu. Yazarın kendisinin gerçeklerini de romanın kurgusuna kattığı sarhoş edici bir roman.
Daha yirmili yaşlarındayken bile intihara meyilli bir gençtir Dazai. Yazmayı seven ama yazdığı için mutlu olabilen biri değildir. Sık sık intiharı deneyen yazar, bunlardan bir tanesini sevgilisiyle gerçekleştirmişti. Genç kadın boğularak hayatını kaybederken Dazai bir şekilde balıkçılar tarafından kurtarılır. İnişli çıkışlı yaşamı boyunca varoluşunu, hayatın anlamını hep sorgulayan biri olmuştur. Gerçek adı Shuji Tsushima (Şuci Tsuşima) olan yazar malesef bir çok denemeden sonra 1948’de daha 39 yaşındayken sonunda ölmeyi başarmıştı!
Onun başyapıtı olarak kabul edilen ‘İnsanlığımı Yitirirken’i okurken sadece ana karakteri Yozo’nun değil Dazai’nin de yaşamaya dair umutsuzluğunu sonuna kadar hissedersiniz. Yozo, Osamu Dazai’nin, Bukowski’nin alter egosu olan Henry Chinaski’si gibidir aslında.
Kitap depresif bir özyıkım hikayesi aynı zamanda ama çok dürüst ve samimi bir bakışa da sahip. Dazai kendi umutsuzluğuna bahaneler üretmeden yazmış sanki. Yozo kendi varlığının dünyaya nasıl bir katkısı olabileceğini sık sık sorguluyor yaşam çizgisi boyunca. Kitap Yozo’nun hatıratından oluşturulmuş gibi yazılmış. Daha ergen yaşlarında sadece kendisini madara ederek, türlü soytarılıklar sergileyerek etrafındaki insanlardan bir reaksiyon alabildiğinde çevresinden kabul görebildiğine ikna olmuştur. Maddi durumu kötü olmayan bir aileden gelmesine ve belli oranda iyi bir çizim yeteneği olmasına rağmen bunlardan sırayla kopar; intihar denemeleri, bazıları geyşa olan kadınlarla yaşanan ilişkiler, alkol ve diğer bağımlılıklarla dolu bazen hayli sefilce de yaşanan bir hayata kendisini bile bile mahkûm eder.
Dazai’nin (yani Yozo’nun) kız arkadaşının ölümüyle sonuçlanan intihar denemesinin hemen ardından ailesi tarafından yatırıldığı sanatoryumda geçen günleri ayrı bir ‘uzun hikaye’de anlatılır. Bu açıdan ‘İnsanlığımı Yitirirken’ ile bağlantılı bir uzun öyküdür ‘Soytarı Çiçekleri’. Kült eserindeki dört günü kapsıyordur sadece. Ayrıca yine kendi sanatoryum günlerinden esinlenerek yazdığı ‘Pandora’nın Kutusu’ adında bir romanı daha vardır.
Dazai’nin birbirine içine geçmiş gibi gözüken bu üç kitabı da II. Dünya Savaşı’nın sonunda, atom bombalarının ardından teslim olan Japon imparatorluğunun, Japon toplumu üzerinde yarattığı buhranın etkilerini görürsünüz. Bu yüzden bu öykülerde mutlu kişiler çok azdır. Ancak içkiye, sarhoşluğa sığınan insanların gelip geçici neşelerine tanık olursunuz. Onun dışında nasıl yaşayacağını bulmaya çalışan karakterlerle doludurlar.
‘Batan Güneş’ de böyle bir buhranın kitabıdır aslında. Savaştan sonra fakirleşen asil bir ailenin bu acıklı hikayesini; kendisini annesine ve yaşama kabiliyetinden yoksun bulan uyuşturucu bağımlısı erkek kardeşine vakfeden genç bir kadın anlatır. Kazuko ve yaşlı annesi büyük evlerinden borçlarını anca ödeyerek kırsaldaki küçük bir eve taşınırlar. Kazuko bir kere evlenmiş ve düşük yapınca da boşanmıştır. Ailenin erkek çocuğunun savaşta kaybolduğu düşünülmektedir. Bir gün sürpriz bir şekilde çıkagelir ama hali perişandır. Zavallı Kazuko hem hasta annesine bakmaya çalışır hem de kardeşi Naoci’nin bağımlılıklarıyla uğraşır. Bir yandan da alkolik ve evli bir yazara aşık olur.
