The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul
TEPAV'ın raporuna göre yoksul çocuk sayısı 2016’dan beri artış eğilimini sürdürerek 2022’de 9,59 milyon düzeyine ulaştı. 2017’den beri artış eğiliminde olan yoksul çocuk oranı ise 2022’de yüzde 42,4’e yükseldi.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nca (TEPAV) yapılan çalışma sonucu yayımlanan “Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu: Mevcut Durum ve Riskler” isimli değerlendirme notu ülkemizdeki duruma ilişkin çarpıcı bilgiler içeriyor. Rapora göre, çocuk yoksulluğunu belirlemeye yönelik yoksulluk eşiği hesaplamasında kişi başına gelir yöntemi kullanıldığında yoksul çocuk sayısı ve oranı yıllar itibariyle artıyor. Yoksul çocuk sayısı 2016’dan beri artış eğilimini sürdürerek 2022’de 9,59 milyon düzeyine ulaştı. 2017’den beri artış eğiliminde olan yoksul çocuk oranı ise 2022’de yüzde 42,4’e yükseldi.
Değerlendirme notuna göre, yoksulluk bebek ve çocuklarda diğer yaş gruplarına kıyasla daha yaygın. Yoksulluk oranı 2022 itibarıyla bebeklerde (0-2 yaş) %41,4, çocuklarda (3-14 yaş) %43,8, gençlerde (15-24 yaş) %29,9, 25+ yaş nüfusta ise %18,2. Yoksul sayısının yaş gruplarına göre 2017-2022 dönemindeki değişimi incelendiğinde ise çocuk ve genç kategorilerinde yoksul kişi sayısı artmış.
Türkiye’deki yoksul çocukların yüzde 28,4’ü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşıyor. Yoksul çocuk sayısı Mersin’den başlayıp Van ve Hakkari’ye uzanan bölgede yoğunlaşıyor.
Sosyoekonomik gelişmişliği düşük ilçelerde yaşayan çocuk yoğunluğunun yüksek olduğu illerde ortalama eğitim başarısı da düşük. İllerin ortalama LGS performansları ile 15-19 yaş nüfuslarında sosyoekonomik açıdan az gelişmiş ilçelerde yaşayanların oranı arasında güçlü bir ters yönlü görünüm var. Mevcut durumda hem gelir hem de eğitim açısından dezavantajlı çocuklar aynı bölgelerde yer alıyor. Bu durum, yoksulluğun kuşaklararası aktarımına zemin hazırlıyor
Çalışmaya göre, Türkiye’deki sosyoekonomik dezavantajları azaltmak için ana araçlardan biri olan kamu eğitim hizmetlerinden duyulan memnuniyet oranı da 2016’dan beri azalma eğiliminde. OECD verilerine göre, kamu eğitim hizmetlerinden duyulan memnuniyet oranı 2017’den 2022’ye OECD ortalamasında 2,2 puan artarken Türkiye’de 31 puan azalmış. Türkiye, OECD’nin veri sunduğu tüm ülkeler arasında 2017-2022 döneminde eğitimden duyulan memnuniyetin en çok azaldığı ve 2022 itibarıyla memnuniyet düzeyinin en düşük olduğu ülke olarak diğer tüm ülkelerden negatif ayrışıyor. Nitekim OECD ortalamasında kamu eğitim hizmetlerinden duyulan memnuniyet oranı 2017’de %65, 2019’da %66 ve 2022’de %67. Ülkemizde ise 2017’de %52 olan oran, 2019’da %35’e ve 2022’de %21’e düşmüş.
Kamunun eğitim hizmetlerinden memnuniyetin azalması, her gelir grubundan hanenin çocuklarını özel eğitim kurumlarına gönderme talebini artırıyor. Nitekim açık öğretim hariç ilk ve ortaöğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı içinde özel okullarda okuyanların payı 2012-2013 döneminde yüzde 3,1’den 2022-2023 döneminde yüzde 8,4’e yükselmiş.
Değerlendirme notuna göre, yaşanan sorunun ana bileşenlerinden biri yoksulluktan kaynaklı yetersiz insan kaynağı birikimi olduğundan, bu kısır döngüyü kıracak politika alanlarından biri şüphesiz milli eğitim. Bireyin yaşamı farklı formlarda (kültürel, sosyal, ekonomik vb.) sermaye biriktirilen bir süreç, eğitim ise bu birikim süreçlerindeki yapısal veya fonksiyonel eşitsizlikleri azaltmayı amaçlayan bir araç olarak tanımlandığında, Türkiye’deki eğitim sisteminin amacından sapmaya başladığı sonucuna varılıyor.
Yine rapora göre yoksulluğun kısır döngüsü basit şekilde yoksulluğun yoksulluk doğurması ya da bir dış müdahale olmadıkça yoksulluğun kuşaklar arası aktarımı şeklinde tanımlanabilir. Döngünün yapısı ise üç aşama şeklinde özetlenebilir:
1) Yoksul hanelerde yaşayan çocuklar yetersiz beslenme ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişememe gibi kısıtlarla büyür.
2) Bu durum düşük eğitim düzeyi ve beceri gelişimi gibi sorunları tetikler.
3) Bu da çocukların yetişkinlik dönemlerinde düşük verimlilik ve dolayısıyla düşük gelir sorunuyla yüzleşmelerine neden olur.
Değerlendirme notunda yer alan bilgilerden çıkarılabilecek ilk sonuç: Ülkemizde son yıllardaki kötü yönetim olumsuz etkilerini insanların doğuşundan itibaren gösteriyor. Raporda da bahsedildiği üzere yoksulluğun bebeklikte yetersiz beslenme ve yetersiz sağlık hizmeti ile başlayan süreci, eğitimin kalitesizliği ve yetersizliği ile devam ediyor. Sonuçta hem fiziksel hem de zihinsel gelişmemiş yetişkin bireyler oluşuyor ve ülkenin bu yapı içinde gelişmemişliğini kırması mümkün görünmüyor.
İkinci olarak kamuda eğitimin düzeyi sanki bilinçli bir şekilde düşürülmeye çalışılıyormuş gibi bir görüntü sergileniyor. Çünkü devletin sunduğu eğitim hizmetinden duyulan memnuniyetteki oranın 5 yıl gibi kısa bir zaman diliminde %52’den %21’e düşmesinin başka bir izahını bulmak güç. Son müfredat çalışmalarından eğitimin kalitesinin daha da düşeceği görülüyor. Muhtemelen hedeflenen yeni eğitim müfredatı ile düşünmeyen, sorgulamayan tek tip birey sayısı daha da artacak.
Bir ülkenin gelişmişliğinin ve kalkınmasının birinci ölçütünün insan kaynağının gelişimi olduğunu düşündüğümüzde Türkiye’nin bu haliyle gelişmiş bir ülke haline geleceğini belirtmek bir miktar hayalcilik gibi.
Halkın itaat etmesi için yoksullaştırılması ve cahilleştirilmesi temel ve değişmez kuraldır.