Konutta düşüş durdu, Antalya’da yabancıya satılan her 3 konuttan biri Ruslara gitti
İkinci çeyrekteki 9 trilyon 950 milyarlık GSYH'nin 387 milyar TL'si tarımsal hasıladan oluşuyor. Bu GSYH’nin yüzde 3,9’una denk geliyor. 1997'de bu değer yüzde 9,7 idi. Yani bin liralık katma değerin 97 TL'si çiftçiye giderken şimdi 39 TL'ye düştü.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yılın ikinci çeyreğine ait gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. Ülke genelinde Türkiye ekonomisi önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 2,5 büyürken tarım sektöründe büyüme yüzde 3,7 oldu. Bu, uzun bir süredir ilk defa tarım sektörünün ülkedeki büyümenin üstünde bir performans sergilediğini gösteriyor.
Ancak bu olumlu gelişmelere rağmen son 22 yıl içinde çiftçilerin en çok protesto gösterisi düzenlediği dönem de bu yıl oldu. Bu durum “Tarım sektöründeki büyüme çiftçiye gerçekten fayda sağladı mı?” sorusunu gündeme getiriyor.
“Tarım sektörünün büyümesi çiftçiye yansıyor mu” sorusu bana Düğün Dernek filminde ünlü yönetmen, oyuncu, milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in oyuncu Ahmet Kural’la otel sahnesindeki repliğini hatırlattı. Replikte otel sahibi Sırrı Bey misafirlerine Sivas’ın turistik bir kent olduğunu anlatırken “Sivas’ımız büyüdü, üniversitemiz var. Büyüyor Sivas” dedikten sonra Tüpçü Fikret’in cevabı “Büyüyor da sana mı büyüyor”du. Son veriler benim de “Tarım sektörü büyüyor da çiftçiye mi büyüyor” sorusuna cevap aramama neden oldu.
İşte bu yıl çiftçilerin protestosuna neden olan bu durumu anlatmaya çalıştım. İkinci çeyrekte ülkemizde oluşan 9 trilyon 950 milyar liralık GSYH değerinin 387 milyar lirası tarımsal hasıladan oluşuyor yani GSYH’nin yüzde 3,9’una denk geliyor. Bu, 1998 yılından sonraki en düşük oran oldu. 1997 yılında bu oran değer yüzde 9,7 idi. 2001 krizinde yüzde 6,8 idi. Ve ilk defa yüzde 4’ün altına düştü.
Olayı farklı bir şekilde anlatmak istersem. Eskiden yaratılan bin liralık katma değerin 97 lirası çiftçiye giderken şimdi o bin liranın 39 lirası çiftçiye gidiyor. Kısacası çiftçimizin cebine daha az para giriyor.
Bu durumu tarımsal hasıla verilerinde de görüyoruz. İlk çeyrekte tarımsal hasıla geçen yılın aynı dönemine göre dolar cinsinden yüzde 4,4 büyürken ikinci çeyrekte yüzde 1,1 oranında büyüdü. Üstelik kurun baskılandığı bir dönemde bu oldu. Kur yükselseydi rakamlar daha da fena olacaktı. Eğer bu şekilde yıl sonuna kadar baskılanmaya devam ederse 2010 yılında yakaladığımız en yüksek olan 69,8 milyar dolar tarımsal hasılayı yakalama ve geçme durumumuz da var. 14 yıl sonra aynı yere geliyorsak “Geçen sürede biz boşuna mı kürek çektik” sorusunu da kendimize sormamız gerekiyor.
Elbette tarım sektörünün büyümesini herkes gibi biz de isteriz. 2021 yılından sonraki 14 çeyrek içinde altı çeyrek küçülen tarım sektörünün son dört çeyrekte büyümesi olumlu bir gelişme olmasına rağmen çiftçinin milli gelirden aldığı payın düşmesini de istemeyiz. Çözüm çiftçinin para kazanmadığı, tüketicinin pahalı aldığı bu sistemde üretenden daha çok kazanan aradaki zincirin azaltılmasından geçiyor. Bu zinciri azaltmak için çiftçi ile tüketiciyi daha çok buluşturacak yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Aradaki makas ne kadar azalırsa çiftçinin kazancı büyürken tüketicinin de daha ucuz gıdaya ulaşması sağlanacaktır. Tabii bu yazıldığı kadar kolay bir mesele değil. Bunu da kabul etmek gerekir.
Önümüzde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı planlı üretim modeline göre 2025 ve 2027 yıllarında planlı üretime dahil olan ürünlerde sorun yaşamazsak, bu işin ilk adımı olabilir. Tabii buna çiftçiyi koruyacak kooperatifleşme üzerinden sözleşmeli üretim modelini de getirmeliyiz. Bireysel sözleşmeler yerine kooperatifler üzerinden bunu yaparsak daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Bireysel olarak hiçbir çiftçi büyük firmalara karşı mücadele edemez.
Sonuç olarak, enflasyonu düşürme çabaları içinde çiftçinin ürettiği ürünlere yapılan baskılama sonucunda yapılan satışların sonucu gıda enflasyonu 47 ay sonra aylık bazda yüzde 1,1 düştü. 2022 yılında yüzde 90,3 olan gıda enflasyonu ancak iki yıl sonra yarıya düşerek yüzde 44,9 oldu. Gıda enflasyonu düşsün ama bunu milli gelirden payını azaltarak ve baskılayarak yapmamalıyız. Zaten tarım sektöründe yaşlanan bir nüfusumuz var iken bindiğimiz dalı kesmeyelim.
20 Aralık 2024 - Kasım 2024 TMO Raporu: Kuraklık tehlikesi kapıda mı?
18 Aralık 2024 - Suriye’nin tarımdaki kalkınmasında Türkiye’nin rolü
8 Aralık 2024 - Avrupa’dan geri dönen ürünler: Biz ne yiyoruz?
27 Kasım 2024 - Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı tercihini zenginlerden yana kullandı