Beklenti düzelmedikçe faizde artış ihtiyacı büyüyor
Japonya'da düşük faizle Yen borçlanıp, sonra bunu TL'ye çevirip yüksek faizden yararlanmak için Türkiye’ye getirmenin adına 'carry trade' deniyor. Bu yolla giren ve Japon ev kadınlarıyla özdeşleşen para miktarı 20,3 milyar doları buldu.
Küresel piyasalarda haftanın ilk gününde Uzakdoğu’da başlayan çalkantı Türkiye’nin ekonomi jargonuna 2000’li yılların başında Japonya’nın para birimi olan yen ile borçlanıp TL mevduat yaptığı öne sürülen Japon ev kadınlarıyla giren ‘carry trade’ ile ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Ekonomi gazetesinden Şebnem Turhan’ın haberine göre bankacılık sektörü uzmanları 1 Nisan’dan 26 Temmuz haftasının sonuna kadar carry trade kapsamında Türkiye’ye 20.3 milyar dolar seviyesinde kaynak girişi olduğunu hesaplıyor. Merkez Bankası da aynı dönemde uyguladığı yüksek faiz politikası sayesinde net uluslararası rezervlerini 90.1 milyar dolar arttırmayı başardı.
Carry trade yani faizin düşük olduğu yerde yatırımcının ucuza kredi kullanıp daha yüksek faiz veren ülkede mevduata bağlaması özellikle düşük faizlerin bulunduğu ülkelerde yatırımcıların tercihleri arasında.
Japonya’da uzun yıllardır faizler çok düşük seviyede o yüzden ‘carry trade’ ile en çok anılan ülke burası. Ama Japonya Merkez Bankası’nın geçen ay sonu yaptığı sürpriz faiz artışı sonrasında küresel çapta carry trade pozisyonları çözülmeye başlamış ve Japon Yeni’ne dönüş hızlanmıştı. Haftanın ilk gününde küresel piyasalardaki çalkantı sırasında da tüm dünyada carry trade pozisyonlarında çözülme hızlandı.
Özellikle döviz kurlarındaki parite değişimleri carry trade pozisyonlarını yakından ilgilendiriyor. Döviz kurlarındaki sert hareketler carry trade için en büyük risk. Kur hızlı yükselirse zarar etmeleri büyük ihtimal. Ancak Türkiye’de şu ana kadar döviz kurlarında geçmiş yıllardaki gibi ekstrem bir hareket gözlenmedi.
Kurlardaki sakin seyir ve yüksek faiz Türkiye’yi carry trade ile kaynak çekmede avantajlı duruma getiriliyor. Özellikle yerel seçimlerin sonrasında kurun da görece istikrar kazanması bu tarz girişlerin de hızlanmasına neden oldu. Aynı dönemde Merkez Bankası da rezervlerini güçlendirmeye devam etti.
Bankacıların yaptığı hesaplamalara göre 1 Nisan – 26 Temmuz arasında TL carry trade pozisyonu değişimi 20.3 milyar dolara yükseldi. 26 Temmuz haftasında Merkez Bankası’nın toplam brüt altın ve döviz rezervli Suudi Arabistan ile yapılan 5 milyar dolarlık döviz depo işleminin sona ermesinin ana etkisiyle 6 milyar dolar düşerek 148 milyar dolara gerilemişti.
Bankacılar 2 Ağustos ile biten hafta itibariyle Merkez Bankası toplam rezervlerinin haftalık 2.3 milyar dolar artışla 150.3 milyar dolara yükseldiğini hesapladı. Depo hesabının etkisi geçen haftayla birlikte yerini yeniden yükselişe bıraktı.
26 Temmuz ile biten haftada swaplar düşülmüş net uluslararası rezervler 1.5 milyar dolar artarak 24.4 milyar dolara yükseldi. 26 Temmuz ile biten hafta itibariyle Merkez Bankası net uluslararası rezervlerini yerel seçimler sonrası 26 Temmuz’a kadar 90.1 milyar dolar arttırmış durumda. Ayrıntılarına bakıldığında 20.3 milyar doların carry trade kaynaklı olduğu görülüyor.
Bankacılık sektörü kaynakları Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele kapsamında ana enstrümanlarından birinin TL’nin reel olarak değerlenmesi olduğunu belirterek bu nedenle hem faizlerin yüksek kalacağını hem de Merkez Bankası’nın gerektiğinde güçlenen rezervlerinden piyasaya döviz arz ederek döviz kurunda yükselişleri sınırlayabileceğini tahmin ediyor.
