Uzun yıllar önce bir bahar akşamında Amerika’daki 1968 öğrenci hareketinin başlangıç ateşini yakan Columbia Üniversitenin öğrenci işgali altındaki muhteşem kampüsünde yavaş yavaş gece karanlığı bastırıyordu.
Dekan bile öğrencilerin elindeydi ve öğrenciler kampüsün beş binasını kontrol ediyordu.
binaların görünümü nedeniyle karanlıkta bir orta çağ görünümü sunan büyük bahçede dolaşan öğrencilerin silueti gece karanlığında birer hayalet görünümü yaratıyordu. Her an bir polis baskını bekleniyordu, ama ortalık sessizlik ve sakindi.
birden gecenin karanlığını yırtar gibi binalardan birinden sitar müziği sesi yükseldi.
sitardan gelen müzik dönemin ruhuna uygundu. çünkü dönemi çoktan tanımlamış Hippie hareketinin 1960’lara ‘Age of Aquarius’un damga vuracağı, barış ve yeni uzlaşmalar için bir New Age başladığı, bu yıllarda herkesin içinde zaten var olan öze, barış ve sakinliğe ulaşacağı ve kendini daha iyi anlamaya başlamış insanlar arasında kurulacak kardeşlikle insanlığın yeni bir döneme gireceği kabul ediliyordu artık.
Zaten bu bakış açısını yansıtan Hair müzikali de üniversitenin ana kapısındaki metro istasyonundan bir downtown metrosuyla en fazla 20 dakikada ulaşacağınız Times Square’de bir tiyatroda şov olarak kapalı gişe oynuyordu. Şovda çırılçıplak oyuncular seyircilerle birlikte ‘Let the Sunshine in’ şarkısını söylüyordu. ben üniversiteye yeni başlayan bir öğrenci olarak Hair şovunu o geceden bir süre sonra izlemiştim.
toplumun tümü öğrencilere destek vermiyordu ama hippie hareketinin döneme yaydığı sevgi ve kardeşlik duygusu toplumda sayısı hiç de azımsanmayacak bir kitleyi onların yanına çekmişti.
işgalci öğrencilerin o gece sitar müziğini kampüsün fırtına öncesindeki sakinliğine yayması döneme hakim olan ruha bu yüzden çok uygundu.
polisin işgale zor kullanarak müdahale edeceği belliydi artık ama onlar bile öğrencilere destek veren toplum kesimlerinden kendilerine yönelecek tepkiden çekiniyordu.
Ama buna karşın sabaha kaşı operasyon emri verildi. Öğrenciler zor kullanılarak dağıtıldı. Çoğu tutuklandı, yer yer çatışmalar oldu.
Columbia eylemi bitirilmişti ama o muhteşem üniversitede yakılan özgürlük ve sosyal adalet ateşi bütün ABD kampüslerine yayıldı, sosyal adalet ve özgürlük isteyen hareketler Amerikan toplumunu değiştirdi.
bugün de Amerika’da Israil aleyhine yapılan öğrenci gösterilerinde Columbia Üniversitesi ön planda yer alıyor.
Columbia öğrenci gazetesi Spectator üniversitelerinin 1968 geleneğini hatırlatıyor. Üniversitenin öğrencileri ve hocaları yine otoritelere, haksızlıklara karşı ayakta. ve yine haklı bir davayı savunuyorlar.
Ama tarihin yenilenmesi galiba maalesef mümkün değil. Çünkü Amerika’da 1968 yılında olduğu gibi ‘Age of Aquarius’ yok artık. İnsanın kendi ruhunun güzelliklerine erişip insanlar arasında kardeşlik oluşturma duyguları dünyada olduğu gibi Amerika’da da marjinalleştirilmiş durumda.
Hangi akla hizmet ettiği bilinmeyen polis sert ve şiddete eğilimli haksız müdahaleleriyle toplumdan tepki görüyor, ama o toplumun 1968 yılında olduğu gibi öğrencilerin haklı davasına yine büyük destek verebileceği çok şüpheli. Çünkü artık ‘Age of Aquarius’ olmadığı gibi Donald Trump gibi bir barbarı bile yeniden seçme ihtimali olan bir toplum yapısı var.
O zaman ne yapılacak, sesleri hiç çıkmadan pes mi etsin öğrenciler. Gayet tabii ki hayır. Che Guavera’nın dediği gibi ‘gerçekçi olunacak ve imkansız istenecek’ adil bir toplum için tabii ki sürecek direniş. Kısa vadede olmasa da uzun vadede bu mücadelenin sonuca ulaşacağına benim inancım tam.
10 Kasım 2024 - Sanatta çağdaş illa da modern değildir
9 Kasım 2024 - Mourinho’ya haber: Avrupa artık maçlarımızı Galatasaray sayesinde izlemeye başlayacak
8 Kasım 2024 - Trump’ın sırılsıklam aşık olduğu kadın nerede?
7 Kasım 2024 - Trump başkanlığı hakkında başka hiçbir yerde okuyamayacağınız istihbarat