43. İstanbul Film Festivali’nde Kısa Film Jürisi açıklandı
43. İstanbul Film Festivali'nin onur konukları usta yönetmen Wim Wenders ve Koji Yakusho İstanbul'da geldiler. Wenders Sinema Onur Ödülü'nü aldı. Ama öncesinde basınla buluştu. Daha önce İstanbul'a gelmediği için hayıflandığını söyledi!
Ve bir usta sinemacı Wim Wenders karşımızda. İlk defa İstanbul’a gelmenin mutluluğunu yaşıyor. “Sabah uyandığımda odamdaki Boğaz manzarasını görünce ‘Neden bunca zamandır gelmemiş’ dedim. Birçok kez teklif geldi ama herhalde takvimi uyduramadık. Ya film çekimindeydim ya da başka bir yere sözüm vardı. 78 yıldır bu anı bekliyormuşum meğer. Nihayet buradayım ve İstanbul’un tadını çıkarıyorum” diyor.
Wenders ile birlikte İstanbul’a gelen, ‘Mükemmel Günler’ filmiyle Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyunca Ödülü’nü alan, Japonya’nın en tanınmış aktörlerinden Koji Yakusho ise gülüyor: “Ben ilk teklif alınca hemen geldim. Çünkü, gençliğimde sıklıkla dinlediğim bir şarkı vardı ‘Tonde İstanbul/ İstanbul’a Uçalım’ diye. Son dizesinde ‘Gecelerin cennetine gidelim’ derdi. Ne kadar seksi bir kent, mutlaka gitmeliyim derdim. Bunun için teklif gelince hiç düşünmedim.”
Wim Wenders’le birlikte İstanbul’a gelen “Perfect Days” filminin başrol aktörü Koji Yakusho, bugünkü basın toplantısında, “İstanbul’a Uçalım” diyen Japonca bir pop şarkısını gençken çok sevdiğini söyledi. O şarkı bu şarkı: Mayo Shono – Tonde İstanbul (1978)
(via @aysegulllozbek) pic.twitter.com/LYYWNdaNcZ— Derya Bengi (@deryabengi) April 26, 2024
Zaten, Wim Wenders’in Japonya’da çektiği ve Yakusho’nun oynadığı ‘Mükemmel Günler’, oyuncuya dünyayı dolaşmak için adeta bir bilet olmuş. “Sürekli dolaşıyorum film sayesinde” demesi de bu yüzden.
Bunun üzerine Wim Wenders gizli planını açıklıyor, “Filmin ikincisini çekmeyi planlıyorum. Mükemmel Günler ve Geceler olabilir ismi de” diyor. Bu tatlı atışmadan toplantının uzun ve keyifli geçeceğini anlıyoruz.
Beyoğlu’ndaki Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki toplantı salonu ağzına kadar dolu. Uğur Vardan ile biraz erken gelip önlerde oturma şansı bulduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Toplantı başlayınca anlıyoruz ki gayet beynelmilel bir toplulukmuşuz. Japon gazetecilerle, Çinli akademisyenlerle Wim Wenders ve Koji Yakusho’ya soru sormak için yarışacağız.
Ama iki ustanın İstanbul’a gelmesi kolay olmamış. İstanbul Film Festivali direktörü Kerem Ayan, Wim Wenders ile ilk defa Cannes Film Festivali’nde tanışıp İstanbul’a davet ettiklerini anlatıyor, “Berlin Film Festivali’nde bir kez daha konuştuk. Sonra MUBI’nin kurucusu Efe Çakarel devreye girdi. İkna etti” diyor.
Wenders ve Yakusho ,festivalin MUBI ile yaptığı işbirliği sayesinde karşımızda. Wenders, Çakarel’e dönüp gülerek “Dünyanın en ikna edici insanlarından biri. Hayır diyemiyorsunuz” diyor. Çakarel ise “O sinemayı sevme nedenlerimizden biri” diyerek Wenders’in hayatındaki önemini anlatıyor.
