Katar ip üstünde yürüyor: İsrail esir takasında Mısır’dan arabuluculuk yapmasını istemiş
Gazze'de 10 aydır devam eden savaşın Lübnan'a sıçrama ihtimali hiç olmadığı kadar yüksek. Yedek askerlerden bazıları savaşın rehineleri kurtarmaya yetmediğinden ve bazı askerlerin yıkıcı davranışlarından rahatsız; Gazze'ye dönmek istemiyorlar.
İşgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şems kasabası vurulduktan sonra İsrail, Lübnan Hizbullahı’na işaret etti. Hizbullah her ne kadar olayla ilgisi olmadığını söylese de İsrail’i inandıramadı. Saldırı sırasında ABD’de olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’nden vur iznini aldığı iddia edildi. Peki normalde sivil bir hayat yaşayan ancak savaş halinde orduya destek vermesi gereken yedek askerler bu savaş hali hakkında ne düşünüyor?
İngiliz gazetesi The Guardian’dan Ruth Michaelson ve Quique Kierszenbaum’un haberine göre askeri sağlık görevlisi Yuval Green’i yedek askerliği bırakmaya karar vermeye iten şey, ev yakma emrinin verilmesiydi. Green bu yılın başlarında paraşütçü birliğiyle Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’ta 50 gün geçirmişti. İsrail’in Hamas’tan gelen savaşı bitirme ve rehineleri serbest bırakma taleplerini kabul etmediğini duyduğunda neden Gazze’de olduklarını sorgulamaya başladıklarını söylüyor.
Green yeniden Gazze’ye gitmeye çağrılırsa geri dönmeyeceğini söyleyen İsrailli üç yedek askerden biri. Green de, Tel Vardi ve Michael Ofer Ziv de savaş öncesinde İsrail ordusundaki zorunlu askerlik hizmetlerini yerine getirmişti. Hamas’ın 7 Ekim’deki sürpriz saldırısından sonra İsrail savaş ilan edince üçü de yeniden orduya çağrılmıştı.
Ancak diğer askerlerin şiddete meyilli tavırlarının Gazze’deki şiddet döngüsünü körüklemesi Green’i daha da umutsuzluğa sürüklemiş. Gazze’de kalma sebebini de zorunlu askerlik yaptığı dönem tanıdığı birliğindeki askerlerle ilgilenme sorumluluğu hissetmesiyle açıklıyor. Bu arkadaşlarının 7 Ekim’de Hamas’ın İsraillilerin yaşadığı kasabalara saldırmasından dolayı öfke duyduğunu da sözlerine ekliyor. Ancak Gazze’de tanık olduklarını da şöyle anlatıyor:
“Askerlerin duvarlara bir şeyler yazdığını ve evlerden sürekli bir şeyler çaldığını gördüm. Evlere genelde silah arama bahanesiyle giriyorlar ama evlerine döndüklerinde yakınlarına hediye edecekleri eşyalar aramak daha çok hoşlarına gidiyor. Özellikle üstünde Arapça şeyler yazan kolyelere bayağı takıntılılar.”
Bu yılın başlarında birlik komutanının girdikleri evi yakmak için emir verdiğini duyduğunda bu talimatı sorgulayan Green aldığı cevaptan memnun kalmadığını söyleyerek “‘Eğer tüm bunları sebepsiz yere yapıyorsak ben yokum’ dedim. Ertesi gün de istifamı verdim” dedi.
7 Ekim’den beri devam eden savaş, İsrail devletinin kurulduğu 1948’den bu yana iki taraf arasındaki en uzun savaş oldu. Bu süreçte Gazze’de 39 binden fazla Filistinli öldü, binlercesi enkaz altında kaldı, 90 bini aşkın insan yaralandı ve iki milyonu aşkın Filistinli güvenli yer arayışıyla sürekli yer değiştirmek zorunda kaldı. Gözlemcilerin en büyük endişesiyse savaş ateşinin Lübnan’a sıçrama ihtimali.
The Guardian’ın konuştuğu üç yedek askerden ikisi, savaşa Lübnan da dahil olursa kendilerini orduya dönmek zorunda hissedebileceklerini söylüyor. Ama her üçünün de kararlı olduğu konu bir daha Gazze’ye dönmemek. Green gibi savaşın yürütülme şeklinden rahatsız olan da var, hükümetin rehine anlaşmasını kabul etmekteki isteksizliğinden rahatsız olan da. Ne var ki bu üç yedek asker, azınlığı temsil ediyor. Çünkü İsrail’de askere gitmeyi reddetmek genelde yasadışı bir hareket olarak kabul ediliyor.
