Türkiye’de güzel şeyler de oluyor: İstanbul Modern kendi yerinde ve yeni binasında
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan 20. Akbank Kısa Film Festivali’nin özel konuğuydu. Ceylan sinemasal yolculuğuna dair deneyimlerini anlattı. Filmlerindeki Rus edebiyatı etkisine yine değindi: "Suç ve Ceza'yı okudum, o gün bugündür huzurum yoktur."
Son olarak 76. Cannes Film Festivali’nde Merve Dizdar’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmine imza atan usta yönetmen 20. Akbank Kısa Film Festivali’nde genç sinemacılar ve sinemaseverlerle buluştu. Buluşmada Nuri Bilge Ceylan’ın ilk kısa filmi ‘Koza’ gösterildi. Ardından filme ve sinemasal yolculuğuna dair deneyimlerini anlattığı bir söyleşi yapıldı.
Nuri Bilge Ceylan sinemasında Rus edebiyatının etkileri büyük. Yönetmen Rus edebiyatına olan sevgisini “Kendimi tanımama, insan denen şeyi anlamama yardım ettiği için seviyorum” diyerek anlattı:
“Cemal Süreya gibi söyleyecek olursam ‘Suç ve Ceza’yı okudum, o gün bugündür huzurum yoktur. Aslında romanı çok beğendiğimden değil, beni anlatıyor gibi geldi. ‘Kış Uykusu’ temel olarak Dostoyevski’nin iki hikayesinden yola çıkarak, onlara dayanarak yazılmış bir film. Kendimi tanımama, insan denen şeyi anlamama yardım ettiği için Rus edebiyatını seviyorum.”
Ceylan benzer ruha sahip insanların kardeş olduğuna inandığını da anlattı: “Mesela Tarkovski’nin filmlerinde Eric Rohmer’dan şeyler görürüz. Bu çok normal ve hoşuma gidiyor. Sadece filmler değil, kitaplar, hayattaki her şey insanı etkiliyor. Bütün bunların toplamıyız aslında. Abbas Kiarostami de bana çok kapı açtı. Mutlaka büyük hikayeler bulmak gerekmediğinin örneğini onun filmlerinde görmek beni çok heyecanlandırmıştı.”
İlk filmlerine ilişkin eleştirileri olduğunu belirten Ceylan ‘Kasaba’ hakkında konuştu. Filmdeki diyalogların kendisini zorladığını hatta travmaya neden olduğunu anlattı:
“‘Kasaba’ Berlin’de gösterildiğinde çok kötü gelmişti, diyalogların çalışmadığını düşünmüştüm. Diyalogların çalışmıyor oluşu bende tuhaf bir korku yarattı diyaloglara karşı. Hala ‘Kasaba’yı izleyemem. Bu meseleyi halletmem için radikal çözümler aramaya başladım ve bir daha dublajla film yapmadım. Diyalog korkusu bende öyle travmayarattı ki son filmime kadar ‘Acaba burada bu diyaloğu çalıştırabilir miyim’ korkusu yaşadım.”
Sinemada zaman kavramına da değinen Nuri Bilge Ceylan “Zaman benim için dünyadaki en trajik şey. Zaman kavramı benliğime hakim olduğunda her şey anlamını yitiriyor benim için. Zaten her şeyi çok anlamlı bulan biri değilim. O yüzden biraz anlam yaratmak zorunda kalıyorum belki de. Her şeyin boş gelme duygusu beni çok kolay etkisi altına alabiliyor. Dolayısıyla edebiyat, sanat, sinema, film yapmak, bunların hepsi benim bu tarafıma çok iyi geldi. Çünkü aksi takdirde melankolik yapım bünyeme egemen olabilirdi” dedi.
Konuklar Ceylan’ın sonraki projelerini de merak ediyordu. Yönetmen gelecek projeleri ve planlarını anlattı:
“Şu an ne yapacağımı bilmiyorum. Çekmecesinde bir sürü projesi olan yönetmenlerden hiçbir zaman olamadım. Çünkü film yapmak insanı değiştiriyor. Mesela iki projem olsa, birinciyi çektiğimde öyle bir pozisyona geliyorum ki ikinciyi çekmeyi istemez oluyorum. Dolayısıyla duygularıma bırakıyorum, bekliyorum, kitap okuyorum, geziyorum sonra kendiliğinden bir şey yavaş yavaş hakimiyet kuruyor üstümde. Film çekmek için onu bekliyorum. Belki de artık hiç film çekmem, bilmiyorum. Proje bazlı film çeken biri değilim. Bu aralar fotoğrafla uğraşıyorum, daha çok hoşuma gidiyor.”
Sinemaya adım attığı yıllarda henüz video kameraların, internetin olmadığını söyleyen Ceylan sinema yolculuğunun ilk yıllarını anlattı:
“Çocukluğum Çanakkale Yenice’de geçti. O küçücük kasabada bir sinema vardı ve her gün film değişirdi. Nasıl yaşamamız gerektiğini ve ne olmak istediğimizi o sinemadan öğrendik. Filmler değiştiği için de her gün hayallerimiz değişirdi. Mehmet Eryılmaz’ın bana çok büyük faydası oldu. O olmasaydı sinemaya başlamamış bile olabilirdim” dedi.
Ceylan, Eryılmaz’ın çektiği bir kısa filmde kendisini başrolde oynatmak istediğinden bahsederek “Bütün aşamalara dahil olmak koşuluyla, sinema yapmayı öğrenebilirim düşüncesiyle kabul ettim. Filmi çektik, montajına girdim. Her şey mucize gibi geliyordu. Sonra bir kamera satın aldım. Aklıma gelen fikirleri not ediyordum ve onları çekiyordum. Öğrenmenin en iyi yolu hata yapmaktır. Çünkü hatalar doğruyu öğretiyor insana” dedi.
Ceylan sinemanın bir arayışı temsil ettiğine inanıyor:
“İnsan bir yere gelip de bir şey olmuyor, devamlı arıyorsun, anlamaya çalışıyorsun. İnsan bedenen yaşlanıyor ama ruhu çocuk. Bilinç daha çok bilmediği bölgelere yoğunlaşıyor. Ben mesela öğretmen olamam. Çünkü beni bildiklerim ilgilendirmiyor. Bilmediğim, kendi ruhumun, dünyanın veya hayatın sırları kafama takılıyor ve onların peşinde gidiyorum. Dolayısıyla film yapmak da asla bildiri yazmak ya da bildiklerimi diğer insanlara aktarmak gibi bir eylem olamaz. Film yaparken kendimde bir şey arıyorum. Ancak o şekilde motive olabilirim. Film yapmak bir tür araştırma, terapi, anlamaya çalışmak benim için.”
İstiklal Caddesi’ndeki Akbank Sanat binasında düzenlenen 20. Akbank Kısa Film Festivali Festival Kısaları, Dünyadan Kısalar, Genç Bakışlar, Kısadan Uzuna, Deneyimler, Belgesel Sinema, Perspektif, Özel Gösterim ve Forum bölümlerinin yanı sıra atölye ve söyleşileriyle 4 Nisan 2024’e kadar devam edecek.