Üniversitede verdiğimiz kararlar gelecek kırk yılımızı etkiler mi?

Üniversitedeki seçimlerim hayatımın her döneminde bana yol gösterdi. Örneğin her sınav öncesi sabah çok erken gelip bölgenin en küçük kahvesinde dört beş kişilik takımla sınava hazırlanmak beni iş ve özel hayatımda da takım oyuncusu yaptı.

4 Mart 2024
Boğaziçi Üniversitesi'nin 'Girişimcilik Sınfı'nda misafir konuşmacı olarak, yılda iki dönem, hem kurumsal yaşam hem de girişimcilik dünyasından gerçek örnekleri anlatarak, gençlerin kararlarına ve seçimlerine destek ve ilham olmaya çalışıyorum.

Geçen hafta çok sevgili Prof. Dr Güven Alpay’ın daveti ile Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi son sınıf öğrencileri ile ‘Girişimcilik Sınıfı’ adını verdikleri dersine konuk konuşmacı olarak katıldım. Sene boyunca gençler konusunda uzman hocalardan aldıkları teorik ders ve alt yapı üzerine girişimcilik dünyasından farklı isimleri de dinleme şansı elde edebiliyor.

Benim için de çok keyifli ve öğretici olan bu derslerde Güven Hoca’nın Marmara Üniversitesi’nden, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden ve Boğaziçi Üniversitesi’nden eski öğrencileri (öğrencileri derken asistan profesörler, araştırma görevlileri diye eklemek isterim) gelere, her hafta ders veriyor.

Biz de misafir konuşmacı olarak yılda iki dönem hem kurumsal yaşam hem de girişimcilik dünyasından gerçek örnekleri anlatarak gençlerin kararlarına ve seçimlerine destek ve ilham olmaya çalışıyoruz.

Gençler girişimcilik sınıfında ne yapıyorlar?

Daha da güzel ve zorlayıcı tarafı ise gençler aralarında gruplar kurarak, dönem boyunca bir fikir bulup geliştirerek yıl sonunda jüriye iş kanvaslarını sunuyor. Bizler de gençlere bu yolculukta mentorluk yapıyoruz. Gençler derslerdeki aldıkları teorik bilgiler kadar girişim fikri oluşturmaktan o fikrin satış rakamlarını çıkarmaya, maliyetlerini hesaplamaya, gelir tablosunu yapmaya kadar oldukça detaylı iş planı yapıyor. İş ve girişim dünyası için çok önemli bir deneyim kazanıyorlar. İş dünyasında karşılaşacakları iş ve sorunları kendi iş fikirlerinde deneyimliyorlar.

Son sınıf ve son dönemlerinde olan gençlerin kafalarında haklı olarak gelecekleri ile onlarca soru ve endişe var. Bazıları uzun dönem stajlarına devam ederken, bazıları mezun olduktan sonra çıkacakları yolları bulmaya ve araştırmaya gayret ediyor. Bazıları da aile işlerini devam ettirmek ve büyütmek için yeni adımlara hazırlanıyor.

Genelde Hisarüstü’ndeki okula toplu taşıma ile gitmeye gayret ediyorum. Okulun ana kapısından girip ağaçlar arasından bayır aşağı yürüyüp Güney Kampüsü’nde herkes için özel ve farklı anlamları olan meydana geliyorum. Biraz erken gidip merdiven altındaki küçük kahveciden filtre kahvemi alıp bu güzel ortamı, gençleri, hocaları sevgiyle gözlemliyorum.

Aklıma hangi okul geliyor?

Okula gidince aklıma dört sene okuduğum ve Boğaziçi Üniversitesi’nden on dakika yürüyerek ulaştığım kendi okulum İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi geliyor. Nerdeyse kırk sene önce sadece tek bölüm ve tek bina olarak Hisarüstü’ne taşınmış bu bölüm diğer fakültelerle birlikte 1989’da Avcılar kampüsüne taşınınca Boğaziçi’ne devrediliyor. Her geldiğimde güzel okulum sizin Yabancı Diller Okulunuz oldu diye hocaya ve öğrencilere takılıyorum.

Sanırım İ.Ü İşletme Fakültesi on seneden az kalmış bu güzel bölgede. İlk kazandığımda Beyazıt’a değil de Etiler’e gidecek olmak çok canımı sıkmıştı. Kampüs olmaması, ulaşımın Beyazıt’a göre zorluğu, etrafında çok sosyal imkan bulunmaması biraz üzmüştü beni. Ama sonra gidip geldikçe ve öğle molası için on dakikada Rumeli Hisarı’na Boğaz’a yürümek, Ali Baba’nın kahvesinde takılmak, İskele’de sosisli yemek, Kale Pastanesi’nde kahvaltılar, Ortaköy’e otobüsle gitmek, Beyoğlu sinemalarına yakınlığı çok iyi gelmişti.