Her şeye rağmen geçen ay 41 yedek asker, Gazze’nin güneyindeki Refah’ın işgaline daha fazla dahil olamayacaklarını açıklayan bir mektup yayınladı. Mektupta “Savaşa dahil olduğumuz altı aylık süre bize gösterdi ki rehineleri eve getirmek için askeri operasyonlar tek başına yeterli değil. Boşa geçen her gün rehinelerin ve Gazze’deki askerlerin hayatını tehlikeye atıyor. Üstelik mevcut durumun Gazze ve kuzey sınırında yaşayan İsraillilerin güvenliğinin sağlandığı da söylenemez” diye yazıyordu.
İsrail ordusundan bir sözcü, rehineler konusunda aynı fikirde değil. Perşembe günkü açıklamada “İsrail ordusunun Hamas üstündeki askeri baskısı, dün ordunun 98. Tümeni’nin beş cesedi daha bulması örneğinde olduğu gibi birçok rehinenin evine dönmesini sağladı. Ordu askerlerin görevlerine atanmasıyla ilgili konularda yasalara uygun hareket eder. Görevini yerine getirmeyi reddedenler koşullar dikkate alınarak değerlendirilir” dendi. Benzer bir açıklama Netanyahu’dan da geldi, Gazze’de “mutlak zafer” kazanma sözü verdi. İsrail için mutlak zafer, Hamas’ın tamamen yok edilmesinden geçiyor.
Askerliğe döndüğünden beri İsrail’in kuzeyinde yedek tank operatörlerini eğiten Tel Vardi aslında vatandaşlık bilgisi öğretmeni. “Aklı başında herkes askeri operasyonların rehineleri geri getirmeye yardımcı olmadığını görebilir diyen Vardi, “Rehineleri geri getirememek hem bizim tarafımızda hem de Filistin tarafında daha fazla ölüme neden oluyor. Bu askeri operasyonu artık savunamıyorum. Bunları yapan bir ordunun parçası olmak istemiyorum” diye devam ediyor sözlerine.
Askeri operasyonların kimi zaman rehineleri tehlikeye attığını, ordunun bazı rehineleri yanlışlıkla öldürdüğünü de hatırlatıyor Vardi. Geçen aralık ayında İsrail güçleri, beyaz bayrak sallayarak askerlere yaklaşan üç rehineyi öldürmüştü. Üstelik rehineler üstlerinde silah olmadığını göstermek için tişört de giymiyordu.
“Böyle olacağı belliydi” diyen yedef asker Michael Ofer Ziv, o olaydan sonra askerlik görevini tamamlar tamamlamaz bir daha Gazze’ye dönmek istemediğini söyledi. Yaşanan “kaza”nın genel bir önem eksikliğine işaret ettiğini söyleyen Ziv, bu tür hataların olabileceği mevcut sistemden endişe duyduğunu anlatıyor.
Operasyon subayı olarak görev yapan Ziv, saatlerce dron görüntülerini izlediğini söylüyor. Bu da Filistinlilerin günlük yaşamlarını, sokak köpeklerinin ve arabaların bombalanmış sokaklardan geçişini görmek anlamına geliyor. “Aniden bir binanın havaya uçtuğunu, bir saat boyunca izlediğiniz bir arabanın birdenbire dumanların arasında kaybolduğunu görüyorsunuz” diye anlatan Ziv, “Bazıları bunu izlemekten keyif alıyordu çünkü bu, Gazze’yi yok ettiğimiz anlamına geliyordu” diyor.
Daha sonra Gazze’ye giren Ziv’in buradaki görevi, Filistinlilerin hareketlerini takip etmek ve hava saldırıları için izin istemekti. “Neredeyse hep vurmak için onay alırdık” diyen Ziv, hava kuvvetlerinden aldıkları onay sürecinin “genelde bürokrasiden ibaret olduğunu” da sözlerine ekliyor ve savaş sırasında kurallara uyma konusunda birtakım eksiklikler olduğuna dikkat çekiyor.
Bir ordu sözcüsüyse “Ordu askerlere kurallara göre nasıl hareket etmeleri konusunda detaylı bir eğitim veriyor. Ayrıca her askeri operasyondan önce askerler kurallar konusunda ayrıntılı bir brifing alıyor. Kurallara uyulmadığı yönündeki iddialar tamamen asılsızdır” diye konuştu.
Kısa süre önce orduya yeniden çağrıldığını ancak askerliğe dönmeme kararını komutanına ilettiğini söyleyen Ziv sözlerini şöyle bitiriyor: “7 Ekim’den sonra orduya döndüm çünkü belki bir fırsat yaratılır da bize faydası olacak şekilde kullanılır diye düşündüm. Ama hükümete ve yapmaya çalıştığı şeylere güvenmediğim için artık bunun bir parçası olmak istemiyorum. Kuzeyde bir şeyler olursa dönme ihtimalim var. Ama nasıl bir şeyle karşılaşacağımızı da az buçuk biliyorum. Gazze’de yaptıklarımızı biliyorum, Lübnan’da daha farklı davranacağımızı gösteren hiçbir neden yok.”