Sinema tarihinin en büyük oyuncularından biriydi Donald Sutherland. 88 yaşında yaşamını yitirdi. Ölümünü oğlu Kiefer Sutherland duyurdu. Hiçbir performansı Oscar'a aday gösterilmese de unutulmaz filmler bıraktı arkasında...
Biraz iddialı olacak ama sinema tarihinin en iyi aktörlerinden biriydi Donald Sutherland. Korku, kaygı, nefret, tiksinti, güven, sevgi… Beyazperdede canlandırdığı rollerde biz seyircilere her türlü temel insani duyguyu yaşattı Donald Sutherland. Büyüklüğü de buradan geliyor zaten. Oynayarak varoldu sinemada ki onun gibi oyunculuk oktavı bu kadar geniş olan kaç oyuncu oldu ki…
Şimdilerde kaç kişi hatırlar bilemiyorum… Nicolas Roeg’un yönettiği 1973 yapımı ‘Karanlığın Gölgesi / Don’t Look Now’ filmindeki performansını ya da 1976’daki Fellini’nin ‘Kazanova’ filmindeki oyunculuğunu. Ya Bertolucci’nin ‘1900’deki faşist Atilla rolü. Daha nicesi var tabii ki…
Alan J. Pakula’nın ‘Fahişe / Klute’ filmindeki dedektif John Klute, Robert Redford’un yönetmenliğe adım attığı ‘Sıradan İnsanlar / Ordinary People’ filmindeki baba Calvin, ‘Çılgın Savaşçılar / Kelly’s Heroes’ filminde Jack Nicholson’u kıskandıracak kadar çılgın olan tankçı, Robert Altman’ın ‘Cephede Eğlence / M*A*S*H’ filmineki cerrah Hawkeye Pierce, ‘JFK: Kapanmayan Dosya’daki temkinli devlet adamı, suç komedisi ‘Steelyard Blues’daki eski mahkum Jesse… Say say bitmez Donald Sutherland’ın can verdiği karakterin zenginliği…
Dün akşam saatlerinde babasının ölümünü duyuran oyuncu oğlu Kiefer Sutherland dediği gibi “İyi, kötü ya da çirkin hiçbir rolü küçümsemedi. Yaptığı işi seviyordu ve sevdiği işi yapıyordu.”
Belki de kilit cümle buydu: Yaptığı işi seviyor ve sevdiği işi yapıyordu. Bunun için 1960’lardan başlayarak her dönem farklı bir şekilde farklı karakterlerle çıktı karşımıza. Ya da kendini belli bir döneme esir etmedi demek daha doğru olur. Böylece her kuşağın aklında farklı bir persona yaratmayı bildi Donald Sutherland. Kariyerinin sonlarına doğru ‘Açlık Oyunları’ serisinin otoriter kibirli başkanı Snow rolüyle karşımıza çıkmış olması çoğu kişinin onu bu rolüyle hatırlamasının sebebi olabilir ama sinemaseverler için durum epey farklı.
1935’te Kanada’nın New Brunswick kentinde doğan Sutherland, gençlik günlerinde bir radyoda muhabir olarak çalışsa da aslında heykeltıraş olmak isteyen bir gençti. Lakin çok da bu alanda yol alamayacağının farkında olduğu için 22 yaşında 1957’de Londra’ya gitti ve burada Londra Müzik ve Dram Sanat Akademisi’nde eğitim aldı. Ama onu Londra’ya götüren de sinemanın ta kendisiydi.
19’unda Toronto’da sinemada izlediği iki film var ki, biri Federico Fellini’nin ‘Sonsuz Sokaklar / La Strada’, diğeri Stanley Kubrick’in ‘Zafer Yolları / Paths of Glory’, sinemaya sevdalanmasının müsebbibi. ‘Sonsuz Sokaklar’ı izleyince sinemaya aşık olmuştum” diyecekti. Ama ‘Zafer Yolları’ ona sinemanın başka bir yüzünü gösterdi: “O filmden çıktığımda elime taş, çakıl parçası, ne bulursam alıp sokağa fırlatıyordum, hissettiğim adaletsizliğe karşı öfkem o kadar büyüktü ki.”
Onun kuşağı oyunculuğu tutku için yapıyordu. Bunun için oyunculuğu hep tutkulu bir çaba olarak gördü. Ve hiç emekli olmayı düşünmedi. Hep çalıştı ve her rolü adeta son rolü gibi oynadı.
Sonraları Jane Fonda ile ilişkisi nedeniyle “Sola yatkındım” dese de her zaman savaş karşıtı oldu. Vietnam Savaşı sırasında savaş karşıtı gösteriler düzenlemek için turneye bile çıktı. Ama her zaman sürekli kriz ve savaş üreten sistemle çok da barışık olmadığını anlattı. Para kazanmanın her şeyin önüne geçmesinden de rahatsız olduğunu hep söyledi.
Donald Sutherland sinema endüstrisinin yaldızını parlattığı bir oyuncu olmadı. Genellikle çalışarak kendi yaldızını parlattı. 200’e yakın film ve dizide rol alması da biraz bunun göstergesi. Çok fazla seçme şansı yoktu ama eline düşen rolleri de en iyi şekilde canlandırmayı bildi. Bunun için birçok filmde ikincil rollerde kaldı. Lakin o ikinci roller filmlerin ana kolonu oldu çoğu zaman. Son yıllarında daha bilgece rollerde karşımıza çıkan Sutherland için oyunculuktan ancak ölünce emekli olunabilirdi. Ve o dün akşam emekli oldu.
Lakin emekli olurken de yine bir gerçeği ortaya koydu: Oscar’ın anlamsızlığı… Sutherland hiçbir performansıyla Oscar adaylığına değer görülmedi. Ama o sinema tarihinin en iyi oyuncularından biri olarak tarihe geçti. Akademi de zaten durumun farkına varıp 2018’de Onur Oscar’ı takdim etmişti kendisine.
Geçen aralık ayında ülkesi Kanada onun adına bir pul bastırarak onurlandırdı kendisini. Muhtemel bir Oscar’dan daha kıymetliydi kendisi için “Hayatına ve kariyerine dönüp baktığımda, bu pulun en çok gurur duyduğum şey olduğunu söyleyebilirim” demişti. Hatta bu pulu annesinin de görmesini çok istediğini söylemişti.
Pul bir mühürse eğer Donald Sutherland oyunculuğu ile sinemaya mührünü vurdu. Hem de sağlam bir mühür… Annesi göremese de biz gördük.