Bahçeli’den CHP’ye Kılıçdaroğlu göndermesi: Ahı tutacak
MHP lideri Bahçeli yıllar önce 'yolsuzluk operasyonlarının sembolü' diyerek odasına koyduğu saat yeniden tartışma konusu olunca geç de olsa konuştu. AK Parti'yle ittifakını övdü, bu kez bahsi geçen tarihi '15 Temmuz'un kuluçka evresi' diye niteledi.
Yakın zamanda ittifak ortağı AK Parti’yle CHP ile başlattığı ‘normalleşme süreci’ nedeniyle gerilen MHP bir kez daha ‘çatlak’ söylentileriyle gündemde.
İktidar partisi ve CHP arasındaki normalleşme süreci ana muhalefetin 47 yıl sonra sandıktan birinci çıktığı yerel seçimlerin ardından başlamış, liderlerin karşılıklı ılımlı mesajları ve ziyaretleriyle boyutlanmıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin demeçlerinden sonraysa tabiri caizse ‘azalarak bitmişti.’
Sürecin böyle sonlanması ‘Cumhur’da herhangi bir sorun veyahut gerilim kalmadığı yönünde yorumlanıyordu. Ancak dün servis edilen fotoğraf bazı soru işaretlerine neden oldu.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç Bahçeli’yi ziyaret ettikten sonra partinin sosyal medya hesaplarında buluşmaya dair görüntüler paylaşıldı. Duvarda asılı duran ve 17.25’i gösteren saat Türkiye yakın siyaset tarihini iyi bilenlerin hemen dikkatini çekti.
Hatırlatalım; siyasetçi bu saati ilk olarak AK Parti’nin karşısında, muhalefet saflarındayken asmıştı. Haziran 2015’te dönemin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği röportajda ne anlama geldiğini şöyle anlatıyordu:
“Pilini çıkarttım, 17 – 25’e sabitledim. Hesabının sorulması vaadinden asla geri adım atmayız.”
Ülkede önemli bir kesim 17 – 25 Aralık 2013 sürecini ‘cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı ve en büyük yolsuzluk operasyonu’ olarak görüyor. Diğer tarafsa ‘Gülen yapılanması öncülüğünde hükümeti devirme teşebbüsü’ olarak tanımlanıyor.
Tahmin edileceği gibi ikinci görüş, AK Parti ve ona yakın mahallede daha ağır basıyor.
Bahçeli’yse o dönem iktidar partisini ve Erdoğan’ı sert sözlerle eleştiriyor, her fırsatta ‘şeffaflık’ çağrısı yapıyordu:
“Eğer delikanlıysan PKK’ya ne vaat ettin, söyle de bilelim. Eğer mertsen, eğer yiğitsen Musul Başkonsolosluğu’nda rehin alınan vatandaşlarımıza karşılık IŞİD’e ne verdin, İmralı canisine hangi sözleri lütfettin, anlat da ilk ağızdan öğrenelim. Eğer sen delikanlıysan, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonun iç yüzünü, villada oğlunun eritemediği servetin kaynağını açıkla da görelim. (…)”
Habere devam etmeden önce 2015 yılına, 7 Haziran – 1 Kasım seçimleri arasında yaşananlara dönmemiz gerekecek.
Bahsi geçen dönemde AK Parti, yüzde 40.8 oy alarak iktidara geldiği 2002 seçimlerinden sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti. HDP ise yüzde 13.1 oyla 80 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) yerini aldı.
Meclis’teki aritmetik koalisyon hükümetini zorunlu kılıyordu. AK Parti’nin ilk koalisyon teklifini götürdüğü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise çözüm sürecine göndermede bulunarak, 3 formül öne sürdü.
Bahçeli, ‘AK Parti – HDP’ ya da ‘AK Parti – CHP – HDP’ koalisyon hükümetlerini önerdi; bunlar olmazsa en erken tarihte seçime gidilmesi gerektiğini söyledi. AK Parti – MHP koalisyonuna ne yeşil ışık yaktı ne kırmızı:
“AK Parti-MHP koalisyonu olur ama şartlarımız var. Bunları yok sayamayız. AK Parti ile koalisyon kurmamızı istiyorlar. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarını nereye koyacağız. Meydanlar hırsızlardan hesap soracağız dedi. Her bir oyun vicdani sorumluluğu var diye halka seslendik. Öteki dünyada hesabı sorulur dedik. Hırsızları nereye koyacağız?
