Genç kızların erkek dünyasına isyanı ‘brat’ yılın kelimesi de oldu
Her yerde neon yeşili ve üzerinde bazı yazılar görüp ne olduğunu anlamaya mı çalışıyorsunuz? Yalnız değilsiniz, herkes "brat" denilen bu yeni akımı anlamanın peşinde. Biz de kaçırmadık, hem brat nedir dedik hem de konuyu yine kitaplara getirdik.
Her şey Haziran ayında İngiliz şarkıcı Charli XCX’in altıncı stüdyo albümü ‘Brat’i yayımlamasıyla başladı. O andan sonra tüm dünyanın neon yeşiline boyanacağından habersizdik.
Ve böylece 2024 yazı bazılarımız için ‘Brat yazı’ oldu.
“Brat ne, ilk defa duyuyorum”, “Gözüm her yerde neon yeşili görüyor, neden acaba?” sorularınız varsa sizi yeni bir akımla tanıştıralım. Brat, Amerikan argosunda şımarık veya çocuk gibi davranan kızlar için kullanılıyor, erkekler için değil.
Fakat dijital çağda her an her şey olabilir, anlamlar bir anda değişebilir. Charli XCX’in albümünden sonra hayranları albüm kapağındaki yeşil rengi her yere taşıdı. Neon yeşili her şey üzerine olabilecek en basit şeyi yazılarak paylaşıldı. Akım o kadar büyüdü ki ABD seçimlerinin sürpriz adayı Kamala Harris’in seçim kampanyası bile bu trendden nasibini aldı. Şarkıcı brat kelimesini kaygısız ve cesur anlamına gelen bir iltifat olarak görüyormuş. Yukarıda bahsettiğimiz anlamındaki tüm olumsuzlukları reddediyor. Şarkıcı hayranlarına kimi zaman umarsız kimi zaman gamsız bazen de kaygısız olun, yeter ki istediğiniz gibi olun diyor. Bir zamanlar megastarımızın dediği gibi “Başkası olma kendin ol.”
Şarkıcı tüm dünyaya armağan ettiği ‘brat ruhunu’ ise şu sözlerle tanımlıyor:
“Bir paket sigara, Bic marka bir çakmak ve sutyensiz giyilen askılı beyaz bir üst gibi.”
“Biraz dağınık, parti yapmayı seven ve bazen aptalca şeyler söyleyen, kendini iyi hisseden ama sonra belki bir çöküş yaşayan, ardından yine partileyen, dürüst, açık sözlü, biraz dengesiz, aptalca şeyler yapan biri misin? O zaman sen de brat’sin.”
Siz brat misiniz ya da olmak ister misiniz bilemeyiz ama konuyu evirip çevirip kitaplara getirebiliriz. Bazıları konusuyla bazıları yarattığı atmosferle brat ruhuna uygun kitapları düşündük. Herkesin brat ruhu kendine, buyurun bizim ilham verme niyetindeki listemize.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Fransız yazar Annie Ernaux’nun alametifarikası kendi yolculuğundan yola çıksa da daima başka kadınların hikayelerine de açılan kapılar açarak duygu birliği yaratması. Mottosu, ikinci dalga feminizmin kült sloganı “Kişisel olan politiktir” olan yazar, deneyimlerini toplumsal tarihle birleştirme misyonunu ilk romanı 1974 tarihli ‘Boş Dolap’tan itibaren sürdürüyor.
Aslına bakarsak tüm külliyatı brat ruhuna uygun ama bu listeye özellikle ‘Kızın Hikayesi’ni ekleyelim. Kızın Hikayesi’nde yazar, okurları bir kere daha kendi anılarına davet ediyor ve 1958 yazına götürüyor. Normandiya’da bir tatil kampı eğitmeni olarak çalışarak geçirdi ve bir erkekle geçirdiği ilk geceyi anlatıyor. 60 yıl sonra hafıza labirentlerinde yolculuğa çıkan yazar, o yazla ilgili silinmez anılarını aktarıyor. Kitap, yazarın unutmak istediği bu genç kadını düşünmek için geri dönebileceğini fark etmesinin bir çıktısı aslında. Arzu, tutku ve utanç duygularının aktarmaktan hiçbir şekilde çekinmeyen Ernaux, geçmişin hatırlanmak istenmeyecek anıları anlatmaya cesaret ederek bir kere daha onu okumayı neden sevdiğimizi hatırlatıyor. Brat ruhuna iyice adapte olmak isterseniz Ernaux’tan bir sonraki önerimiz kesinlikle ‘Yalın Tutku.’
‘Serseri kızlar’ romanı arayıp brat ruhuna hızlı bir giriş mi? Bayılırız.
“Biz, sadece gece vakti güzel şeyler yapan masum kızlardık. Neredeyse ölüyorduk. Ölüyorduk, değil mi?”