Aklımdan şunları geçirdim, üniversite yıllarımızda, yirmili yaşlarımıza girmeden seçtiklerimiz, tercihlerimiz ve seçmediklerimiz ne kadar netmiş.

Okulun ilk günü hatta kayıt için gittiğimiz gün tanıştığım arkadaşlarla yola devam kararı mesela. Genelde insanlar kendi okullarından veya benzer okullardan gelen insanlarla gruplar oluştururdu. Bizim dönemde kolejliler, Aiesec’liler, İstanbullular ve Anadolu’dan gelenlerin oluşturduğu gruplar oluşmuştu. Farklı kahvelere göre farklı gruplar vardı.

Biz dört farklı sınıftan oluşan dört yüz kişilik bir grupla döneme başlamıştık. Okula kayıt sıramıza göre de a-b-c-d sınıflarına ayrılmıştık. Amfi derslerinden a-b beraber, c-d beraber ders yapardık. Sadece gruplarımız farklı değildi, kahvelerimiz, ulaşım modellerimiz, hatta ders çalışma modelleri bile gruptan gruba değişirdi.

Acelecilik alışkanlığım hiç değişmedi

Kayıt için erken gelenler Anadolu’dan kayıta erken gelenler ya da benim gibi acelecilerdi. Bu alışkanlık bende hiç değişmedi, toplantılara, buluşmalara erken gitmeye ve geç kalmamaya hep özen gösteririm.

Dolayısıyla bizim sınıf biraz daha şehirlerarası ve çalışkan bir sınıf olmuştu. Her derste ön sıramız en iyi not tutan ve hepimize ders notlarını sağlayan harika bir gruptan oluşmuştu.

Liseden sonra bambaşka bir dünya gibi gelmişti hepimize. Daha rahat, seçimlerimizi daha kendimizin yapabildiği ve bizden çok farklı insanlarla beraber olabileceğimiz seçimler kümesi.

İşte burada yaptığım seçimler hayatımın her döneminde bana yol gösterdi. Örneğin her sınav öncesi sabah çok erken gelip bölgenin en küçük ve en konforsuz kahvesinde dört beş kişilik takımla sınav sorularını çözmek ve beraber hazırlanmak iş ve özel hayatımda da beni takım oyuncusu yaptı.

Tüm sınavlarda en yüksek notları bizim kahve aldı

Daha okul yolunda kimse yürümezken bizim ilk otobüsle gelip kahvenin sobasını yakıp çayı demlememiz sonrada karışık tostlarımızı yerken en çok nerelerde zorlandığımızı birbirimizle paylaşıp nerelerden soru gelebilir tahminlerimiz sınavlarda işimizi çok kolaylaştırdı. Erken gitmenin avantajıyla anlamadığımız konularda birimizin çıkıp işin püf noktalarını hepimize anlatması bilgi ve çalışma olarak hepimizi eşitledi. Tüm sınavlarda en yüksek notları bizim kahve aldı.

Grup olarak da bugünün moda deyimiyle çok çeşitli  bir gruptuk ve grupta hemen hemen her renkten arkadaşımız vardı. Kadın, erkek, kolejli, İstanbul devlet liseli, Antepli, Bandırmalı, Mardinli, Antakyalı, evden, yurttan, karşıdan, bu yakadan. Okul dışında bambaşka dünyalarımız ve yaşamlarımız vardı. Ailelerimiz, gelir düzeylerimiz, siyasete bakışımız çok farklı olsa da okul ve sınav dönemlerinde hepimiz çizgi film kahramanı Voltran’a dönüşüyorduk.

Sınavlar için yaklaşık dört senelik en iyi çalışma modelini geliştirmiştik. Amacımız bir an önce işe başlamak ve yeni dünyalar keşfetmekti.

İşte Boğaziçi’nde gençlerin sorularını ve yorumlarını dinledikten sonra kariyer ve iş hayatımdaki seçimlerimi düşündüm. Üniversitede yaptığım seçimlerin ve verdiğim kararların sonraki kırk yılımı nasıl etkilediğini anlamaya çalıştım.

Hep aynı örneği veriyorum, üniversiteden mezun olurken hissedilen duygularla yepyeni bir işe ya da yeni bir yaşam evresine geçiş birbirine benziyor. Bilinmezlik ve belirsizlik dolu. Bu da insanı yaşı kaç olursa olsun endişelendiriyor, heyecanlandırıyor.

