Merhaba sevgili dostlar, tatil matil girdi araya sizleri gerçekten de çok özledim.
Aslında çok oluyor Bodrum’dan döneli ama son gecemi geçirdiğim arkadaşımın Yalıkavak’taki villasında öyle vahşi bir air-condition sistemi vardı ki beni çarptı ve İstanbul’a gelir gelmez gelmez yorgan döşek hastalandım.
Arkadaşım ve sevgilisi bu soğutma düzeyine alışmış, bana mısın demiyorlar. Bana göre Yalıkavak’ta geceler asında son derece rahat geçirecek kalitede oluyor, aslında o temiz havayı soluyarak uyumayı tercih ederdim, ama misafir olduğum için evin düzenine karışacak halim de yok diyerek sesimi çıkarmadım ve birkaç günlük ateşle atlattım işi..
Tatile çıkmadan size söz verdiğim gibi bu defa Bodrum gezimi aynı zamanda zorunlu bir çalışma programı olarak da görüyordum. Oraya gitmeden önce arkadaşlarımla haberleşmiş ve onları yoğun bir ‘Ne olacak bu Bodrum’un hali’ seanslarına hazırlıklı olmaları için uyarmıştım. Gidince baktım ki kimin evinde kalsam kiminle beraber çıksam aslında hemen herkes benim kadar dolu Bodrum hakkında ve bu yüzden bazı geceler güneşi doğurtuncaya kadar süren hararetli tartışmalar yaptık Bodrum hakkında.
Sadece sorun mu konuştuk? Tabii ki hayır, gezmeye eğlenmeye full gaz devam ettik. Ama size bir şey söyleyeyim mi bence Bodrum’un havası kaçmış bu yıl. Çıkılan her yemekte, her içkide bulunanların para sorunu olmasa dahi tek konu Bodrum’daki fiyatların düzeyi oluyor. Hemen herkes müdavimi olduğu ve tanıdığı mekanlarda bile kazık yediğinin farkında ama hayat eğlenmeden de olamıyor işte. Eğleneceğiz diye tabağı dört bin lira olan makarna bile yedik maalesef. Yanındaki şarabın fiyatını ise hiç sormayın.
Gördüğüm, bir defa Bodrum’a yıllar önce yerleşmiş insanlar artık çok nadiren gece hayatına çıkıyor. Hepsi evlerine çekilmiş ve bu işten sadece market zincirleri memnun olmalı. Yerli turist ise artık gelmekten korkuyor gibi. Hatta bir arkadaşımın fazla kullanmadığı Akyarlar’da devre mülk bir evi var. Daha önce gerekli ödemeleri yapmış ve bu yıl gidemeyeceği için isteyen olursa sadece boş geçmesin diye bedava 15 günlüğüne vereceğini söylediği halde bugüne kadar kimseyi bulamamış. Gidilecek yer denizin tam kenarında ve üstelik bedava olmasına rağmen orta sınıftan insanlar olabilecek ekstra masrafları kaldıramayacaklarından korkup gidemiyor artık Bodrum’a.
Tatilim boyunca Bodrum hakkında konuştuğumuz arkadaşlarımın her biri bu durumun sürdürülebilir olmadığını düşüyor. Çünkü orta sınıfın katılımı olmadan sadece zenginlere hizmet eden sektörden oluşan bir Bodrum’un orta vadede sürdürülebilir ve yapılabilir bir turizm modeli oluşturamayacağı bizce kesin gibi.
15 yıl önce Bodrum’a yerlemiş, hatta nüfusunu da Yalıkavak’a aldırmış bir arkadaşım bu durumu ’En fazla beş yıl içinde Bodrum kapanın eline kalır’ cümlesiyle ifade etti bir gece.
Ne demek istediğini sorunca da zenginlere hizmet veren işletmelerin bazılarının önümüzdeki yıllarda daha düşük düzey işletmeleri satın almaya başlayıp tekelleşeceğini düşündüğünü de söyledi. Çünkü o tür işletmelerin artık ne müşterileri var ne de fiyat düzeyine dayabilmeleri mümkün.
Birçok insan doğru dürüst yiyebilmek ve gönül rahatlığıyla eğlenebilmek için komşu Yunan adalarına gidiliyor ya. bence oralara sadece tatil için gitmekle kalmamalı ve onların hem zengin turisti hem de orta halli vatandaşı çekebilmek için ne tür politikalar uyguladığını da iyi incelemeliyiz.
Turizm bakanı kendi lüks otelleriyle Bodrum’un fiyat deformasyonuna katkıda bulunacak yerde fiyatları nasıl farklılaştırabileceği üzerine modeller çalışmalı.
Bildiğim kadarıyla Yunanistan farklı adalarda farklı fiyat politikalarını uygulatıp denetlediğinden orta sınıf Kos’ta makul fiyatla güzel yemek yiyebilirken süper zengin de Mikonos’ta arzu ettiğini yapabiliyor. Bence Bodrum’u da bölgelere ayırıp çeşitli farklı fiyat düzeylerini uygulatmak için düzenlemeler yapılıp yapılamayacağını düşünmemiz gerekiyor.
Ben hatta bir adım daha ileriye giderek Bodrum için bir büyük sempozyum yapılmasını istiyorum. Burada çeşitli sektörlerden gelecek uzmanlar çözüm önerilerini sunsun ve sonunda bir ‘Bodrum’un geleceği’ beyaz kitabı çıksın ortaya ve bunu kararlılıkla uygulayalım.
Yoksa başta dediğim gibi bugünkü durum öyle fazla sürdürülebilir değil bence. Sorun sadece fiyatta değil, kalite de düşüyor bir yandan. Size bir şey söyleyeyim mi ben bu yıl doğru dürüst tek bir deniz ürünü yiyemedim.
Bodrum’da yapmaya çalıştığım denemeler ilk önce fiyatlarıyla beni korkuttu, ancak bir davette olduğum zaman ısmarladığım deniz ürünü bile standartlarımın tamamen altındaydı. Her tarafı denizle çevrili bir ülkede bu işi artık neredeyse ustalık düzeyine getirmiş insanların yaşadığı adalara neredeyse yüzecek kadar yakınken nasıl olup da bu işi başaramadığımız benim için çok acı ve büyük de bir muamma. Deniz ürünlerine hasretimi gidermek için şu an bile bir haftalığına adalara gitsem mi acaba diye düşünüyorum. Bu da fiyatlardan sonra Bodrum’un bir başka ayıbı bence.
Anlayacağınız sevgili dostlar ben eylül ayının sonuna kadar tatil havasında çıkamayacağım, zaten siz de çıkmayın. Havalar Eylül’de de çok sıcak olacak ve televizyon reklamlarına bakarsanız yaz sanki yeni başlıyormuş gibi tatil paketleri sunmaya devam ediyorlar hala. Fiyat anarşisi turizm şirketlerini de vurmuş gibi, onlar da satamadıkları tatil paketlerinde yüzde 50’lere varan yeni indirimler de yapmaya başladı. Bence sadece bu bile Bodrum modelinin artık sürdürülebilir olmadığını göstermeli bize…
Ha bir de sakın yanlış anlamayın, bu defa içim Bodrum ile çok dolu olduğundan aslında bana yakışmayan bu şekilde ciddi bir yazı ile başladım tatil sonrası yeni döneme. Yoksa içim ve arkadaşlarım kıpır kıpırız ve güzelliklerle, dedikodularla birlikte olmayı sürdüreceğiz…