Samantha Heather Mackey, New England’daki Warren Üniversitesi’nin seçkin yüksek lisans programına katılan en aykırı tipti. Karanlık hayal gücünün arkadaşlığını çoğu insanınkine tercih eden burslu öğrenci Samantha, yazarlık sınıfının diğer dört üyesi olan, birbirlerine “Tavşan” diyen ve aynı şekilde hareket edip konuşan, havalı ve zengin kız grubu tarafından tamamen dışlanıyordu. Ancak Samantha, Tavşanların efsanevi Müstehcen Salon’una davet edildiğini söyleyen bir kart aldığında her şey değişecekti.
İştah açan bir Washington Post yorumunu da bırakalım: “Bu kitabın şeytani bir güzelliği var. Mona Awad soğukkanlı bir dâhi.”
Brat ruhu “kimseyi takmayın, önünüze bakın” der ama nadir de olsa sahip çıktığı başlıca temalar da vardır. Bunlardan biri de dostluk. Annelik, kariyer kıskançlığı, özveri, bağışlama ve pişmanlık, 1950’lerin Napoli’li iki kadın arasındaki ömür boyu süren dostluğu anlatan Elena Ferrante klasiği bu kitap da tam 12’den bir brat kitabı bizce. Hem de tescilli bir namı var. The New York Times yazar, şair, çevirmen, akademisyen, eleştirmen ve yayıncıların oylarıyla 21. yüzyılın en iyi 100 kitabını seçmişti, birinci ‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ oldu.
Ferrante’nin dört kitaplık sürükleyici Napoli roman serisinin ilk cildi okuyucuları İtalya’nın Napoli kentinde yoksul ve şiddet dolu bir mahallede büyüyen iki kızla tanıştırıyor. Çalışkan, itaatkâr Elena ve keskin zekasına rağmen ailesinin yetersiz imkanları dolayısıyla kısıtlanan arkadaşı Lila. Elena’nın çarpıcı romanı sanat ve politika, sınıf ve toplumsal cinsiyet, felsefe ve kader gibi sularda gezinirken Elena ve Lila arasındaki çatışmalı ve rekabetçi arkadaşlığı da merkeze alıyor.
Norveç edebiyatının güçlü sesi Vigdis Hjorth, geçen yıl ‘Miras’ romanıyla Türkçeye kazandırılmıştı. Siren Yayınları’nın yayınladığı, Dilek Başak’ın çevirdiği romanın hemen ardından yazar yeni bir romanla karşımızda. Yazar, ‘Postane Günlükleri’ romanında yine bir kadın kahramanın hikâyesinin izini sürüyor. Okurlar, hayatın rutinine kendini kaptırmış, hayattan bir beklentisi kalmamış Ellinor ile tanışıyor. Günümüz insanının kaçamadığı makus bir son mu bu yalnızlaşma? Yabancılaşmacının, hayatın merkezinden uzaklaşmanın bir çözümü yok mudur? Masa başında tükenen ömürler, rutine dönüşen düş kırıklığı ve gelecek kaygısı, iletişim uzmanı ve eski gazeteci Ellinor’un kendi kelimelerine yabancılaştığı ıssız dünyanın yapıtaşlarını oluşturuyor. Peki bu dünyayı yıkmak, daha mutlu bir dünya yapmak mümkün mü? Vigdis Hjorth’un zihninize bırakıp kaçtığı sorulardan bazıları bunlar. Cevaplar muhtelif, buyrun siz karar verin. Ama yanıtlarken umursamaz brat ruhunu unutmayın.
Karşımızda Booker jürisini zor durumda bırakmış bir yazar var. Takvimler 2019’u gösterirken ödül töreninde kuralları bozan bir durum yaşandı. Normalde Booker Ödülü kurallarına göre ödül paylaştırılamaz ancak jüri bu konuda ayrım yapamadığını ve beş saatlik görüşmelerin ardından iki eseri birlikte seçtiklerini belirtti: “İkisi hakkında çok konuştuk, onları ne kadar sevdiğimizi fark ettik ve ikisinin de kazanmasını istedik.”
Bu iki isim Margaret Atwood ve Bernardine Evaristo idi. Evaristo’nun romanı ‘Kız, Kadın, Öteki’, 2019 yılında Booker Ödülünü kazandı. Kitap 12 farklı karakteri, farklı zaman dilimlerinde takip ediyor. Çoğunluğu siyah kadınlardan oluşan on iki karakterin, aşk, erkekler, kadınlar, feminizm, cinsiyet, göçmenlik, ırk ayrımı, sınıf, kültürel çatışma, çok kültürlülük etrafında şekillenen ve kuşaklar boyunca birbirine bağlanan hikâyeleri. Lezbiyen tiyatrocu Amma, Barbados’tan İngiltere’ye göç eden “mutsuz gelin” Winsome, ne kadın-ne erkek Morgan, kendisini Siyahların eğitimine adamış idealist Shirley…
96’ıncı Oscar Ödülleri’nde ‘Oppenheimer’ın hemen arkasından gelen, akademinin sürpriz bir şekilde öne çıkardığı ‘Zavallılar/ Poor Things’ aslında kült bir hikayeden ilham alınarak yapılmış bir film: ‘Frankestain’in modern bir yorumlaması olarak tanımlandı film ilk duyuruları yapıldığında. Öte yandan film, İskoç yazar Alasdair Gray’in ‘Zavallılar’ romanına dayanıyor. Kitap yazara Whitbread Roman Ödülü ve Guardian Kurgu Ödülü kazandırmıştı. Hadi romana biraz daha yakından bakalım.