Operasyonun üstü örtülmeye çalışılıyor. Bunu gözardı edemeyiz. Ucu nereye dayanırsa dayansın oraya gider. TÜRGEV’e yapılan bağışları verilen ayrıcalıkları ne yapacağız? Bilal’in içinde olacağı sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal’i alsın iktidarı.”
Erdoğan’ın hükümeti kurma görevini verdiği dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bu gelişmenin ardından CHP’yle koalisyon görüşmelerini başlattı. Ancak ana muhalefetle 26 Ağustos’a kadar süren ‘istikşafi’ görüşmelerden sonuç çıkmadı. 1 Kasım için erken seçim kararı alındı.
Saldırılar ve katliamların gölgesinde sandığa giden Türkiye’de güvenlik kaygısı ön plana çıktı. AK Parti yüzde 49.5 oy alarak 317 milletvekilini Meclis’e gönderdi ve yeniden tek başına iktidar oldu.
HDP oylarında ise ciddi düşüş yaşandı; yüzde 10.7 oy alarak seçim barajını kılpayı geçebildi.
Bahçeli bu seçimden bir yıl sonra, 2016’da iktidar partisiyle iyiden iyiye yakınlaştı. 2017’deki referandumda onlarla birlikte ‘evet’ cephesine destek verdi. 2018’den beri de resmi bir şekilde Cumhur İttifakı’nda AK Parti’nin ortağı.
Saat sekiz yıldır ortada yoktu. Ancak Ali Koç’un ziyaretinde de ilk kez görüntülenmiş değil.
24 Haziran 2024’te MHP Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlı’nın Bahçeli’yi ziyaretinde görülmeyen saat 2 Temmuz’da Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci’nin Bahçeli’ye ziyareti esnasında çekilen fotoğrafta yer almıştı.
Bu detay kamuoyunda geniş tartışmalara neden oldu. Bazı siyaset bilimciler ve yorumcular bunun AK Parti’ye gösterilmiş sopa olduğunu ileri sürdü. Onlara göre Bahçeli “17-25 Aralık operasyonu kartını masaya sürerim” mesajı veriyordu.
MHP lideriyse söylentilere neredeyse bir gün geçtikten sonra nokta koydu. İttifak ortağını ve birlikteliklerini uzun paragraflarla öven Bahçeli’nin açıklamasına göre saatin anlamı ilk asıldığı andakiyle aynı değil. Yani bu artık bir ‘yolsuzluk operasyonu’ değil, 15 Temmuz 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanmasının düzenlediği darbe girişiminin ‘kuluçka evresi.’
“Cumhur İttifakı, Türk tarihinin varoluş refleksi, Türk milletinin varlık ve birlik remzidir. Küresel ekonomi-politik sistemin yeni baştan inşa edildiği, önümüzdeki bir yıllık süre zarfında iç kargaşa çıkma riski en yüksek ülke olarak Türkiye’nin haksız ve hayasızca gösterildiği bir dönemde Cumhur İttifakı milli güvence, milletin özgüvenidir.
Türkiyemiz üzerinde karanlık senaryolar yazan, nevzuhur kaos denklemleri kuran, tarih sahnesinde pasif ve müdahale edilebilir bir ülke olmasının planını hazırlayanlar bugünlerde dedikodu çarkını hızla çevirmeye, fitne cephesini artan ölçekte tahkim ve takviye etmeye başlamışlardır. Bu mahsurlu tablonun gözümüzden kaçtığını düşünenler hiç kuşkusuz derin bir gaflet ve melanet girdabında sürüklenen çürüklerdir.
17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir. 15 Temmuz işgal teşebbüsünün çatısı 17-25 Aralık süreciyle örülmüştür. Bu nedenle FETÖ’nün ne 15 Temmuz silahlı kalkışmasını ne de 17-25 Aralık kumpasını hatırımızdan ve gündemimizden çıkarmak mümkün değildir. Ayrıca doğru da değildir.”