Yabancıların devlet tahvillerine bu dönemde girişi 11.1 milyar dolar. Hisseden çıkışı ise 1.4 milyar dolar seviyesinde. Yurtiçi yerleşik bireylerin döviz mevduatı aynı dönemde 10.9 milyar dolar azalırken, şirketlerin döviz mevduatı 8.4 milyar dolar geriledi. Altın mevduatlarında da düşüş 2 milyar dolar seviyesinde. Dikkat çeken bir nokta ise 1 Nisan -26 Temmuz döneminde kur korumalı mevduatın da 14.8 milyar dolar azalması oldu. Kamunun Merkez Bankası’ndaki döviz mevduatları ise 1.6 milyar dolar düştü.
Geçen hafta da swap hariç net rezervlerde iyileşme devam etti. Bankacıları 2 Ağustos ile biten haftada swap hariç net rezervin 3.6 milyar dolar artışla 28 milyar dolar olduğunu hesapladı. QNB Finansbank ekonomistlerinin yaptığı hesaplamaya göre net rezerv içinde değerlendirilen yurtiçi bankalarla yapılan swap hacminin 2 Ağustos haftasında 0.1 milyar dolar azalması net rezervi olumsuz etkiledi. Altın fiyatlarının yükselmesi de net rezervde 1.7 milyar dolarlık artışa yol açtı. Kamunun döviz mevduatında ise incelenen hafta içerisinde önemli bir değişiklik olmamıştır. Sonuç itibariyle, bu sayılan işlemler net rezervin geçen hafta 1.6 milyar dolar yükselmesine yol açtı. Bu da, bunun dışında kalan işlemlerle (ihracat döviz alımları, reeskont kredi ödemeleri, kamu kurumlarına ve piyasaya döviz satışları, yurtdışı bankalarla depo/swap işlemleri vs.) nette 2 milyar dolar döviz girişi olduğu anlamına geliyor. Mart sonundan beri Merkez Bankası’nın toplam döviz alışı 89.9 milyar dolar, sene başından beri de 57.3 milyar dolar düzeyinde oldu.
Varlık yönetim şirketi Amundi’nin Gelişen Piyasalar Sabit Gelirler Eş Başkanı Strigo Türkiye’de tahvil tarafında özellikle Türk lirası ve daha kısa vadeli Türk yerel tahvillerinin cazip konumda olduğunu, getiri eğrisinin büyük ölçüde tersine döndüğünü anlattı. AA’ya verdiği röportajda kısa vadeli pozisyonların yatırımcılar için önemli bir getiri sağladığını ancak uzun vadeli getiri eğrisinin de önemli ölçüde iyileştiğini belirten Strigo, “Bu taraftaki yatırımlarımızda daha fazla yükselişe geçebilmemiz için enflasyonun önemli ölçüde düşeceğine ilişkin işaretler görmek istiyoruz. Enflasyon şu anda beklentilerden daha fazla düştü. Enflasyonun gerilemesiyle birlikte, uzun vadeli getiri eğrisinin biraz daha cazip hale gelip gelmeyeceğini görmemiz gerekecek. Şu anda bizim Türk varlıklarına yatırımda görüşümüz daha çok orta vadede. TL başta olmak üzere Türk varlıklarının cazip olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.
Strigo gelecek birkaç ay boyunca bu pozisyonlarını korumayı planladıklarını ifade ederek şunları söyledi: “Finansal getirinin cazip olması 6 ila 12 ay arasında daha orta vadeli bir bakış açısına sahip olmamızı sağlıyor. TL yatırımlarımızı yaptığımızda da aklımızda bu vade vardı ve görüşümüz değişmedi. Daha olumlu makroekonomik veriler görürsek, aynı vadelerde Türk varlıklarına yatırımlarımızı gerçekten artırabiliriz. Öte yandan, eğer bir yıllık tahvil aldıysak bu bir yıl sonra Türkiye’den tamamen çıkacağımız anlamına gelmiyor çünkü muhtemelen bir başka bir yıllık tahvil alabiliriz. Bu bir enstrüman seçimi ve bizim şu an için bunlara bakışımız orta vadeli. Bu da yatırımlarımızın bir süre daha ülkede kalacağı anlamına gelir. Bunun artması ve yatırım süremiz, şu anda çok memnun olduğumuz piyasa dostu makroekonomik politikaların devamına bağlı olacak.”