Kendi kına gecesinde dövülüp yoğun bakımlık olan damat arşivi açtırdı: Türkiye’nin halayla imtihanı

Gaziantep ve Hatay'da bir hafta arayla meydana gelen halay kavgaları temmuz ayındaki siyasi gözaltılarla birleşince ortaya 'Türkiye'ye özgü bir manzara' çıktı. Geçmişte yaşananlarla birlikte bakıldığında akla Murathan Mungan'ın o sözleri geldi.

Gündem 30 Ağustos 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı

“(…) Hiza kültürünün simge değer taşıyan değerlerinden biri halaydır. Halay çekerken saf tutulur; tek sıra hiza alınır. Adımların bir örnekliği esasına dayalı, topluca yapılan bir oyun olarak halay doğası gereği kimsenin öne çıkmasına farklı bir hareket yapmasına izin vermez. Onun bu tek vücut görünüşü toplu bir güç olarak birlik, beraberlik, dayanışmayı simgeleyen karakteri halayı sol ifade geleneği içinde grev çadırlarından protesto gösterilerine her tür direnişin vazgeçilmez kutlama unsuru haline getirmiştir.”

18 yıl önce Birikim’de yayınlanan bir yazısında halayı sosyolojik bir olgu olarak ele alan edebiyat insanı, romancı ve şair Murathan Mungan, onu ‘anonim kimlik işareti’ olarak yorumlar. Kişiyi hem geleneğe katarak anonimleştirir, hem de bir cemaatin parçası kılarak aidiyet duygusu yaratır.

Yazara göre katılımcıların adım aksatmamak için tek sıra ayak uydurduğu halay her zaman ‘birlik ve beraberliğin’ gücü anlamını taşımadığı gibi, kimsenin öne çıkmasına da kenarda durmasına da izin vermez. Yani farklılığa olanak tanımaz, bireyin kendi varlığını ortaya koymasına müsaade etmez. Mungan bu durumu daha anlaşılır şekilde şöyle özetler:

“Hiza ve halay kültürü toplumsal bir refleks olarak sürüden ayrılana, farklı olana, başkalaşana, öne çıkana duyulan tepkiyi getirir beraberinde. Hele bu kopma bir başarıyla birlikte gelmişse bu geride kalanlarda pek çabuk hasede dönüşür. Her kişisel başarı hikayesi, topluluğa yönelik örtük bir ihanet olarak algılanır. Başarılı olana duyulan öfkeye, hizanın dışına çıktığı, halayda adım bozduğu için cezalandırılması gerektiği duygusu eşlik eder.”

Bizi bu derlemeyi yapmaya yönelten, bir hafta içinde ajanslara düşen iki farklı halay kavgası oldu.

İlkinin adresi Hatay’ın Arsuz ilçesi, tarih 21 Ağustos 2024.

Olay birden fazla kişinin ‘halay başı’ olmak, yani kitleye liderlik etmek istemesiyle başladı.

Bu rekabet kısa sürede yumrukların, sandalyelerin havada uçuştuğu bir kavgaya dönüştü. Yaralananlar olsa da aile büyükleri ve mahalleli tarafları sakinleştirerek barıştırdı.

İkinci kavga dün Gaziantep’teydi. 27 yaşındaki damat Yemlihan Kızıltoprak kına gecesi eğlencesinde halaya davet edip olumsuz yanıt aldığı kuzeni Mehmet O.’yla tartışmaya başladı. Münakaşa fiziki kavgaya dönmeden Mehmet düğünden gönderildi.

Ancak bu, adamı uzaklaştırmaya yetmedi. Artık tam olarak neye sinirlendiyse durumu kardeşlerine anlatarak düğüne çağırdı. Bunun üzerine bir grup çekicilere binip alana geldi. Damat Yemlihan o sırada pistte halay çekiyordu. Ellerindeki demir levye ve sopalarla saldırdılar. Damat ağır yaralandı. Şu an yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor.

Bu iki örnek ‘biricik’ gibi dursa da halay yıllardır bir ‘yaralanma’ veya ‘ölüm’ nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Arşivden rastgele seçerek ilerleyelim.

3 Ekim 2004.

Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde Elif – Mustafa Tazegül çiftinin düğünü yapılıyor. Eski Bağlık Gazinosu’ndaki törende Karslı olan erkek tarafı, salona getirdikleri orkestraya sürekli kendi yörelerinden oyun havaları çaldırıp halay çekiyordu. Gelinin yakınları da kendi yörelerinden istekler yaptı. Ancak erkek tarafı bunu kabul etmeyerek halaya devam etti.

Taraflar arasında tartışma çıktı. Gece karakolda bitti. Barıştırma çabaları sonuç vermeyince çift ayrıldı. Gelin baba evine döndü. Resmi nikahı çoktan kıyılmış olan çifti tekrar bir araya getirmek için aile büyükleri devreye girdi.

