MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı, YetGen (Yetkin Gençler) programının kurucusu Prof. Dr. Erhan Erkut'un üniversite tercihi yapacaklara söyleyeceği birkaç söz var.
Puanım istediğim gibi gelmedi, çalışıp tekrar sınava mı gireyim, mevcut puanımın tuttuğu bir üniversiteye kayıt mı yaptırayım?
Tercih yaparken bölümü mü üniversiteyi mi dikkate alayım?
Hâlâ ne istediğimi bilmiyorum, sahi ne okuyayım?
17 Temmuz’da üniversite puanları açıklanan öğrenciler 25 Temmuz – 2 Ağustos arası tercihini yapacak. Önlerinde verilmesi gereken önemli bir karar, akıllarında onlarca soru var.
Hepimiz özellikle de hayat tecrübesinin sınırlı olduğu gençlik yıllarında aldığımız kararlarla ilgili bir yanılsama yaşıyoruz. Bir kararın her şeyi baştan aşağı değiştireceğini, “yanlış” kararın hayatı mahvedeceğini, “doğru” kararın cennet bahçesine çevireceğini sanıyoruz. Kime göre doğru, neye göre yanlış gibi konular bir yana, hangi kararı verirsek verelim hayat ne mahvoluyor ne de cennet bahçesine dönüyor. Oranları biraz değişse de; her hayatta iniş ve yokuş, neşe ve üzüntü, başarı ve başarısızlık oluyor.
Ama şimdi genç arkadaşımın bu “hayat dersi”ni dinleyecek hali yok, önce tercihini yapacak.
Üniversite, eğitim-öğretim, meslek seçimi gibi konularda benim dönüp baktığım en güvenilir isimlerden biri Prof. Dr. Erhan Erkut. Bilkent’te dekan, Özyeğin Üniversitesi’nde kurucu rektör, MEF Üniversitesi’nde rektör yardımcısı, yeni dünyada gençlere ihtiyacı olan yetkinlikleri kazandırmak üzere çalışan eğitim programı YetGen’in (Yetkin Gençler) kurucusu bugüne kadar yaptığı işlerden bazıları.
Erhan Erkut’a genel sorular sordum, daha spesifik durumlar için @ErhanErkut hesabını takip edebilirsiniz. Hocaya çok çeşitli şekillerde ulaşmak mümkün. Mesela birini hemen söyleyeyim. Kurucusu olduğu YetGen ekibindeki gençlerden bazıları tercihdanismanim.com diye bir ChatBot hazırlamış, Erhan Erkut’un yazdığı kitaplar, blog yazıları, canlı yayınlar vs. ile eğitmiş. Sorularınızı Erkut değil ama onun gibi “düşünen” bir sohbet botu cevaplayacak. Henüz başlangıç aşamasında ve aksayan yönleri var ama iyi bir deneme olduğu kesin.
Gelelim tercihlere… İşin özünü anlatan kısa soru cevaplarla gidelim…
Puanım istediğim gibi gelmedi. Çalışıp seneye tekrar mı gireyim, aklıma yatan bir üniversiteye mi başlayayım?
Bazı öğrencilerin çok spesifik ve kesin istekleri oluyor. İlle de o okulda, ille de o bölümde okuyacağım gibi. Onlara bir şey diyemem ama böyle bir durum yoksa bir üniversiteye kayıt yaptırıp başlasınlar.
Neden?
Çünkü ne okuduğun, nerede okuduğun çok önemli değil. Seni geliştirecek olan okul ya da bölüm değil, sensin. Gençler üniversiteyi anlamıyor o yüzden de abartıyor. Üniversitelerin kapasitesini olduğundan yüksek zannediyorlar ve hayatlarına sihirli bir dokunuş yapacağını, onları hayallerine ulaştıracağını sanıyorlar. Üniversiteye gelince de “Bu muymuş” diyorlar. Üniversite dediğin sana ortaya karışık temel atan bir kurum.
Üniversite uzmanlık kazandıran, işlevi bu olmasa bile bir meslek edinmemizi sağlayan bir kurum değil mi?
Tam tersine meslek edinmek ve bir alanda uzmanlaşmak için gitgide önemsizleşiyor. Bugünün dünyasında bilgi edinmenin, uzmanlık kazanmanın çok daha çeşitli yolları var artık.
Son yıllarda tartışılan bir konu da bu: Üniversite okumak gereksiz mi, diploma sahibi olmak önemsizleşiyor mu?
Üniversite okumak gerekli değil ama sosyalleşme, olgunlaşma ve entelektüel derinlik kazanmak için çok faydalı. Lise eğitimi çocukları olgunlaştırmıyor, toplum yaşamına hazırlamıyor. Üniversite gence ilişkilerini yönetmesini öğretiyor. Lise sistemini yeniden kurgulasak daha da gereksizleşebilir. Ama şu anki lise eğitimi müfredatı aktarmaya odaklı olduğu için üniversite birçokları için faydalı. Ama mesela Robert Koleji bitirmişsen ya da bir IB programından mezunsan üniversite genellikle hayal kırıklığı senin için.
Tercih yaparken bölüme mi odaklanayım üniversiteye mi?
Bence kesinlikle üniversiteye. Çünkü üniversitede önemli olan deneyimidir. Öğrenciye değer veren, sosyal sermayesini sunan, kendini geliştirmesine izin veren bir üniversitede bölümler genellikle iyi olur zaten. Kötü üniversitede de iyi bölüm pek barınamaz.