Wenders’in elinde bir müzik kasedi var. O an gazeteci arkadaşımız Çiğdem Öztürk’ün toplantı öncesi elindeki Arif Sağ kasetini gösterip “Wim Wenders’e hediye edeceğim” demesinin bir şaka olmadığını anlıyorum. Hediye etmiş gerçekten. ‘Mükemmel Günler’deki kaset sahnelerini düşününce şık bir hediye olduğu kesin. Ama neden Arif Sağ? Bunun gizemini çözemedik. Wenders de “21. yüzyılda ilk defa bir kaset hediye alıyorum. Ama dinlemek için biraz beklemem lazım, yanımda kasetçalar yok” diyor keyifle.
Toplantı ağırlıklı olarak ‘Mükemmel Günler’ üzerine sorular sorularla ilerliyor. Hem festivalde gösterilen hem de hali hazırda MUBI’de yayında olan filmi Türkiye’de kim nerede görürse izliyor anladığım kadarıyla. Festivalde biletleri 20 dakikada biten filmlerden biri ‘Mükemmel Günler’.
Efe Çakarel “Film MUBI’de yayına girdiği andan itibaren Türkiye’de gördüğü ilgi bizi çok memnun etti. MUBI’nin yayında olduğu ülkeler arasında ‘Mükemmel Günler’i en çok izleyen ülke Türkiye oldu” diyor. Filmin bu kadar ilgi görmesi Wenders’i de ziyadesiyle memnun ediyor.
Ama o filmi başa sarıyor sorulan bir soru üzerine. Aslında pandeminin bitmesine yakın Tokyo Olimpiyatları için tasarlanan tuvaletler üzerine bir belgesel çekmek için Japonya’ya davet edilmesiyle başlamış ‘Mükemmel Günler’in hikayesi. “Daha önce Japonya’ya gitmiştim. Pandemi biterken neden bir kez daha Japonya’ya gitmeyim diye düşünüp teklifi kabul ettim” diyor.
Tuvaletleri ve bu tuvaletleri temizleyen insanları görünce başka bir hikaye düşmüş aklına Wenders’in ve kendisine teklif götürenlere belgesel çekmek yerine aklındaki hikayeyi anlatabileceği bir kurgu filmi çekmek istediğini söylemiş. Onlar da tamam demiş. Böyle ortaya çıkmış ‘Mükemmel Günler’. Bunun için Wenders “Bu film bana Tokyoluların ve Tokyo kentinin hediyesidir” diyor.
Peki Wenders’in aklına bu hikaye düşüren neydi? Anlatıyor: “Pandemi bitince Berlin’de herkes parklara akın etti. Bir azgınlık hali vardı. Kurban psikolojisiyle her şeye saldırılıyordu. Çevreyi kirletiyorlar, bankları kırıyorlardı. Ama pandemi sonrası Tokyo’da her şeye büyük bir saygı vardı. İnsanların birbirine, doğaya, çevreye, hayata saygısıydı bu. Bu saygı etkiledi beni.”
Dün 10Haber’de yayımladığımız Euronews söyleşinde anlattığı “Mutlu olmak için gerçekte sahip olduklarınızdan çok daha azına ihtiyacınız var. Şu anda hepimizin sahip olduğu en büyük hastalık, sevdiğimiz şeylere çok fazla sahip olmamızdır. Ve eğer bazı şeyleri azaltabilseydim, daha mutlu bir adam olurdum” sözlerini hatırlatarak bu gözlemini son Japonya gezisi sırasında mı edindiğini soruyorum.
Wenders “Pandemi sırasında böyle bir akım başlamıştı. Hepimizin yükleri var. Ama insanlar daha aza odaklanabileceklerini gösterdi. Mesela her şeyi biriktiriyorum. Umutsuz bir koleksiyonerim. Ama bazı şeyleri azaltabileceğimi fark ettim. Adeta yüklerimden kurtulduğumu hissettim. Bu minimal yaşama hali gezegenimiz için de iyi bir şey” diyor.