‘Halay başı’ kavgası: Beş yaralı, 100 gözaltı

2000 yılının temmuz ayında İstanbul’da yaşanan halay başı kavgası sona erdiğinde ortada beş yaralı ve gözaltına alınmış 100 kişi vardı.

Şırnaklı bir ailenin düğününde iki genç “Halay başı kim olsun” diye tartışmaya başladı. Bu polemik o sırada çok uzamadı, çünkü asıl hesaplaşma ertesi gün yapılacaktı. Taraflar Zübeyde Hanım Parkı’nda karşı karşıya geldi. Taş ve sopalarla birbirlerine saldırdılar.

Halay çekerken üstünden bomba düştü

Biraz daha geçmişe, 1997’ye gidelim. Cizre’de korucu Sefkan Kolanç’la Sime Geçmiş’in düğünü yapılıyordu. Halay çeken koruculardan biri gruba üstündeki el bombasıyla katılmıştı. Bir süre sonra bomba yere düşüp patladı. Bu sesle birlikte herkesin eli belindeki silaha gitti çünkü saldırıya uğradıklarını düşünmüşlerdi. Etrafa rastgele ateş açıldı. Bilanço: Yedi ölü, 56 yaralı.

2024 yılının halay gözaltıları

Halayın ‘tek vücut’ görünüşünün, ‘birlik, beraberlik ve dayanışmayı’ simgeleyen karakterinin onu sol gelenek için bir sembol haline getirdiğini söylemiştik. Buradan devam edelim.

Halen içinde bulunduğumuz ağustos ayında halay ‘terörle mücadele’ adı altında birçok gözaltının başrolündeydi.

24 Temmuz’da Mersin’de sahilde PKK’nın bir marşıyla halay çekerken İmralı Cezaevi’nde tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan lehine slogan attığı belirlenen dokuz kişi Gaziantep’te gözaltına alındı. Polisler gruba minibüste ‘Ölürüm Türkiye’m’ dinletti.

Şarkılı mesaj Türkiye gözaltı tarihinde alışık olunan bir uygulama değildi, bu nedenle sosyal medyada tepki çekti. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ysa şunları söylüyordu:

“Ben dinlediğim zaman son derece duygulanıyorum. Yüreğim kıpır kıpır oluyor. Türkiye’m şarkısı bugün hepimizi, bu salonda bulunan herkesi coşkulandırır. Yani bunun kesinlikle ve kesinlikle savcının talimatıyla gözaltına alınan insanları üzmek, kırmak için yapıldığına inanmıyorum. Ama ‘Biji Portekiz’ ağzıyla hareket eden insanlar aramızda çok az olduğu gibi, bu zihniyette olan insanların da hoşlanmadığı bir türkü olmasından en ufak şekilde üzüntü duymuyorum.”

Bu fitili ateşler nitelikteydi. 26 Temmuz’da Siirt’in Kurtalan ilçesinde polisin altı kişiyi gözaltına almasının nedeni de kadınların düğünde PKK marşı eşliğinde halay çekmesiydi.

Valilik yaşananlar için “Terör örgütlerine karşı mücadelemiz azim ve kararlılıkla devam edecektir” diyordu.

Bir sonraki hafta halay gözaltıları iyiden iyiye hız kazandı. Ağrı Doğubeyazıt, İstanbul ve Hakkari’dekilerin de eklenmesiyle halay çekip slogan attıkları öne sürülen 30 kişi gözaltına alındı, 20’ye yakını tutuklandı.

‘Yaralanma’ başlığında olduğu gibi bu örnekler de ‘siyasi gözaltıların’ tek örneği değildi.

16 Mayıs 2005’te başlayan ve birkaç gün süren Bahar Şenlikleri’nin son gecesinde İncilipınar Kampüsü’nde açık hava diskosu etkinliği düzenlenmişti. HADEP ve Sosyalist Devrim Partili gençler gecenin ilerleyen saatlerinde halay çekmeye başlamıştı.

Ülkücü öğrencilerse manzaradan rahatsızdı. Gruba tepki gösterip müdahale etmeye kalkınca kavga çıktı. Olaya 200 öğrenci karıştı. Üniversitenin güvenlik görevlileri araya girmeye çalışsa da başarılı olamadılar.

Arbedede beş öğrenci, üç güvenlik görevlisi ve bir sıradan vatandaş başlarına isabet eden taş ve sopalarla yaralandı. 15 kişi gözaltına alındı.

Aynı sene Antalya Korkuteli Belediyesi 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla halka açık, ücretsiz bir gençlik konseri düzenledi.

10 bin kişinin katıldığı ve yaklaşık üç saat süren etkinliğin sonlarına doğru gençler sahaya inerek halay çekmeye başladı. Bir grup ülkücü, halay çeken gençlere yaklaşarak çarptı. Taraflar arasında çıkan kavga polisin araya girmesiyle yatıştı.

Halaydan bahsetmişken Mahmut Tuncer’e değinmemek olmaz. Bu haberi türkücünün halen espri konusu olmaya devam eden sözüyle bitirelim:

“Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Halay ise her yere.”

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.