Piyasaların ekonomideki gidişata ilişkin beklentilerinde sınırlı da olsa iyileşme başladı. Burada belirleyici unsur Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun sürecek bu yola sabrının yetip yetmeyeceği olacak.
Piyasaların ekonomideki gidişata ilişkin beklentilerinde sınırlı da olsa iyileşme başladı. Bu iyileşmenin devam edip etmeyeceği henüz belli değil ama girilen yolun çok uzun ve çetin olacağı kesin. Burada belirleyici unsur Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın uzun sürecek bu yola sabrının yetip yetmeyeceği olacak.
Merkez Bankası’nın seçim öncesinde 5 puanlık faiz artışı yapıp, seçim sonrası piyasaları iyice sıkmaya başlaması yarattığı olumlu sonuçlar nedeniyle piyasa beklentilerini düzeltmeye başladı. Dün açıklanan anketlere göre yıl sonu enflasyon beklentisi değişmese de 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentisinde belirgin bir düzelme olduğu görüldü.
Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon hedefi hala yüzde 36 ama piyasaların bu konudaki beklentisi yüzde 44’ün altına inmedi. Buna karşılık, ekonomi yönetiminin son günlerde olumlu gelişme olarak sıkça anlattığı 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 36’dan 35’e indi. Bazı iktisatçılar piyasa beklentileri gibi yıl sonu yüzde 44-45’lik enflasyona ancak inilebileceğini söylüyor. Bazı iktisatçılar ise mevcut sıkılaşmanın devam etmesi koşuluyla yüzde 40’a hatta daha da altına inilebileceğini tahmin ediyorlar.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, IMF toplantıları için bulunduğu ABD’de katıldığı toplantılarda, sürekli olarak, alınacak mali tedbirlerle Merkez Bankası’na, enflasyonla mücadelede ciddi katkı vereceklerini söylüyor. İşte beklentilerdeki iyileşmenin devam edip etmeyeceğini belirleyecek kısa dönemli gelişmeler arasında açıklanacak bu tedbirler başta gelecek. Bütçede tasarruf edileceği söylenirken, bunun hangi kalemlerde ne ölçüde yapılacağı henüz belli değil. Bakan Şimşek, son günlerde vatandaşı enflasyonla mücadelede ikna etmenin önemli olduğunu belirterek bunun için de ‘kamu harcamalarında yapılacak tasarrufların önemli olacağını’ sıkça söylemeye başladı.
Şimşek bu konuyu mu kastediyor bilmiyoruz ama; mayıs başında açıklanması beklenen tedbirler içerisinde kamu tasarrufunun hangi kalemlerden oluşacağı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın tasarrufa girip girmeyeceği gibi unsurlar kamuoyunda yoğun olarak tartışılacak. Bu tartışmaların enflasyonla mücadelede halkın güvenini kazanma konusunda belirleyici unsurlardan biri olacağı kesin. AKP’li milletvekillerinin lüks yaşam tarzıyla ilgili son dönemdeki haberler ister istemez Saray’ın harcamalarını gündemde tutmaya devam edecek.
Bakan Şimşek yaptığı son konuşmalarda, geçen yıl seçimden sonra vergi artışlarıyla mali dengeyi gelir açısından desteklediklerini, şimdi böyle bir yola başvurmayıp, harcamaları kısarak dengeyi daha da düzelteceklerini kaydediyor. Alınacak tedbirlerle bütçe açığını önemli ölçüde azaltacaklarını söylerken, sanki planlanan tasarruf dozunun gün geçtikçe arttığı izlenimini alıyoruz. Bu da insanın aklına seçim sonuçlarından sonra, “AKP’nin artık dar ve sabit gelirli üzerine fazla yüklenmeme kararı almış olabileceğini” gösteriyor. Yıl ortasındaki emekli ve memur maaş zamlarının sadece enflasyon farkıyla sınırlı kalıp, asgari ücrete zam yapılmayacağı göz önüne alındığında, toplumsal tepki tedirgin etmiş olabilir. Şimdiden, milletvekillerinin temmuzda alacakları zammın 43 bin TL olacağı ve bunun zam görmeyecek olan 17 bin TL’lik asgari ücretle kıyaslanması, AKP yönetiminin işinin ne kadar zor olacağını gösteriyor.
Emekliler ve asgari ücretliler başta olmak üzere, yoksullaşan geniş toplumsal kesimlerin talepleri artık gündeme geldi bundan sonra daha da fazla gelecek. Bunun yanında özellikle esnaf ve KOBİ’ler daha da sıkılaştırılacak iç talep ve kredi koşulları nedeniyle, önümüzdeki dönem şikayetçi kesimlere katılacak. Dolayısıyla yeni ekonomik program uygulanırken bu talepler ve artan rahatsızlıklarla ekonomi yönetiminin boğuşmak zorunda kalacağı ortada.
Ekonomi yönetiminin, “İşler yoluna girdi ve bu yolda artık gidilir” havasına girmesi en büyük hatalardan biri olur. 2000’li yılları hatırladığımızda alınan tedbirlerin geç sonuç vermesi, talepkar kesimleri tatmin etmenin ne kadar zor olduğu, küresel şartların aldığınız kararların etkisini değiştirip uzatabildiği, yabancı sermayenin gelip kalması için nasıl hassa bir denge tutturmak gerektiği, kalıcı yabancı sermaye girişinin ne kadar uzun zaman aldığı, programın her aşamasında hassas ayar gerektiği, karoların yetkinliğinin ne kadar önemli olduğu gibi, yolda giderken ortaya çıkan sayısız sorunları sayabiliriz. Bu nedenle diyorum ki; ekonomi yönetimi bu işin ne kadar zor ve hassas bir yönetim gerektiğini şimdiden görüp hazırlıklı olmalı. Kaldı ki; o zaman ekonominin kaptanı belliydi, diğer bakanlıklar Hazine Müsteşarlığı izni olmadan, programı etkileyecek kararlar alamazlardı koordinasyon tamdı.
Şimdi gelinen noktada Cumhurbaşkanının tarzı tümüyle direksiyonu Bakan Şimşek’e vermesine engel gözüküyor. Bırakın yetkiyi bırakmayı, Şimşek’e açıkça karşı olan danışmanlar, politikalara karşı gelen bakanlar hala görev başında. Ekonomi yönetimindeki kadroların yeterliliği tartışma konusu. Şimşek ve çevresindeki birkaç uzmanın her şeye yetmesi mümkün değil. O dönem IMF ve AB çıpası vardı. Unutmayalım; o dönem Merkez Bankası bağımsızdı ve ciddi kurumsal yapı mevcuttu, herkes işini ve sorumluluğunu iyi bilirdi.
23 Kasım 2024 - Para politikasında gevşeme dönemine girdik
22 Kasım 2024 - Merkez, Aralıkta faizi indirir, oranı Kasım enflasyonuna bağlı
20 Kasım 2024 - İktidarın enflasyonla mücadelede asıl niyeti ne?
19 Kasım 2024 - Fazla likidite 860 milyar TL ile yeni rekorunu kırdı
16 Kasım 2024 - ‘Faize dayalı rezerv’in Trump şoklarına dayanması zor