Dazai, ‘Batan Güneş’te kadın anlatıcıyı öyle güzel kullanır ki, bu hayata tutanacak dallar arayan genç kadının sesini duyarsınız kulaklarınızda. Onun samimi cümleleri sayesinde bir çırpıda bitirirsiniz kitabı. Bu kadın aslında Dazai’nin eşlerinin birinden aldığı ilhamla ortaya çıkmıştır. Kazuko yazarın eski eşi Ota Şizuko’yu, onun aşık olduğu ayyaş yazar da kendisini temsil ediyor gibidir…
Dazai’nin kadın anlatıcısının çok etkileyici olduğu başka bir ‘novella’sı da ‘Öğrenci Kız’dır şüphesiz. Ergen bir japon kızın bir gününde ve aklının içinde dolaşır, onun bütün duygu dünyasını deneyimleriz… 85 yıl önce yazılmış ama o kadar zamansız ve gerçekçi ki hâlâ… Gençliğin ilk buhranları ve asiliğiyle buluşturur bizi tekrar. Onun en güzel hikayelerinden biridir kesinlikle.
‘Öğrenci Kız’ gibi diğer birçok kısa hikayesi de son derece akıcıdır. Mesela ‘Koş Melos!’ kitabında ‘gülüyoruz aslında ağlanacak halimize’ diyen üç güzel hikayesi bir araya getirilmiş. Kitaba adını veren masalsı öyküsü “Koş Melos!” en beğenilen ve az sayıdaki ‘umutlu’ öykülerinden biri ve belki de en neşelisidir…
Dazai ilk intihar girişimini planlarken arkasında bir öykü kitabı bırakmak istemiş ve ‘Hatıralar’ adlı otobiyografik öyküsünü yazarak işe başlamış. 1932-1934 tarihleri arasında yazdığı öykülerin bazılarını sonra imha etmiş, kalan 14 tanesini de “Hatıralar”a ekleyip ‘Son Yıllar’ adıyla bir öykü kitabı oluşturmuş. Aslında bu öyküleri yazdığı yılların intiharından önceki son yıllar olmasını planladığı için bu ismi vermiş kitabına. Ama girişimi başarısız olunca bu dileği gerçek olamamış tabi ki. Bizde de ilk kez İthaki Yayınları’ndan çıkan ‘Son Yıllar’ aslında Osamu Dazai’nin de basılan ilk kitabıdır!
Yine İthaki yayınları’ndan çıkan ilginç bir romanından daha bahsederek ünlü yazarın külliyatında dolaştığımız bu yazıyı artık bağlayalım. Kendisinin de ‘tiyatromsu bir roman’ olarak tanımladığı ‘Yeni Bir Hamlet’te yazar, Shakespeare’in Hamlet karakterini biraz da kendi kişiliğiyle ve kendi özyaşam hikayesiyle birleştirerek ünlü klasiğe farklı ve aykırı bir yorum katmış. Hamlet’teki Norveç-Danimarka savaşını ABD-Japonya savaşıyla değiştirirken eserin kadın karakterlerini de kendi tanıdığı kadınlarla tekrar oluşturmuş. Defalarca kez uyarlanmış, yorumlanmış bir eserin Osamu Dazai yorumu da yazarın tarzına alışkın olanlar için eğlenceli bir deneyim sunmakta.
Dikkat çekici kapaklarıyla da sevilen İthaki Yayınları’nın Japon Klasikleri başlığı kapsamındaki Osamu Dazai kitapları belli ki daha çok okunacak…