10Haber Berlinale Günlüğü: Almanya bizi neden kıskanıyor?
Hilde ve Hans Coppi Nazilere direnen ve bunun için idam edilen bir çift. Yıllar sonra Berlinale'de bir filmde seyirci karşısına çıktılar. İdam edildiklerinde dokuz aylık olan oğulları Hans Coppi şimdi 81 yaşında ve filmin galasında katıldı.
Sinemayla biraz ilgiliyseniz Sophie Scholl adını duymuşsunuzdur. Hitler rejimine baş kaldıran bir avuç öğrenciden biri olan Sophie Scholl Naziler tarafından idam edilmişti. Hayatını anlatan iki film yapıldı. 2005 yapımı ‘Sophie Scholl, Son Günler’ Berlin Film Festivali’nde iki Gümüş Ayı Ödülü kazandı. Bir Sophie Scholl Vakfı var, Almanya’da birçok kentte caddelere, okullara adı verildi. Ancak Hilde Coppi’nin adını duyduğunuzu sanmıyorum. Ben de sekiz yıl Almanya’da yaşadım, ama kimsenin bu ismi andığını hatırlamıyorum.
Şüphesiz bütün Almanlar Nazi değildi. Hitler’i onaylamayan, bu nedenle yurt dışına kaçan, toplama kamplarında öldürülen birçok insan var. Sophie Scholl gibi Hilde ve Hans Coppi de direnişçiydi. Ancak arada bir fark var. Coppi’ler Kızıl Orkestra adı verilen komünist bir örgütün üyesiydi. Moskova radyosunu dinliyor ve Rusya’ya mors alfabesiyle mesajlar yolluyorlardı. 1942 ve 1943 yıllarında bu örgüte bağlı 50 kişi yakalandı ve idam edildi. Savaştan sonra Almanya bölününce de Coppi’leri sahiplenen Doğu Almanya oldu.
Türk oyuncu Meltem Kaptan’a Berlin’de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran ‘Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı’ (2022) adlı filmden hatırlayacağınız yönetmen Andreas Dresen Doğu Almanya’da doğmuş. Bu nedenle orada milli kahraman kabul edilen Hilde Coppi’ye başka gözle baktığı da kesin.
1933-1945 yılları arasında Almanya’da geçen hikayelerin anlatıldığı filmleri izlemek biraz zordur. Çünkü filmin sonunu tahmin etmek çok kolaydır ve bu son genellikle hüzünlüdür. ‘From Hilde With Love / Hilde’den Sevgilerle’, Kızıl Orkestra üyelerinin tutuklanmalarını ve yargılanmalarını anlatırken geriye dönüşlerle de nasıl yaşadıklarını gösteriyor. Bir grup genç ve idealist insan, birlikte eğleniyorlar, çadırlarıyla kamp yapıyorlar, dans ediyorlar, sevişiyorlar, içki içiyorlar. Hepsinin hayalleri, gelecek için planları var. Gece afişleme yapıyor, Moskova Radyosu’ndan duydukları esir Alman askerlerinin isimlerini ailelerine haber veriyorlar. ‘Oğlunuz sağ’ mesajının aileler için ne kadar önemli olduğu açık.
Andreas Dresen Nazi döneminde geçen birçok filmin aksine klişelere düşmeyen farklı bir yöntem kullanıyor. Filmdeki Naziler üniformalı değiller, ortalıkta gamalı haç görünmüyor, uygun adım yürüyen askerler yok, tutuklulara bir sahne dışında şiddet, işkence uygulanmıyor. Hapishane ve hastane personeli de kötü davranışlarda bulunmuyor, hatta zaman zaman tutuklulara yardımcı olmaya çalışıyor.
Yönetmen Dresen bir söyleşide “Bu dönemi gerçeklere en yakın şekilde göstermek ve kendimizi bu insanlarla kıyaslamak istedim. Bir tarafta Hilde ve Hans, diğer tarafta düzene uyum sağlamış, verilen emirleri uygulayan oportünist Naziler var. Biz acaba hangi tarafta olurduk?” demiş.
Filmin en büyük kozu şüphesiz ‘Babylon Berlin’ dizisindeki komiser rolüyle ünlenen Liv Lisa Fries. Bu ufak tefek, sevimli oyuncu filmin neredeyse her sahnesinde var ve içinden geldiği gibi davranan, sessiz ve utangaç Hilde’yi canlandırırken çok iyi bir performans sergiliyor. Bunun için En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alması sürpriz olmaz.
Filmin sonunda mahkeme sahnesinde hakim Hilde’ye ”Herkes hakkınızda iyi konuşuyor, küçük bir bebeğiniz de var, bu işe nasıl girdiniz?” diye bir açık kapı bırakıyor. Belki arkadaşlarını suçlasa, işbirliği yapsa idamdan kurtulacak, cezası hafifleyecek. Ama Hilde biraz durakladıktan sonra ‘Çünkü kocamı seviyorum’ diye cevap veriyor.
Filmde bir de çok iyi çekilmiş, gerçekçi ve etkileyici bir doğum sahnesi var. Hilde Coppi hapishanede doğurduğu oğlu Hans dokuz aylıkken, 1943 yılında idam edilmiş. Basın bülteninde filmin yapım sürecinde danışmanlık yaptığı belirtilen Hans Coppi bugün 81 yaşında. Kırmızı halıya yanaşan bir arabadan inmesi ve salona girmesi, film bittikten sonra da sahnede yumruğunu havaya kaldırması filme çok farklı bir anlam yükledi.
Şimdi ‘Hilde’den Sevgiler’i kurmaca olarak mı değerlendirilmeli, yoksa seksen yıl sonra hala güncel olan bir belgesel olarak mı?