Erdoğan’ın açıklaması Şimşek’in hızını kesmedi
Bir süredir Türkiye’de (hatta sadece Türkiye’de değil dünyada da) farklı partileri, farklı görüşleri yatay kesen bir 'Mehmet Şimşek Partisi' ortaya çıktı. Bu partide sadece iktidara yakın isimler değil, muhalefete yakın birçok isim de var.
Party İngilizcede hem siyasi parti, hem taraf demek. Siyasi parti, bir siyasi tarafta bir araya gelenler anlamında ilkinden türetilmiş bir kelime. Kelimenin iki anlamının birbirine karıştığı konjonktürler olabiliyor. Bunun en bilineni savaş partileri. Savaş rüzgarlarının estiği dönemlerde siyasi partiler kendi içlerinde savaş ve barış yanlıları olarak ikiye ayrılabiliyor. Bir tarafta farklı partilerden, görüşlerden savaş yanlıları yani savaş partisi, diğer yanda barış yanlıları yani barış partisi.
Yazıya ancak siyaset bilimi akademisyenlerini ilgilendirebilecek böyle soyut bir konuyla başlamamın sebebi bir süredir Türkiye’de (hatta sadece Türkiye’de değil dünyada da) farklı partileri, farklı görüşleri yatay kesen bir “Mehmet Şimşek Partisi”nin ortaya çıkmış olması (Çıkması diye düzelteyim, edebiyat eleştirmeni köşe komşum Ömer Türkeş okuyorsa yine kızmıştır).
Bu yazının ilhamını gazeteci Nagehan Alçı’nın Mehmet Şimşek’in istifa ettiğini iddia eden siyasetçi Cemal Enginyurt’u “vatan hainliği”yle suçladığı televizyon programından aldım. Alçı’nın Mehmet Şimşek Partisi’nden olduğu, aynı programda “Mehmet Şimşek dokunulmaz biri mi? Ayrıca Mehmet Şimşek güzellemelerine şaşırıyorum” diyen gazeteci Necdet Saraç’ın ise bu partiye muhalefet ettiğini söylemek mümkün.
Mehmet Şimşek Partisi’nde sadece Nagehan Alçı gibi iktidara yakın olanlar değil, muhalefete yakın birçok isim de var. İstifa iddiasının gündeme gelmesinden bu yana muhalif bilinen birçok ekonomist Mehmet Şimşek’e sahip çıkarak görevinde kalması gerektiğini yazdı/söyledi. Bunun ilginç örneklerinden biri, kısa süre önce Ekrem İmamoğlu’nun ekibine ekonomi danışmanı olarak katılan eski Merkez Bankacı Serkan Özcan’ın X’te (eski Twitter) “Sn. Cumhurbaşkanı’nın kamuoyu önünde Sn. Şimşek’i ve ekibini açıkça desteklemesini öneriyorum. Bu çağrım kırılgan dengelere sahip ülke ekonomisinin geleceği için tercih değil zarurettir” diye yazmasıydı. Özcan iktidarın uyguladığı politikaları uzun zamandır eleştiren bir iktisatçı, muhalif cephede yer aldığından şüphe yok. Ama Mehmet Şimşek’e en azından konjonktürel olarak destek verdiği de açık.
Mehmet Şimşek Partisi’nde sadece iktidara ya da muhalefete yakın iktisatçılar değil, Türkiye dışından ekonomistler de var. Bunların başında Türkiye piyasalarında yatırım yapan uluslararası şirketlerin “veteran” yöneticisi Timothy Ash geliyor. Ash X’te Şimşek’in uyguladığı politikalara alternatif olmadığını savunarak “Birkaç hafta önce muhalefetle çalışan bir ekonomistle oturup ona Şimşek’ten farklı ne yapacağını sordum, hiçbir şey söylemedi” dedi. Ash’in görüştüğünü söylediği “muhalefetle çalışan” iktisatçının da Mehmet Şimşek partisinden olduğu anlaşılıyor. Buna karşılık CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Yalçın Karatepe, Ash’e cevap vererek “Kiminle görüştüğünüzü bilmiyorum, ama kamuoyuna şunu söyleyebilirim ki ekibimizden kimse sizinle görüşmedi” dedi.
