Crucible Tiyatrosu’nda tarihi şampiyon: Luca Brecel
Dünya Snooker Şampiyonası sona erdi. Turnuvaya Suudi Arabistan’ın futboldan sonra bu spora da el atması ve Ronnie O’Sulllivan’la elçi olarak anlaşması damgasını vurdu. Bundan sonraki adımın organizasyonun Riyad'a taşınması olacağı iddia ediliyor.
Bu yılın Dünya Snooker Şampiyonasını taraf tutma heyecanı vermeyen bir maçın ardından Kyren Wilson kazandı. Rakibi Jack Jones ilk kez dünya finali oynamanın deneyimsizliğiyle gergindi, masaya gelme şansı yakaladığı anları iyi kullanamadı. Oyuna en baştan hakimiyet kuran Wilson, Jones’un arayı kapatma çabalarına rağmen maçı aldı. Karşılaşmanın yıldızı özellikle ilk gün ‘mazlum’ oyuncuya alkışlarla destek veren seyirciydi. En hoş an ise Jones’in en nihayet bir set aldıktan sonra kendisini locadan izleyen yakınlarına öpücük göndermesi oldu.
Eleme maçlarının başlamasına birkaç gün kala, turnuva yetkililerinin Suudi Arabistan’ın devlet destekli Riyad Sezonu şirketiyle resmi ortaklık anlaşması yaptıklarını açıklaması ve Ronnie O’Sullivan’ın Suudi snooker’ının elçisi ilan edilmesi Çin’in güçlenmesiyle başlayan snooker’ın geleceği tartışmalarına yeni boyut kattı. Son 47 yıldır dünyanın en önemli turnuvasını ağırlayan Crucible’in kontratının üç yıl sonra bitmesinin ardından Dünya Şampiyonası Riyad’a mı taşınacak? Şu anda snooker dünyasını bu soru meşgul ediyor. Ve benim gibi snooker severler Ronnie O’Sullivan’ın neden Suudi Arabistan’ın spor yoluyla kendini aklayıp prestij kazanma planlarına alet olduğunu merak ediyor.
Ronnie O’Sullivan’ın genç bir yetenek olarak isim yapmaya başladığı 1990’lar ortasında, snooker meraklıları arasına ben de katılmıştım. BBC’nin naklen yayınladığı şampiyonluk maçları saatler sürüyor, izlemesi sabır istiyordu fakat bir taraftan da mıknatıs gibi bir çekimi vardı. O sırada snooker birkaç oyuncu dışında büyük oranda bir İngiliz sporuydu ve ilk önemli şampiyonluğunu henüz 18 yaşındayken kazanan dönemin ‘altın çocuğu’ Stephen Hendry (videoda ilk şampiyonluğunu kazandığı an var) başarıdan başarıya koşuyordu. Turnuvalar sigara şirketlerinin sponsorluğunda düzenleniyor, oyuncular bir taraftan maç yaparken bir taraftan da biralarını yudumlayıp sigaralarını tüttürüyorlardı.
Televizyonda izlediğimiz maçlardan ilham alarak ‘Biz de deneyelim’ diye Brüksel’de bir snooker salonuna gidip gelmeye başladığımızda anlamıştım oyunun ne kadar zor olduğunu. Eğlence olsun diye snooker masasının başına geçince bile insanı ya skor yapma hırsı ve başarısızlık endişesi sarıyor. Istakayı doğru tutmak, bedeni doğru yerleştirmek, topa doğru vurup delikten içeri sokmak her kişinin harcı değil. Yeşil çuhaya eğilince 3,5 metrelik masanın önümde çayır gibi uzandığı duygusuna kapılırdım. Hedeflediğim toplar çok uzaklarda olurdu. Birkaç yıllık snooker ‘kariyerim’ arka arkaya en fazla üç top sokma ‘başarısında’ kaldı. Ama İstanbul’dan bize gelen tüm arkadaş, akraba ve dostları snooker oynamaya götürdük. Kimileri çok sevdi, sıkı birer izleyici oldu. Ben bir süredir ıstakamı elimden bıraktım, ama snooker’dan hiç vazgeçmedim.
‘Türkiye’de snooker ne durumda?’ sorusunu yönelttiğim Bilardo Federasyonu Genel Sekreteri Yağmur Arslan hobi amaçlı bir spor olduğunu ama yavaş yavaş yükseleceğine inandığını söylüyor. Oyuncuların kendi aralarında yaptıkları turnuvalar dışında federasyon her yıl amatör bir snooker turnuvası düzenliyor ve her etapta yarışanlara sembolik bile olsa ödül veriyor. “Snooker emek istiyor” diyor Yağmur Arslan. Çok doğru. Ve bir de sponsor istiyor. 2022’de Dünya Snooker Turu işbirliğiyle Antalya’da düzenlenen ilk Turkish Masters turnuvası başlangıçtı. Ama sponsor firmanın sonraki iki yıl için vaat ettiği desteği verememesi yüzünden aynı zamanda son turnuva oldu.
