Erman Toroğlu 2-1 sonuçlanan Fenerbahçe-Beşiktaş maçının devre arasında A Spor’da yaptığı yorumda Al-Musrati’nin kırmızı kart pozisyonunu değerlendirken durup dururken şunu söyledi:
‘”Zamanında bu suni çim tartışmaları çok konuşulmuştu. Rahmetli Hıncal Uluç suni çim taraftarıydı. Suni çim olmaz hocam. Ayakların yanar. Ben de ‘suni çimde futbol oynamak şişme kadınla seks yapmak gibidir’ diye yazdım.”
ortada fol yok yumurta yokken, maç yorumlarken bile şişme kadınla seksten bahsedebilmesi bir yandan Toroğlu’nun zaten tuhaf olan beyninin daha ne kadar tuhaflaşmış olduğunu gösterirken bir yandan da benim onu bu kadar sevmemin nedenini açıkça ortaya koydu.
hocanın bu yorumunu duyunca şişme kadınlara dair komik ve bir o kadar da acıklı hatıralarım canlandı. gerçi bu hatıralarım içinde Toroğlu’nun hayalinde canlandırdığı seksi yaparken penisimin yanma durumu hiç olmamıştı ama doğrusu yaşadıklarımın daha az vahim olduğunu söyleyemeyeceğim.
1971 yılında yerleşmek için New York’a uçarken ailem üniversite okumak için gittiğimi sanıyordu. oysa ben artık Türkiye’de seks yapmasının imkansız olduğuna inanmış bir 18 yaşındaki genç olarak sekse kavuşmak için gidiyordum oraya.
Çünkü dergilerden okuduklarımdan ve seyrettiğim filmlerden son derece anlayışsız, insanın halinden anlamayan bencil Türk kızlarının aksine Amerikan kızlarının neredeyse tümünün seks yapmak için can attığı anlaşılıyordu ve bunun için sadece haydi başlayalım demek yetip artıyordu bile.
o uçak yolculuğumdan iki yıl sonra, 1973 yılında Manhattan Times Square’de var olduğu söylenen bu seks yapma arzulu kızların nerede saklandıklarını çözememiş olarak dolaşırken bir seks dükkanının vitrininde ilk defa şişme kadın gördüm.
seks yapamamaktan neredeyse çıldırma aşamasına gelmiş olmama rağmen şişme kadın çözümü bana o gün dahi oldukça acıklı ve trajik görünmüştü.
ama hemen satın almayacak olsam bile yine de meraktan girdim dükkanın içine.
Ve ilk sert tartışmamı bir şişme kadın yüzünden satıcı ile yaşadım.
vitrindeki şişme kadın güzel görünmüştü ve ayrıca sokaktaki diğer kızlar gibi benimle seks yapma fikrini hiç de soğuk karşılamayacağı izlenimi veriyordu bana.
Onu istediğimi söyledim satıcıya, adam bana ‘Deborah’ı mı beğendin’ diye sordu.
Şişme kadının adının Deborah olduğunu duyunca aniden çok sinirlendim ve bu kadına ancak evli ve üç çocuklu bir kadına uygun düşecek bir isim verilmesinin tüm mantık kurallarına aykırı olduğunu, benim henüz evlilikte seks yaşama aşamasında olmadığımı, sadece gayrı meşru bir ilişki peşinde olduğumu ve buna tam uygun bulduğum kadının adının Deborah olmasını kınadığımı, bunun hiç de adil olmadığını hayli yüksek bir ses tonuyla bağırdım adama.
adam kasa bölümünün altına eğildi ve çıkardığı şok aletini bana tutup hemen çıkmazsan polis çağırırım dedi. Şişme kadın ile bile seks girişimim bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Aslında seks dükkanı sahibinin şişme kadına Deborah gibi şişman bir ev kadını ismi takması çok da tuhaf değildi. Çünkü o dönemde New York sokaklarında dolaşan bir fıkraya göre şişme kadınların aslında evli kadınlardan çok farkı yoktu, çünkü onlar da aynı evli kadınlar gibi gönüllü oral seks yapmaktan pek hoşlanmıyor, güzel yemek pişirmeyi beceremiyor ve temizlik yapmayı sevmiyorlardı.
Sonra yandaki dükkanda Suzy adında bir şişme kadın buldum da onu aldım. O günlerde kaldığım ev kalabalık olduğundan eve götürmeden önce şişmiş halinin neye benzediğini görmem gerekiyordu. metroya atladım ve şişme kadının kutusu şeffaf torbadan iyice net görünmesine rağmen kalabalık metroda Central Park durağına gittim.
Şişme kadın kutusu taşıyor olmamı herkesin görmesi ben rahatsız etmemişti çünkü o dönemde Manhattan nüfusunun neredeyse yüzde 80’i seks sapıklarından oluşuyordu. yani biz çoğunluktuk. Hem benim bindiğim metroda arada pardesüsünün önünü açıp penisini teşhir eden bir teşhirci vardı o an, yani vagonda kimsenin bir de benimle uğraşacak hali yoktu.
karanlık bastırırken parkta ücra bir köşede bir bank buldum ve etrafta kimse yokken Suzy’i kutudan çıkarıp ten uyumumuzun olup olmayacağını anlamak için şişirmeye başladım.
anladığım kadarıyla Suzy’i üreten insanların hayli tuhaf bir espri anlayışları vardı. çünkü üflenecek bölümü kadının vajinasının bulunduğu yere koymuşlardı. Bu başta fazla sorun çıkarmıyordu ama şişip kadının vücudu ortaya çıktıkça benim üfleme pozisyonum dışardan bakıldığında hayli anlamlı görünüyor olmalıydı.
Nitekim bu anlamlı görünüm nedense o saate orada devriye atmakta olan polisin de dikkatini çekmiş olmalıydı ki adam copunu salaya sallaya yanıma geldi ve ne yaptığımı sandığımı sordu. Benim Erman Toroğlu’nun yanma pozisyonu olarak tarif ettiği durumum henüz olmadığından, bir suçumun olmamasının rahatlığıyla polise balon şişirdiğimi ve bu balonu da nedense kadın görünümünde olduğunu bilmeden satın aldığımı anlattım.
Hiçbir espri anlayışına sahip olmayan polis ise biraz sonra karanlık basacağını ve bu olduğunda benim ağzım hala balonun vajina bölümündeyse veya onu çöp tenekesinin içine bırakıp parktan hemen gitmediğim takdirde beni hemen tutuklayacağını söyledi.
Ve böylece sekse ikinci en çok yaklaştığım anda, Deborah’tan sonra Suzy’i de kaybetmemle yine hayal kırıklığına uğramıştım.
daha ileri günlerde evdekiler bir seyahate çıktığında nihayet bu defa da Kathy’yi şişirmek için eve alıp getirmiştim. Onun da şişirme noktası vajinasının üstündeydi ama bu defa kendime hakim olup sonuna kadar şişirmeyi başardım.
şişme kadının ağzı biraz silikonlu gibi görünse de vücudu gayet seksiydi ve ben bir ara kendimi kaybederek kadının poposundan ısırdım ve kadın nedense osurduktan sonra evimin açık penceresinden uçup gitti. gidiş o gidiş, nedenini soramadım bile. kıymetimi anlamamışsa, gitsin daha iyiydi.