Haftanın kitabı ‘995 km’: Failleri hala meçhul (mu?)
Edebiyatımızda derin izler bırakan Tomris Uyar'ın öyküleri yeniden yayımlanmaya başlandı. Uyar'a Sait Faik Hikaye Armağanı kazandıran 'Yürek Bukağı' öykü kitabı onun hikaye anlayışını çok iyi yansıtır.
1970 sonrası öykücülüğümüzün en önemli isimlerinden Tomris Uyar geride bıraktığı 11 öykü kitabı, çevirileri, anlatıları, ve günlükleriyle olduğu kadar kişiliğiyle ve dik duruşuyla da edebiyatımızda iz bırakmış bir yazardı. Geçenlerde özenli bir edisyonla yeniden baskıya giren kitapları vesilesiyle Tomris Uyar’ı bir kez daha sevgi ve özlemle anıyorum.
15 Mart 1941’de İstanbul’da doğan Tomris Uyar ailesinin ilgisi sayesinde çok iyi bir eğitim aldı; Yeni Kolej İlkokulu’nu bitirdikten sonra High School’a (şimdilerde Nişantaşı Anadolu Lisesi) devam etti, liseyi Arnavutköy Amerikan Koleji’nde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde tamamladı. 60’lı yıllarda, henüz öğrenciyken başlamıştı çevirilerine. Bir yandan da ilk öyküleri üstünde çalışıyordu. Türkiye’nin tanınmış edebiyat dergilerinin hemen hepsinde öykü, deneme ve eleştirileri ile yer alan Tomris Uyar’ın ilk öyküsü 1962, ilk öykü kitabı ‘İpek ve Bakır’ 1971 yılında yayımlandı. Çok sayıda ödüle değer görülen Tomris Uyar dünya edebiyatının önemli ve zor ürünlerinden yaptığı başarılı çevirilerle edebiyatımıza katkıda bulunmuştu. Erken yaşta, ustalık dönemi ürünlerini verdiği yıllarda aramızdan ayrıldı. Tarih 2003’ü gösteriyordu.
Tomris Uyar’ın yazarlığını onu tanımamı sağlayan ‘Yürekte Bukağı’ üzerinden tartışmak istiyorum. İlk baskısı Okar Yayınları tarafından 1979’da yapılan ‘Yürekte Bukağı’ 1980 yılında Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanmıştı.
‘Yürekte Bukağı’ kitabında 10 hikaye yer alıyor. İlkinde ayrılmış iki sevgilinin birlikte geçirdikleri birkaç saat süresince, kadının belleğinden ilişkilerinin tarihini dinliyoruz. Hikayenin anlatıcısı kadın hem bu öğle yemeğinde, hem geçmiştedir; bir yandan yaşadıklarını anımsar, bir yandan birlikteliklerinin bu son anlarında olup bitenleri nakleder okuyucuya. Tomris Uyar karşılıklı konuşmalar ve kadının belleğinden yansıyanlarla yaratır hikayesinin atmosferini – yaşanan anı konuşmalar, susuşlar, duygulanışlar, davranışlarla canlandırır. Tam da anlatıcının ifade ettiği gibi; “karşımdakinin de yüzü kızardı. susuyoruz. Yersiz bir kahkaha, bir bardağın kırılışı, bir cankurtaran düdüğü de bozamaz bu sessizliği. Olaylarla değil imgelerle, iç susuşlarla kuruldu çünkü…”
‘Güneşli Bir Gün’, “iletilmeyen sözcüklerden, küfünden, akan kanlardan, yıllardır dışarı sızdırılmayan işkence çığlıklarından, duvarlardaki aşı boyası yazılardan bir salgı yayılan” bir kentte, 80 öncesi Türkiye’sinin atmosferinde ve çok kısa bir zaman diliminde anlatılır. Hızla geçip giden otobüsün penceresinden jandarmalar arasındaki tutukluyu gören yolcuların yorumları her bir yolcunun toplumsal aidiyetlerine uygun düşüncelere yüklenmiştir.
‘Süt Payı’ adlı öyküde toplumun farklı bir kesimi öne çıkar. “Şavruli”si ile birlikte yaşlanan şoför Kazım efendi, onun yaşadığı mahallenin sütçüsü Sultan, Sultan’ın tembel kocası Abbas, kızları Güler, yoğurtçu Ahmet, artık bu yaşamdan bıkıp kaçan Ömer ağa, bir gecekondu mahallesini, oradaki kanıksanmış ama zorlu hayatı bütün renkleriyle resmederler.