Turkish Masters devam etseydi muhteşem olurdu. Ama yine de bir gün Türkiyeli snooker oyuncularını profesyonel şampiyonalarda izlemeyi umut edip oyunun kurallarına bir göz atalım. Snooker bir beyaz, 15 kırmızı, geri kalanı renkli 22 topla oynanır. Kırmızı toplar birer puan, siyah top 7, pembe 6, mavi 5, kahverengi 4, yeşil 3, sarı top 2 puan değerinde. Oyuncu beyaz topa ıstakasıyla vurur, masadaki altı delikten birinden içeri düşürmeyi hedeflediği topa çarptırıp onu yönlendirir. Top sokamadığı anda, oyun sırası karşı tarafa geçer. Amaç, sırayla bir kırmızı bir renkli top sokarak masayı temizlemektir. İçeri sokulan renkli toplar hakem tarafından tekrar masaya konulur, ta ki tüm kırmızılar bitene kadar. Hiç kırmızı kalmayınca sarıdan başlayarak en yüksek değerli siyaha doğru tüm renkli toplar teker teker deliğe sokulur ve set biter. Maçların set sayısı -frame- turnuvaya göre farklılık gösterir.
Şunu hemen söyleyeyim, snooker bu tariften çok daha derin ve zor bir oyun. Ayrıca her gün antrenman yapmayı gerektirir ve karşılaşma stresine dayanmak için çelik gibi sinir ister. Oyuncu, sadece içeri sokmayı hedeflediği topu değil, ondan sonra alacağı pozisyonu da hesaplar, strateji geliştirir. Eğer içeri top sokacak konumda değilse, o zaman beyaz topu bir başka topun arkasına saklayacak bir atış yapar. Masaya gelen rakibinin işini zorlaştırır. Bir masadan en yüksek 147 puan alınır (buna maksimum denir) ve her kırmızı toptan sonra siyah top içeri sokularak ulaşıldığı için oldukça zor bir hedeftir. En hızlı 147 puan yapma rekoru 5 dakika 8 saniyeyle O’Sullivan’a ait ve snooker’ın benim için en unutulmaz anlarından biri. Bu arada vuruş için hesap kitap yaparken işi iyice uzatanları da es geçmeyelim. Tek bir vuruş yapmak için altı dakika düşünen Mark Selby de yavaşlık şampiyonluğunu elinde tutuyor.
Snooker’ın popüler bir spor haline gelmesinde 1980 başında maçları naklen yayınlamaya başlayan BBC televizyonunun büyük rolü oldu. Benzersiz oyun tarzlarıyla izleyiciyi büyüleyen Steve Davis, Alex Higgins, Jimmy White gibi yıldız oyuncular bu yayınlar sayesinde tanındı. Öyle popüler bir spordu ki, 15 saatlik bir final maçında 18 milyon İngiliz seyirci gecenin geç saatlerine kadar televizyonun başından ayrılmıyordu. 80’ler snookerin altın yıllarıydı. 1990’ların yıldızı Stephen Hendry’nin ardından 2000’lerde Ronnie O’Sullivan efsanesi başladı ve halen de devam ediyor. Suudi snooker elçiliği yüzünden eleştirilen sporcu taraftarlarının gözünden düşecek mi onu da zaman gösterecek.
O’Sullivan’ın popülaritesinde hızlı ve zevkli oynamasının yanı sıra asi ve karizmatik kişiliğinin de rolü var. Özellikle ilk dönemlerinde maçlarda sol eliyle de oynamasıyla rakiplerini irrite ediyor, mutsuz dönemlerinde kafası kızınca toplara umursamaz vuruşlarıyla taraftarlarına saç baş yolduruyordu. Onun gibi hayatının dramını masaya yansıtan bir başka oyuncu da bir önceki kuşaktan Jimmy White. Altı kez dünya şampiyonası finali oynamasına rağmen tek bir kez dahi kazanamayan, kiminle oynarsa oynasın mutlaka taraftarı olduğum, snooker’ın ikonik ismi ‘Jimmy’.
2000 başında tütün reklamına gelen yasak yüzünden sigara şirketlerinin sponsorluğunu kaybeden snooker düşüşe geçmeye başladı. Turnuvaların sayısı ve İngiltere’de snookera olan ilgi azaldı. Belki de genç kuşaklar tarafından papyonlu yelekli oyuncularıyla demode bir oyun olarak görülüyor, çok yavaş seyrettiği için yeni hız çağının gençlerine cazip gelmiyordu. Oyuncuların çoğunluğu İngiliz, İskoç ve Galli olduğu için, başka ülkelerde kalıcı bir taban da oluşturamamıştı. Ta ki Çinli oyuncu Ding Junhui sahneye çıkana kadar. Ding sadece Çin’in değil tüm Asya’nın en başarılı oyuncusu olarak büyük bir seyirci kitlesine sahip. Şu anda Şanghay’da, Beijing’de ve Çin’in başka şehirlerinde Ding’in başarısının etkisiyle açılmış yüzlerce snooker kulübü var. Çin hiç durmadan genç oyuncular çıkarıyor ve gün gelip Dünya Kupası’nı mutlaka Çinli bir oyuncu kazanacak.
Suudi Arabistan’da ise durum farklı, orada oyuncular değil para konuşuyor ve sporla prestij kazanma politikası yürütülüyor. Mart ayında Riyad’da düzenlenen ilk turnuvaya Ronnie O’Sullivan’ın yanı sıra geçen senenin dünya şampiyonu Luca Brecel ile Judd Trump da katıldı. Turnuvada masaya en yüksek puana ulaşan oyuncunun vurma -ve ekstra 500 bin doları cebe atma- hakkı kazandığı bir de ‘altın top’ eklenmesi olayın kendisini zaten açıklıyor. Suudi Arabistan’ın futbolda Ronaldo, teniste Nadal’dan sonra snooker’ın ‘halk kahramanı’ O’Sulivan’ı da kadrosuna katmasıyla artık popüler sporları vicdan rahatlığıyla izleme şansı neredeyse kalmadı.