Bahçeli devamında bazı gazete ve televizyonları da bir kez daha isim vererek hedef aldı.
“Cumhur İttifakı’nın tertemiz mücadelesine leke sürmek için beşinci kol faaliyeti üstlenen mihrakların boşa kürek çekmeleri bir yana, heveslerinin ve hedeflerinin ihanetle çerçevelenmiş kursaklarında kalması mutlak ve mukadder bir akıbettir” diyen siyasetçi, ardından şunları söyledi:
“Şunu da özellikle ve tekraren hatırlatmalıyım ki, küresel internet platformlarının, sosyal medya mecralarının, organize çıkar gruplarının, bazı gazete ve televizyonların (özellikle Halk Tv) Cumhur İttifakı’nda çatlak varmış gibi yaygara koparmaları hüsran içinde hayal kırıklığına uğramaya mahkumdur. Elbette bu odaklarla günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır. Cumhur ittifakı Türk ve Türkiye Yüzyılının müjdesi, gelecek nesillerin haysiyet ve heyecan mükafatı olarak kutlu yürüyüşünü sürdürecektir.”
Bahçeli’nin ‘ittifakta problem yok’ dediği günün sabahında yayınlanan bir haber de perde arkasında yaşananlar açısından oldukça dikkati çekiciydi.
Konu Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki (EGM) atamalardı ve detaylı irdelendiğinde göreve getirilenler arasında “MHP referanslı” kimsenin olmadığı görülüyordu.
T24 yazarı Tolga Şardan bu ayrıntıyı okurlarıyla şöyle paylaşıyor:
Emniyet kararnamesiyle göreve getirilen isimler arasında özellikle MHP’nin referansı bulunan polis müdürü olmadığını söylemek yanlış olmaz. Aksine söz konusu kararnamenin genelinde kendilerini “Reyhani” ismiyle tanımlayan Erzincan Grubu’nun, Menzilciler’in ve Okuyucular’ın etkinliği görülüyor.
MHP’ye yakın isimlerin olmamasının hem bürokratik hem de siyasi anlamı var elbette.
Ayrıca İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Ankara Emniyeti’nde patlak veren gizli tanık ve darbe girişimi skandalı sırasında kendisine “dolaylı operasyon” yapmaya çalıştıklarını belirlediği polis müdürlerini görevden al(a)maması kararnamenin dikkat çeken diğer yönü.
Emniyet kararnamesinde merkeze alınan bazı emniyet müdürlerinin dilekçe vererek görevden ayrılmayı talep ettiği biliniyor.
Kaldı ki, Yerlikaya’nın göreve gelmesinden sonra geçen yıl yürürlüğe konan il emniyet müdürleri kararnamesinde yer alan beşi farklı sebeplerle il emniyet müdürlüğünü bıraktı.
Sadece Çanakkale Emniyet Müdürü iken merkeze alınan Selim Arıcı Özbekistan’da görevlendirildi.
Bu durum teşkilatı yönetenlere bir uyarı olmalı kanımca. Zira her geçen gün il emniyet müdürü olarak taşrada görev yapmak “idari” olarak zorlaşıyor!
Yeri gelmişken bir bilgi daha ekleyim; kararnameyle il emniyet müdürlüğüne atanan isimlerden biri hakkında ilginç bir iddia var.
Şöyle ki; söz konusu emniyet müdürü Güneydoğu’da görev yaptığı dönemde başında bulunduğu KOM Şubesi’nce kentin önde gelen özel hastanesine yönelik naylon fatura soruşturması yürütüldü.
Adliyenin el koyduğu soruşturmada hastane yönetimi temiz çıktı. Ancak kısa süre sonra bu polis müdürünün eşi aynı hastaneye ‘müdür’ olarak atandı!
Yorumu size bırakıyorum.
İl emniyet müdürleri kararnamesiyle birlikte yurtdışına atanan emniyet müdürleri listesi de Cumhurbaşkanlığı’nca onaylandı.
Emniyet kararnamesinde merkeze alınan il emniyet müdürlerinden Ahmet Selçuk Okumuş bu kez Kazakistan’a görevlendirildi. Bilindiği üzere Okumuş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den ‘hayır duası’ aldığını kişisel sosyal medya hesabından duyurmuştu. (…)”