Yeni OVP’de eski tas eski hamam
Finans dünyasının önemli gazetesinde yayınlanan Türkiye ile ilgili analiz, dezenflasyon politikasına övgülerle dolu. 'Erdoğan'ın U dönüşü ihtimali'ni de gözardı etmeyen analize göre enflasyon yüzde 20'lere, Merkez'in faizi de 20'ye düşebilir.
Ünlü İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times’ta Türkiye ekonomisine ilişkin yeni bir analiz yayımlandı. Ashmore Group’un küresel araştırma başkanı Gustavo Medeiros tarafından kaleme alınan analizde “Türkiye yükselen piyasa yatırımcıları için geri döndü. Ankara’dan ekonomik yönetim konusunda belirgin bir sinyal değişimi oldu” dendi. Analizde son yıllarda yüksek enflasyon ve kırılgan liraya yol açan düşük faiz ve devlet destekli kredi büyümesini merkeze alan heterodoks politikalardan geri dönüldüğü belirtilerek şu görüşlere yer verildi:
Gelişmekte olan piyasa yatırımcıları için Türkiye’den gelen sinyallerde belirgin bir değişiklik oldu. Bir dizi reform, Türkiye’yi yeniden yatırım yapılabilir yerel para birimi varlıklarına sahip ülkeler arasına soktu. Yıllarca düşük faizler ve devlet öncülüğünde kredi büyümesini birleştiren heterodoks politikalar yüksek enflasyona ve çok kırılgan bir liraya yol açmıştı. Sonuç olarak Türk yerel varlıkları gelişmekte olan piyasa yatırımcıları için yapısal bir düşük ağırlık pozisyonu haline geldi. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023’te yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından bu radikal politika duruşu yön değiştirdi. Merkez Bankası yönetimine teknokratların getirilmesi ve Mehmet Şimşek’in maliye bakanı olması, çok ihtiyaç duyulan parasal ve mali ortodoksiye dönüşün başladığı anlamına geliyordu. Lira Mart ve Temmuz 2023 arasında yüzde 38 değer kaybetti. Ardından para birimindeki düşüşü ve Mayıs 2023’te yüzde 75’e ulaşan enflasyonu önleyebilmek için merkez bankası dokuz ay içinde faiz oranlarını yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltti. Kredi koşullarını daha da sıkılaştırmak için makro ihtiyati politikaları buna göre ayarladı.
Enflasyonda keskin bir düşüş yaşandı. Haziran ayında aylık enflasyon bize göre yeni normal olan yüzde 1,6’ya düştü (yıllıklandırıldığında yüzde 21,6’ya denk geliyor). Enflasyonun bu seviyelerde sabitlenmesi Türkiye’deki reel faiz oranını yüzde 20 civarına getirecektir. Oynak olmayan fiyatlar liranın istikrarı için çok önemli olup, yerel halkın dolardan daha fazla çıkışını ve yabancı yatırımcının daha fazla girişini teşvik edecektir. Nitekim TL’nin değer kaybı ve yüksek faiz oranları cari açığı 2023’ün ilk çeyreğindeki GSYH’nin yüzde 5,5’inden bu yılın aynı döneminde yüzde 2,8’e düşürdü ve turizm gelirleri de yaz boyunca daha fazla destek sağlayacak. Merkez Bankası’nın sıkılaştırmasının yanı sıra maliye bakanı da mali konsolidasyon için bastırıyor. Bu amaçla 2023 yılında kamu hizmetlerinin fiyatları ve tüketim vergileri artırıldı, bu da liradaki değer kaybıyla birlikte kısa vadede enflasyon sorununu daha da kötüleştirdi.
Ancak yeni vergi önlemleri, enflasyonist olmayan doğrudan vergilere odaklanıyor. Bütçe açığının azaltılması, önümüzdeki yıllarda memur maaşlarının dondurulması gibi bazı sert tedbirleri de içerecek. Geçmişteki birçok yanlış başlangıçtan sonra, Erdoğan’ın bu ortodoks politikalardan ‘U dönüşü’ yapıp yapmayacağı sorusu hala cevapsız. Ancak bu kez reformlar sağlam temellere dayanıyor gibi görünüyor. Bize göre Erdoğan, liranın istikrarının artık popülaritesiyle ilişkili olduğunu anlıyor. Daha önceki alışılmışın dışındaki duruşuna rağmen, Cumhurbaşkanı ortodoksluğun GSYİH üzerindeki olumlu etkisine yabancı değil. Erdoğan’ın iktidardaki ilk on yılında, 2012’ye kadar, mantıklı para ve maliye politikası yabancı yatırımlarda büyük bir artışta etkili oldu.
O dönemde ekonomi reel olarak yüzde 64 oranında büyüdü ve kişi başı GSYH yüzde 43 oranında arttı. Bu geçmiş, ileriye dönük yol için ipuçları sunabilir. 2002-12 büyüme şöleni, 1999 yılında IMF öncülüğünde gerçekleştirilen reformlar sonrasında Türk ekonomisinde meydana gelen yapısal değişikliklerin ardından gerçekleşti Reformlar başlangıçta başarılı olmuş ve iyi bir kazanç fırsatı yaratmıştı. Ancak dotcom balonu sırasında gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışları yerel siyasi istikrarsızlıklarla birleşince, reformların tam olarak uygulanacağına dair güveni azaltmıştı.
Asıl dönüm noktası 2001 yılının sonunda Türkiye’nin IMF programına sıkı sıkıya sarılmasının yatırımcı güvenini artırmasının ardından yaşandı. Bu dotcom balonunun sönmesiyle aynı zamana denk geldi ve sermayeyi ABD’den uzaklaştırarak Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan piyasalara yöneltti.
Daha da önemlisi Türkiye’nin bugünkü makroekonomik sorunları 1999 yılına göre çok daha az ciddi. O dönemde ülkenin bütçe açığı GSYH’nin yüzde 12’sine ulaşmış ve para birimindeki değer kaybı büyük bir kısa vadeli dolar borcu stokuyla birleşmişti. Bugün ise Şimşek’in aldığı tedbirler bütçe açığını daha yönetilebilir bir seviyeden konsolide etmeyi amaçlıyor ve kamu borcunun çoğu da TL cinsinden.
Doğru yol Erdoğan’ın yabancı yatırımcıları Türkiye’nin yeniden cazip bir yatırım fırsatı olduğuna ikna etmesini gerektiriyor. AB ile ilişkileri normalleştirmek için adımlar atmak, hukukun üstünlüğünü hayata geçirmek ve kurumları güçlendirmek buna yardımcı olacaktır. Son dönemde Türkiye, Merkez Bankası’ndaki mevduatlarını artıran ve başka destek kaynakları sağlayan Körfez’deki yatırımcılarla bağlarını güçlendirdi. Şimdilik reformların uzun vadeli yapısal büyümeye yol açıp açmayacağını söylemek için çok erken. Ancak işaretler olumlu ve Ashmore (Türkiye ekonomisi konusunda uzman İngiliz ekonomist Tim Ashmore) gibi gelişmekte olan piyasa yatırımcıları için geri dönmek güzel.