Hayatımızı hangi iki faktör belirliyor?

Hiçbir zaman üniversitede okuduğum bölüm gelecekte işimiz olmalı diye bir düşünceye sahip olmadım. Konusunda en iyi olan kişilerin ve ustaların geçmişte bu konuda eğitim almadığı durumla çok karşılaştım. Burada tutku ve tercihler hayatımızı belirleyen iki faktör gibi geliyor bana.

Bizim yıllar önce yaşadığımız bu durum şimdi çocuklarımızın başında. Yazın mezun olacak bir kızım var. Aile buluşmalarımızda bu konuyu ilk gündem maddesi yapmamaya özen göstersek de konu dönüp dolaşıp buraya geliyor. Sırada ne var?

Her yeni yol ya da yol ayrımı bir seçim demek. Ve hayatımızda o kadar çok yol ayırımı yaşıyoruz ki.

Kendimle ilgili seçimlerimde kalbim hep önde geldi sanırım. Aklımı sonra devreye soktum, sokmadığım da çok olmuştur. Kalbim evet dediyse yürüdüm. Seçmediklerime de dönüp bir daha bakmadım.

Zor ve benim dışımda başka insanları ilgilendiren konulardaki karar durumlarında ise tüm opsiyonları kafamda veya kağıtta yazdım. Zor ve büyük kararlarımda seçmediklerimi eleyerek başladım. Üniversite sınavlarında edebiyat sorularında yaptığım gibi. Bu değil, kesin eminim, bu bizi mutlu etmez. Yok istediğim bu değil, evet daha az konforlu ama daha iyi hissederim. İşletme Fakültesi’nde okurken her sınav dönemi sobasını yaktığımız amcanın kahvesi gibi.

Karar veremeyen insan iş yönetmemeli

Kararsızlık en kötü durum, yöneticilikte ise en büyük handikap. Zor kararlardan kaçan ve bu kararları üstlerine bırakan yöneticilerle de çalıştım. Karar veremeyen insan iş yönetmemeli. Onun için de büyük eziyet, ekibi içinde.

Seçim yaparken en iyi durum bu veya buna benzer tercihi daha önce yapmış olmanız. Yani bu konuda tecrübe ve deneyimli olma hali.

Diğeri ise  bu konuda aklına ve tecrübesine güvendiğiniz arkadaşlarınızın etrafınızda olması. Bu da aldığınız kararı teyit etmenizi ve seçim yapmanızı çok kolaylaştırıyor. Aldığım çok önemli kararların hiç birini tek başıma almamışımdır. Mutlaka sevdiğim ve güvendiğim birinin kapısını çalmış ve yardım istemişimdir.

Elbette yanlış kararlar verdik ve vermeye devam ediyoruz. Aynı şekilde her seçimimiz de doğru değildi. Yanlış tercihlerim ve kararlarım diye bir listem var. Üniversite sunuşlarımda genelde bu listeyle başlarım konuşmaya. Geçen hafta da bu listeyle başladım. Gençlerin yeni yollara çıkarken seçim yapmaları gerektiğinde hata yapma şansları olduğunu bilmesi ve o rahatlığa sahip olması çok önemli.

Bizlerin de bu yaşta bile hata yaptığımızı itiraf etmemiz, özellikle de yıllar içinde yaptığımız hataları da konuşabilmemiz gerekli. Sadece başarı hikayelerimiz yok, eğer başarılarımız varsa da yaptığımız hatalardan aldığımız derslerle ve onlardan öğrendiklerimizle var.

Hiçbirimiz ilk seçimlerimizde harika sonuçlar elde etmedik

Bizim ‘en iyisini biz biliriz, biz hiç hata yapmadık’ gibi ‘alçakgönüllü’ konuşmalarımız çocuklarımıza ve gençlere çok da fayda sağlamayacaktır. Aynen bizim gençliğimizde işine ve düşüncelerine güvenmediğimiz büyüklerimizin  ve üstlerimizin dediklerini önemsememiz ve yok saymamız gibi.

Hiçbirimiz ilk seçimlerimizde harika sonuçlar elde etmedik, ama geliştikçe, deneyim kazandıkça ve dinledikçe değiştik, öğrendik.

Her seçimimiz bir zafer veya mağlubiyetten  çok yeni bir öğreti olsun.

Kişiler ve yetenekler maçı kazanır, takım oyunu ve zekası ise şampiyonluğuKişiler ve yetenekler maçı kazanır, takım oyunu ve zekası ise şampiyonluğu

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.