Zaman akışının iç içe geçtiği ‘Ayşe Haklı’ orta sınıftan insanların tekdüzeleşen ve tekdüzeleştikçe yıpranıp tükenen evliliğinin hikayesi. Diğerlerinde olduğu gibi, konu yine önemsiz. Tomris Uyar insan hayatlarının akıp giden günlerle birlikte nasıl değiştiğini, başlangıçlarla sonlar arasındaki uçurumu, değişimin bireyler üzerindeki etkilerini; sonunda birbirlerine karşı duydukları istek, cinsellik ve kıskançlık bile kalmayan insan teklerinin psikolojisini araştırıyor. ‘Akan Sulara’da ise sürüp giden, zaman içinde aşınan, düşüncelerle sözler arasındaki açıklığın giderek arttığı, belki yalnızca güvenlik duygusu ve alışkanlıklar nedeniyle bitemeyen bir başka evlilik var.
Hayatın hızlı bir biçimde değiştiği bir dünyada bu dünyaya ayak uyduramayanların hüznü yansıyor ‘Ilık, Yumuşak Kahverengi Şeyler’ hikayesinde. Bir çocuğun gözünden, dedesi ve Bahriye teyze arasındaki adı hiç konmayan aşka tanık oluyoruz. Birtakım değerler adına kaçırılan ve artık yaşanması mümkün olmayan bir anın her iki ihtiyarda da derin izleri olduğunu doğrudan dile getirmiyor ama çok iyi anlatıyor Tomris Uyar.
Yine geçmişte kalan yaşanmamış bir aşkın varlığını sezdiren ‘Dikkat Kırılacak Eşya’ adlı öyküdeki okul arkadaşlarından biri ayak uydurmuştur zamana; O artık iş adamıdır. Yıllar sonra gerçekleşen karşılaşma anında, Tomris Uyar, kadının sözlerine ve düşüncelerine hiç yer vermez, hikaye bütünüyle adamın kendisiyle hesaplaşması, daha doğrusu bir aklanma çabası olarak kurulur. Kadının sessiz varlığı karşısında adamın bilinçakışı ile sürdürülen savunma makam odasını duruşma salonuna çevirir.
Son iki hikaye birbirlerini tamamlar nitelikte. ‘Uzun Ölüm’ ve ‘Yürekte Bukağı’, Marmara denizindeki adalardan birine atanan banka müdürü Enis Bey’in ada halkı ile kurduğu ilişki ile başlayan değişimin ama hiç değişmeyen yalnızlığının hüzünlü hikayesidir. Fitzgerald, Faulkner, Bachmann ve Lapierre’in metinlerinden alıntılarla kurulan ‘Yürekte Bukağı’ ise Enis Bey’in adasında farklı nedenlerden kaynaklanan bir yalnızlığı yaşayan hikaye anlatıcısının kıstırılmış duygularını aktarır. Anlatıcı -kadın yazar-, “bayağılığın mümkün olduğunu ve bunun kendisine erişebileceğini, hatta şimdiye kadar sık sık kendisine yaklaştığını anlıyor; ama bu kez bayağılık zorla üzerine atılıyor ve boğuyor onu…”
Tomris Uyar kurmaca türler arasında sadece öykü türünde eser vermiştir. Son kitabı ‘Güzel Yazı Defteri’nde öykünün sınırlarını biraz zorlayarak ‘nouvelle’ -uzun öykü ya da kısa roman- türünü denemişse bile bir söyleşisinde bu kitabın öykücülüğünün bütün özelliklerini taşıdığını söyleyecektir.
‘Yürekte Bukağı’daki öyküler de Tomris Uyar’ın hikaye anlayışını çok iyi yansıtır – öncelikle yenilik arayışını. 50 Kuşağı’na yakın olan Tomris Uyar’ın ilk dönem öykülerinde modernizm etkisi görülür ve ‘Yürekte Bukağı’ yazarın modernist öğeleri en iyi kullandığı kitabıdır. İkinci dönemi olarak adlandırabileceğimiz 80 sonrası kitaplarında post-modern anlatım araçlarından da yararlanmıştır. Ancak her iki dönemi birleştiren -‘İkinci Yeni’ şiirinden etkilenen- “soyut, imge yüklü, çağrışım açısından zengin” dil tercihidir.
