31 TL eşiğini aşan dolar artışta, Merkez’den faiz artışı beklenmiyor
Dün 'piyasanın sopasını' bir anda sırtımızda hissediverdik. Evet, Merkez Bankası’nın rezervleri güçlü, böyle hareketler şu anda vız gelir tırıs gider. Ama Batı’yla yaşanabilecek ciddi bir krizde çok daha büyük sıcak para çıkışları görebiliriz.
10Haber’de geçen hafta yayınlanan “Sıcak parayla piyasanın sopası da geri döndü, bu hem iyi hem kötü” başlıklı yazımın üstünden bir hafta geçmeden sopayı bir anlığına da olsa sırtımızda hissediverdik. Dün öğleden sonra dolar bir anda 40 kuruş birden yükselerek 32.60’ın üstüne çıktı. Sonra aldığını vererek yeniden 32.20’ye indi ama akşama doğru tekrar 32.60’a yükselip orada kaldı.
Dünkü volatilitenin arka planına ve “piyasanın sopası”na geleceğim, ama öncelikle bunun Merkez Bankası’nın kontrolünde bir yükseliş olduğunu belirtelim. Seçimden bu yana sıcak para akınıyla dolan rezervlerini kullanarak istese doları yeniden 32.20’ye rahatça indirebilirdi. Belli ki dünkü yükselişe müdahale etmek istemedi. Zaten Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de TL’de bir miktar zayıflığın görülebileceğini söylemişti. Evet, Merkez Bankası TL’nin reel olarak değerlenmesini istiyor, bunu ilan da etti, ama bu doların aylar boyunca 32 lirada kalacağı anlamına gelmiyor. Reel değerlenme bir şeyin fiyatının enflasyondan az artması demek. Yani dolar yine yükselecek ama yükseliş oranı enflasyonun altında kalacak. Ne kadar altında? Merkez Bankası kur stratejisini açıklamadığı için bilmiyoruz, ama Türkiye’nin borçlanmasına aracılık yapan yabancı bankalar doların yılı 35 civarında bitireceğini öngörüyor. Türkiye’nin yurtdışındaki tahvil ihraçlarına aracılık yapan bankalardan JPMorgan’ın tahmini 35.5 TL, Morgan Stanley’in tahmini ise 36 TL. Bu da TL’nin yıl sonuna kadar yüzde 10’dan biraz fazla değer kaybetmesi anlamına geliyor (Bu bankaların ekonomi yönetimiyle yaptıkları görüşmelerden izlenim almadan bu tahminleri yaptıklarını düşünmek naiflik olur).
Şimdi gelelim dünkü yükselişe ve piyasanın sopasına. Dün ne oldu? Birkaç olay üst üste geldi. Önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dün Türkiye’nin Rusya’nın Nijniy Novgorod kentinde 10-11 Haziran’da yapılacak BRICS ülkeleri dışişleri bakanları toplantısına katılacağını açıkladı. Bu “Türkiye BRICS’e katılıyor” şeklinde algılandı. Bunun sebebi Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un BRICS’e katılmak yönünde Fidan’ın beyanını memnuniyetle karşıladıklarını, Türkiye’nin BRICS’e üye olabileceğini, topluluğun bir sonraki zirvesinde konunun gündeme geleceğini belirtmesiydi. Ben Ankara’nın BRICS’e katılma yönünde nihai bir kararı olduğunu sanmıyorum. Hükümet içinde bunu isteyenler kadar istemeyenler de olduğunu, özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sıcak para yıllar sonra Türkiye’ye dönmeye başlamışken böyle bir adıma karşı çıkacağını, en azından konjonktürün böyle radikal bir karar için elverişli olmadığını söyleyeceğini düşünüyorum. Ama piyasa dün benim gibi düşünmedi ve Türkiye’nin gerçekten BRICS’e katılacağı sonucunu çıkardı ve sıcak para getiren yabancı yatırımcıların bir kısmı bunu kâr realizasyonunun bahanesi yaptı. Çünkü malum, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın 2006’da kurduğu, 2010’da Güney Afrika’nın katılımıyla BRICS adını alan bu örgüt fiiliyatta Batı ittifakının alternatifi, hatta antitezi. Bir anlamda Çin’in süper güce dönüşümüyle yeniden çift kutba ayrılan dünyada karşıt kutbun temsilcisi… Türkiye’nin BRICS’e katılımının elbette ciddi siyasi sonuçları olur. Türkiye’ye sıcak para getiren Batılı fonların bu haberi sevmemesi normal.
Dün piyasa ve sıcak paranın sevmediği tek haber bu değildi. Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üniversite rektörlerini ve Merkez Bankası Başkanı’nı kanun hükmünde kararnamelerle atama yetkisini iptal etmesi (her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bu kararın yanlış anlaşıldığını açıklasa da), CHP lideri Özgür Özel’in “bu gidişin sonunun erken seçim” olduğunu söylemesi ve bu arada Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın borsa ve kripto paralara vergi konacağını duyurması da piyasa psikolojisini bozan gelişmeler arasındaydı.
İşte sıcak para 2018’den itibaren Türkiye’yi terk ettiği için unuttuğumuz “piyasanın sopasını” bunlarla bir anda sırtımızda hissediverdik. Evet, Merkez Bankası’nın rezervleri güçlü, böyle hareketler şu anda vız gelir tırıs gider. Ama Batı’yla yaşanabilecek Rahip Brunson benzeri ciddi bir krizde çok daha büyük sıcak para çıkışları görebiliriz. Böyle bir krizin artık kesinlikle yaşanmayacağını kim söyleyebilir?
Bugünkü yazıyı geçen haftaki piyasanın sopasıyla ilgili yazımın son paragrafını tekrar ederek bitireyim: “Tabii ekonomi ve sıcak paranın Ankara’nın yumuşak karnı haline geldiğini Türkiye’nin düşmanları da görüyordur. Ankara’nın elinin kolunun bağlandığını düşünmeleri önümüzdeki dönemde Türkiye’yi köşeye sıkıştırıcı adımlar atmak konusunda onları cesaretlendirecektir. Bu da piyasanın sopasının dönüşünün kötü sonucu.”