Bu azaltarak mutlu olma halini filmde kullandığını da anlatıyor usta: “Filmdeki karakterimiz Hirayama’nın yaşadığı ev için bir apartmanda daire kiraladık. Sanat yönetmenimiz karaktere uygun bir şekilde evi dizayn etti. Yakusho’ya ‘Sence Hirayama’nın evde neye ihtiyacı olurdu. İhtiyacı olmayan eşyaları filmde kullanmayalım’ dedim. Yatağını, kitaplarını kasetlerini tuttu. Diğer nesneleri çıkardık. Hatta sandalyeye bile ihtiyaç duymadı. Bu benim için iyi olmadı çünkü çekim yaparken ayakta durmak zorunda kaldım.”
Keyifli gecen bir saatlik toplantıdan sonra, 90’larda okulda bize öğrenttikleriyle farklı bakış açıları kazandıran fotoğrafçı Haluk Çobanoğlu’nun emanetini vermek için Wenders ve Yakusho’nun yanına gidiyorum. Bu emanet Japonya ile ilgili. Çobanoğlu’nun ‘Koan’ adlı fotoğraf albümü. Küçük bir ajanda büyüklüğünde. Çobanoğlu’nun Japonya gezisi sırasında çektiği fotoğrafların özel bir tasarımıyla hayat buldu.
Wenders’e “Bize Salgado’yu sevdiren hocamızdan size bir İstanbul hatırası” diyorum. Salgodo üzerine belgesel çeken Wenders meraklanıyor ama inceleyecek vakti yok, teşekkür ediyor ve albümü alıp cebine koyuyor.
Fakat işimiz bitmedi. Biz de nihayetinde insanız! İçten içe usta ile bir fotoğrafımız olsun istiyoruz. Ama zor görünüyor. Umutsuz bir şekilde toplantı salonunu terk ediyoruz. Ama o da ne! Yıllarda Radikal forması giyen fotoğrafçı Muhsin Akgün koridora fotoğraf seti kurmuş hem Wenders’i hem de Yakusho’yu çekecek. Muhsin’i öyle görünce yeniden umutlanıyoruz.
Muhsin cool haliyle “Hiç uğraşmayın iki haftadır şurada bir fotoğraf çektirmek için ekipleriyle yazışıp duruyoruz” diyor. Önce Yakusho geliyor. Muhsin Akgün’ün kadrajına teslim oluyor. Sonra Wim Wenders geliyor. Muhsin onu da çekiyor. Çekim sırasında Wenders daha sempatik. Muhsin’in tavırlarından aklında başka bir plan olduğunu seziyoruz. Wenders’ten, onu Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki İlhan Koman’ın Akdeniz heykeli önünde çekmek için izin istiyor. Wenders de kabul ediyor.
İşte o aralıkta Wenders ile bir selfie alıyorum. Ama ustamız Uğur Vardan’ın başka bir planı var. Sinema yazarlarıyla toplu hücum yapmak. Wenders gelen teklife sıcak bakıyor. Engin Ertan, Cem Altınsaray, Uğur Abi, Burak Göral ve bendeniz Wenders ile aynı kadrajdayız. Üstelik fotoğrafı çeken de Muhsin Akgün daha ne olsun.
Yapı Kredi Kültür Merkezi’nden ayrılan Wim Wenders daha sonra İstiklal Caddesi’nde yürüyüp ‘Anselm’ belgeselinin gösterimine Atlas 1948 Sineması’na gitti. Gösterim öncesinde İstanbul Film Festivali’nin kendisine takdim ettiği Sinema Onur Ödülü’nü aldı. Üstelik bir dostun elinden: Zülfü Livaneli. Ki kendisi Livaneli’nin en iyi filmlerinden ‘Yer Demir Gök Bakır’ın yapımcılarından biri.
Sabah Boğaz manzarasına uyanan, keyifli bir gün geçiren, ödül alan Wim Wenders akşam da Karaköy Lokantası’nda günü tamamlıyor. İstanbul’un tadını doya doya çıkarmış olarak