Yazının buraya kadar olan bölümünde farklı görüşleri yatay kesen Mehmet Şimşek Partisi’nin varlığını göstermeye çalıştım. Şimdi gelelim Mehmet Şimşek’in alternatifsiz olup olmadığı, onu eleştirmenin vatana ihanet olup olmadığı meselesine.
Mehmet Şimşek gitse ve yerine korkulduğu gibi Berat Albayrak veya Nureddin Nebati değil de Merkez Bankası’ndaki kısa başkanlık döneminde çok sert faiz artırımları yapan Naci Ağbal gelse ne değişir?
Şahsen Şimşek’in yakın vadede görevden ayrılmasını beklemiyorum. Ama bu olsa bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihinin Albayrak veya Nebati değil, Şimşek’in politikalarını ufak tefek revizyonlarla sürdürecek bir kişi olacağını düşünüyorum. Mesela “heterodoks” değil ortodoks ekonomi politikalarına yakın olduğu bilinen Lütfi Elvan bunun için biçilmiş kaftan.
Şimşek’in eleştirilmezliğine gelince… Şimşek’in göreve gelirken neredeyse tek kurtarıcı olarak karşılandığını biliyoruz. Bu hava uzun süre devam da etti. Ama yerel seçimlerden sonra sıkı para politikasının ekonomiyi yavaşlatıcı etkisi hissedilmeye başlandıkça bu kez söylem şuna döndü: “Henüz somut bir başarı yok, ama Şimşek giderse her şey daha kötü olur.”
Bu önermeyi tartışacak değilim. Ama tablo açık, daha önce birkaç yazıda açmaya çalıştığım gibi Şimşek kapsamlı bir istikrar programı değil, temel olarak enflasyonu düşürmeye odaklanmış bir “finansal istikrar” planı uyguluyor. Bunun da yaklaşık bir yıl boyunca sadece para politikası alanında atılan adımlar ve makro ihtiyati tedbirlerle yürütülmeye çalışıldığını biliyoruz. Maliye tarafından beklenen desteğin gelmediğini, açıklanan tasarruf ve vergi paketlerinin hayal kırıklığı yarattığını da.
Şimşek göreve geldiğinde planı az çok belliydi: Para politikasını normalleştir, dışarıdan kaynak getir, bozulan dengeleri düzeltmeye başladığını göstererek güven oluştur ve risk primini düşür. Para politikasında normalleşme zigzaglarla gerçekleşti. Yurtdışında ve özellikle Körfez bölgesinde güçlü bağlantıları olduğu iddia edilen Şimşek, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı birkaç ziyaret turuyla kaynak temini şansını denedi, ama başarılı olamadı. Körfez’den kaynak girişi olmadı, ama mart yerel seçimlerinden sonra “carry trade” yoluyla Batı’dan yüksek faize çok büyük bir kaynak geldi. Ama “carry trade” ile gelen sıcak paranın, adı üstünde çok kısa vadeli olması güven ortamının oluşmasını engelledi. Bu arada sıkı para politikası ekonomiyi durgunluğa soktu, ikinci çeyrekte Türkiye ya küçüldü ya da sıfıra yakın bir oranda büyüdü. İçinde bulunduğumuz üçüncü çeyrekte durgunluğun derinleştiği sinyalleri gelmeye başladı, büyük şirketler de konkordato ilan eder oldu. Merkez Bankası’nın son açıkladığı enflasyon raporu durgunluğun son çeyrekte de süreceği, gelecek yıl da güçlü bir toparlanma beklenmediğini ortaya koydu. Bunlara rağmen enflasyonda mücadelede zafer elde edilemedi. Elektrik, doğalgaz, ÖTV zamları nedeniyle temmuz enflasyonu da çok yüksek geldi.
Bu tablo ekonomi yönetimine yönelik geniş toplumsal kesimleri içeren büyük bir hoşnutsuzluğun ortaya çıkmasına yol açtı. Çiftçilerden emeklilere, iş dünyasından sendikalara kadar farklı kesimler tepkilerini yüksek sesle dillendirmeye, sokağa inmeye başladı. Tepkiler özellikle Mehmet Şimşek’e yöneldi. Bunda da şaşıracak bir şey yok, uygulanan ekonomi politikalarının sorumlusu elbette o.