Öğrenci kararsız. Ne yapacak rastgele bir şeyler yazıp ne tutarsa mı diyecek?
Öyle yapsa da inanın bir zararı olmaz. Gençler üniversite tercihinin hayatlarının geri kalanını belirleyecek kadar önemli bir tercih olduğunu düşünüyor. Bu da büyük bir baskı oluşturuyor. Halbuki bu tercih hayatlarındaki onlarca, yüzlerce, binlerce tercihten sadece biri, üstelik de sandıkları kadar önemli bir değil. Kariyerinizi bugün seçtiğiniz bölüm belirlemeyecek, sizin üniversite boyunca, hatta iş hayatı sırasında haybenizi nelerle nasıl doldurduğunuz belirleyecek. Kararsızsanız size bölümler arasında geçiş yapma imkanı sunan bir üniversiteyi seçin, çok değişik dersler alın ve ilginizi keşfetmeye çalışın. İlginizi oturup düşünerek değil, deneyip yanılarak keşfedebilirsiniz. O yüzden zaten çok önemli olmayan bir bölüm için tekrar tekrar sınava girmeyin diyorum.
Meslek seçimi de hiç kolay değil. Hele mesleklerin tanımının ve doğasının hızla değiştiği bugünlerde.
Bunu daha önce de söylemiştim. Artık geleceğin meslekleri değil, geleceğin meseleleri var. Bu meselelere çözüm bulanlar kazanacak. Girişimciliğin özünde de bu vardır. Bir sorunu çözersiniz, bir eksiği giderirsiniz. Dolayısıyla meslek değil değil sorunlara ve onları çözmeye odaklanmalı. Bir sorunun çözümüne hukukçu olarak da katkıda bulunabilirsiniz, mühendis olarak da, felsefeci olarak da.
Peki geleceğin meseleleri ne?
Hemen aklıma gelen, yaşlanma, ruh sağlığı sorunları, yetişkin eğitimi.. Tabii ki iklim krizi.
Bir de yapay zekanın meslekleri nasıl etkileyeceği konusu var.
Yapay zeka çok az sayıda mesleği ortadan kaldıracak ama her mesleğin içindeki bazı görevleri yüzde 20-70 oranında devralacak. Böylece biz de mesleklerimizi daha iyi biçimde icra edeceğiz. O meslekte istihdam kaybı olacak ama sen yapay zekaya kaybetmeyeceksin, yapay zekayı iyi kullanan meslektaşına kaybedeceksin. Panikleyecek bir şey yok. gelecek yapay zekayı kullanarak işini daha iyi yapacak olanların. Mesela tercihdanismanim.com yapay zekayla çalışan bir sohbet botu. Bütün söylediklerini benim yazdığım kitaplardan, yaptığım konuşmalardan öğrendikleriyle oluşturuyor. Ben olmasam o da olmayacak ama o olunca ben daha çok insana ulaşacağım.
Son olarak özel üniversite fiyatlarına de değinsek… Üniversiteler de aileler de önünü göremiyor.
Bugün yıllık 30 bin dolar isteyen özel üniversiteler var, bunlar zenginler kulübü olmaya karar vermiş. Türkiye’de bu parayı verecek 3-4 bin çocuk bulmak çok kolay. Veren varsa neden almayalım diyen üniversiteyi de anlıyorum. Onlar da burssuzlardan para alıp bursluları finanse ediyor. Halbuki bir vakıf üniversitesi öğrenciden maliyetin üstünde para almamalı, burslu öğrencilerin maliyetini de vakıf karşılamalı. Ama öyle güçlü vakıflar yok üniversitelerin arkasında. Bugün üniversite çağında çocuğum olsa yılda 30 bin dolar asla vermem. Almanya’da yıllık 10 bin euroya işletme okuyabileceğiniz özel okullar var. Bir miktar da burs alsanız daha da düşecek fiyat. Bizdeki üniversitelerin maliyet tarafına bakması lazım, ciddi israf söz konusu olmalı. Bir de birçok aile çocuklarına çevre satın alıyor ve eşini de oradan bulursa iyi olur diye düşünüyor. Bunu da eleştiremem, bakalım ne olacak göreceğiz.
Devlet üniversitelerini de eskisi gibi gönül rahatlığıyla yazamıyor gençler, Boğaziçi’ne olanlar malum.
Doğru ama biz eskiden İTÜ, ODTÜ, BÜ diye sayardık iyi devlet okullarını, şimdi başka iyi üniversiteler çıkıyor. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Abdullah Gül Üniversitesi gibi yüzde 70’ini devletin yüzde 30’unu vakıf desteklediği devlet üniversiteleri, Anadolu Üniversitesi, Yıldız Teknik… Eski ezberlerin dışına çıkmakta fayda var.
8 Aralık 2024 - 2024 onun yılı oldu: İlkay Nişancı’dan iki film birden
1 Aralık 2024 - Gri boşanma: Bu ikinci bahardır ey ömrüm, neşe ve huzur içinde geç
18 Kasım 2024 - Muazzez İlmiye Çığ’dan dört hayat dersi
7 Kasım 2024 - Brandweek’te ilk gün: Ekrem İmamoğlu çerçeveyi çizdi, Daron Acemoğlu içini doldurdu