19. yüzyılın sonlarında yaşamış Doktor Archibald McCandless’ın anılarını okurken uçarı Bella Baxter ile tanışıyoruz. Yeni geldiği dünyayı öğrenmeye can atan bu kadının tuhaf hayatı, değişimin eşiğindeki Glasgow’un büyüleyici atmosferinden Paris’in genelevlerine kadar rüzgâra kapılmış gibi sürükleyecek sizi. 1914 yılında Victoria McCandless’ın yani “gerçek Bella”nın kaleme aldığı sonsözde ise karşınıza Archibald’ın anlatısını delik deşik edecek başka bir gerçeklik sunulacak. Kitap İthaki Yayınları etiketiyle raflarda.
“Snapchat kuşağının Salinger’ı” olarak tanımlanan Sally Rooney, bizim de aşina olduğumuz bir isim. Çok satan romanları, televizyon dizilerine de uyarlandı. Zaten birçoğumuzun hayatına aynı isimli kitabından uyarlanan, ‘Normal İnsanlar/ Normal People’ dizisiyle girdi. Diziden sonra da daha geniş kitlelerin radarına girmeyi başardı.
Rooney, “Snapchat neslinin Salinger’ı” olarak tanımlandı ilk romanı ‘Arkadaşlarla Sohbetler/ Conversations with Friends’ten hemen sonra. 1991 doğumlu yazar, 2017’de -henüz 23 yaşındayken- Dublin’deki Trinity College’da Amerikan edebiyatı bölümünde yüksek lisans eğitimine devam ederken yazdı bu romanı. Bahsettiğimiz ünvan da bu ilk kitabından hemen sonra veriliyor.
İsmini duyar duymaz insanda okuma isteği yaratan bu kitabı elinize alıp hemen arka kapağına göz atarsanız ‘kulağa küpe’ diye bir not göreceksiniz: “Kız muhabbeti’ asla sadece ‘kız muhabbeti’ değildir!” Kitap okumanın yeri, zamanı mevsimi ya da herhangi bir kriteri yok elbette ama enerjimizin biraz daha yüksek olduğu bu yaz günlerinde okuru mutlu etmeyi başaran bir roman var elimizde. Nergis ile tanışıp zaman ilerledikçe farklılıklarımıza rağmen ne kadar tanıdık olabileceğine şaşıracağız. Ailesini, geçmişini, sorunlu ilişkilerini, kariyerini, eğitimini öğreneceğiz. Hatta Nergis ve arkadaşları sağ olsun, İtalya, İstanbul, Ankara ve Antalya arasında mekik dokuyacağız.
Sezen Ünlüönen duru dili ve kendimizden bildiklerimizi gözlemleme yeteneği ile bir kez daha okuruyla buluşuyor. Kadınların yoldaşlığı, birbirlerine iyi gelmelerinin merkezde olduğu 2021 tarihli ‘İmtiyaz, Yahut Cici Kızlara Bir Roman’ gözden kaçmaması hatta çok daha fazlasını hak eden bir roman.
“Sizi rahatsız eden şey hakkında konuşabilirseniz onu aşabilirsiniz de.”
Dünya edebiyatının en güçlü feminist seslerinden biri Jeanette Winterson. ‘Tek Meyve Portakal Değildir’ de çok uzun zamandır insanlığın aklındaki bir soruyu ele alıyor. Günün sonunda sevmek, takdir görmek isteyen bir varlık insan. Bu sevgi bağımlılığa dönüşebilir ama yeterince cesurlar bütün bunları bir kenera bırakıp hayatını kendi istediği şekilde inşa edebilir. Winterson kendinden yola çıkıp fantastik ögeleri bir araya getirdiği bu romanında birçok zor soruya cevap arıyor. Etkileyici cümleler, zihin açan sorular bir yana kitabın en etkileyici bölümü yazarın giriş yazısında açıkladığı bir dileği:
“Bana ün, para, başarı ver? Hayır. Sadece ne zaman durmam gerektiğini bileyim.”
“Sonunda öldürürüz annelerimizi çünkü artık yalan söylemek istemeyiz.”
Avusturyalı yazar Margit Schreiner’in ‘Ayrılık Üçlemesi’nin Türkçede ilk kitabı ‘Sevmek Dedikleri’ bu çarpıcı cümleyle başlayan bir monolog. Kitap, birbirine bağlı üç öyküden oluşuyor. Doğum, ölüm, anne-kız ilişkisi etrafında dönen bu öyküler biraz acımasız. Hatta yazar, okuru kıskıvrak yakalamaktan çekinmeyen bir anlatı çıkarıyor karşımıza. Ancak sadece bu etkileyici ilk cümleyle sınırlı sanmayın. Mesela: “Derler ki insan hayatta ilk nasıl sevildiyse öyle sever. Her yerde okuyabilirsiniz. Bütün ikilem de bununla başlar zaten. Daha doğrusu doğumla.”