Her ne kadar dünya edebiyatının klasikleşmiş yazarlarına bağlılığını ifade etmiş olsa bile Tomris Uyar klasik bir hikaye anlatıcısı değildir; olay, mekan, zaman üçlüsünü farklı biçimde harmanlar. Bireyi toplumla ilişkisi içinde ele alırken sıradan, herkesin yaşadığı veya yaşayabileceği olayların ardındaki gerçekliği, bilinçaltında gizlenen duygu ve düşünceleri açığa çıkarır. Böyle bir teşebbüsün başarıya ulaşması elbette anlatım ustalığını, yani hem anlatılan durumun yazınsal olarak canlandırılmasını, hem de canlandırma aracı olan dilin zengin bir kullanımını gerektirir.
Hiçbir hikayede okuyucuyu seçtiği konuyla etkilemeyi düşünmez, tersine konuyu mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Çünkü Uyar’a göre “en yetkin yapıtlar en az malzeme taşıyanlardır; anlatımın düşünceye yaklaştığı, dilin düşünceye yaklaştığı ve onunla kaynaştığı oranda parlak olacaktır alınan sonuç.”
Belli bir konunun öne çıkmayışı yazarın anlatmak istediği bir sorunsal olmadığı anlamına gelmez. Tersine, Tomris Uyar’ın ele aldığım bu kitabında içinde yaşanan toplumsal duruma yöneltilmiş -karamsar- bir eleştiri hemen belli eder kendisini. 1980 dönemini hazırlayan siyasi çatışmaların ortaya çıkardığı bireysel ve toplumsal dönüşümün izlerini barındıran ‘Yürekte Bukağı’daki öykülerde bu dünyanın anlamı, daha çok da yaşantı tarzlarının anlamsızlığı sorgulanmıştır. Toplumsal, zamansal ve siyasal olanın çok açık bir biçimde görünmeyişinin ama varlığını da hep hissettirmesinin altında yatan ‘sihir’, yazarın kişilerin iç dünyalarından ve onların bilinçlerinden yola çıkmasında, çağrışımlarla yapılan sıçramalarda, kişilerin iç dünyalarına iç monologlar ve bilinç akışıyla nüfuz etmesinde aranmalıdır.
Sıradan günlük hayatlardan kesitler biçiminde kurguladığı öykülerinde kişilerin fiziksel özelliklerinden çok gündelik hayatta karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlar karşısındaki tutumları, duyguları ve düşünceleri ön plandadır. Öykülerindeki kişiler ve konutlar çok çeşitlidir ama ilk öyküleri genel olarak evlilik ve kadın üzerinedir.
Yakın dostları Leyla Erbil ve Sevgi Soysal gibi Tomris Uyar da başkaldırısını kadınlık durumu üstünden ifade eder. Toplumun normlarına uymayı reddeden Uyar’ın günlüklerini ‘Bir Uyumsuzun Notları’ alt başlıyla yayınlaması şaşırtıcı değildir. Tomris Uyar’ın uyumsuzluğu “ataerkil toplum yapısı karşısında ezilen, maddi ve manevi sömürülen kadınlardan yana destek çıkması onun kadın duyarlılığıyla yazmasının ötesinde, geleneği reddettiği, kendi değerleriyle kurduğu dünyasında cinsiyetçiliğe karşı bir yaşam tarzına sahip olan özgür bir kadının dünyasından kadınlara seslenerek çıkış yolu sunması”ndan kaynaklanır.
Yazdıkları ve duruşuyla güncelliğini hala koruyan Tomris Uyar edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir yazar. ‘Yürekte Bukağı’ onu tanımak için çok iyi bir örnek…
13 Aralık 2024 - ‘Kilitli Oda Muammaları’: İmkansızı aramak
29 Kasım 2024 - ‘Kuzeyin Derinliklerine Giden Dar Yol’: Geçmişe takılıp kalmak
22 Kasım 2024 - ‘Meyve Hırsızı’: Bir yol masalı
15 Kasım 2024 - ‘Büyük Büyükanne Webster’: Dört devrin ruhu
1 Kasım 2024 - ‘Füg’: Ütopyadan distopyaya Tiananmen Katliamı’nın açtığı yaralar