‘Yol’ 24 yıl sonra Beyoğlu Sineması’na dönüyor
Tatil bitti, okullar açıldı. Çocuksuzlar ve küçük torunsuzlar hariç herkes evine işine döndü. Ben de biraz tatil nostajisi yapayım dedim. Tatilin en güzel kısmıyla: Yolun kendisi ve bize sunduğu lezzetlerle.
Bu haftanın yazısı biraz eski tozlu örümcekli gelebilir gözümüze. Ama yolda yemeğin de bir kültürü, bir geçmişi var, bizleri yıllar öncesine götüren ve gözlerimizi hafif buğulandıran hatıralarla: Bu hatıraları anlamak X kuşağı için evet, Y kuşağı için belki, Z kuşağı için ise çok zor.
Onların “yollar çok uzundu eskiden, onun için burada durulur şu yenirdi”leri veya “tatil zamanı değerli olduğu ve arabalar klimalı olmadığı için yol daha çok gece yapılırdı”ları bilmeleri anlamaları imkansız. Televizyonun bir vakit neden siyah beyaz olduğunu veya o vakit akıllı cep telefonlarının neden olmadığını anlamış değiller henüz. Zaten biz de anlatabilmiş değiliz.
Michelin’e ayıp olmasın ama bizim de yol üstünde “durmaya değer”lerimiz veya “yolunuzu değiştirmeye değer”lerimiz vardı. Bazıları hâlâ var.
Yolda yemekle ilgili her şey 50’li 60’lı yıllarla başladı. Tatil kavramının oluşması, konforlu otobüslerin devreye girmesi ve en önemlisi orta sınıf ailelerin otomobil sahibi olup seyahate çıkabilmesi bu trendi kısa zamanda geliştirdi. Özellikle büyük şehir insanları fırsatı ilk değerlendiren kesim oldular.
Tatil destinasyonları önceleri kısa mesafelerdi. İstanbul için Kumburgaz, Silivri, Bayramoğlu, Hereke, İzmir için Çeşme, Foça, Kuşadası gibi yerlere gitmek yolda durup yemek yemeği gerektirmiyordu.
Ankara’nın ise böyle bir şansı yoktu. En yakın deniz Amasra veya Akçakoca’ya gitmek bile en az dört saatlik bir yolculuk gerektiriyordu.
Tatile uzun otobüs veya otomobil yolculuğuyla çıkma modasını Ankara başlattı dersek çok yanlış olmaz. Bunu önceleri Erdek ve Ayvalık, sonraları Antalya, Kaş, Kalkan gibi “yeni moda” yöreleri önce Ankaralıların keşfetmesinden anlıyoruz. Bodrum ve Marmaris İzmirlilerin zaten bildiği ve gittiği yerlerdendi gerçi ama hem Ankaralılar hem de kendi yakın yerlerinden bıkan İstanbullular özellikle 70’li yıllarda oralara da çabucak el attılar.
Ankaralılar için İstanbul’un gerek deniz gerekse gezme tozma açısından ilk tatil destinasyonu olduğunu da unutmayalım. 80’li yılların sonuna kadar İstanbul’un birçok yerinde denize güvenle girebiliyordunuz.
Sonuç kocaman bir adet tatil furyası. Yolda aç kalacak halimiz yok ya.
O zaman nerede ne yiyoruz?
Doğal olarak Ankara İstanbul arasıyla başlayalım. Otobüsle gidiyorsanız ‘Varan Bolu Dağı’ köfte patates döner ayran molası, kendi arabanızla seyahat ediyorsanız benzer bir menü molası Bolu Koru Motel’de. Kendi arabanızla farklı bir menü için yine Bolu Filiz Makarna: Makarnanın türlü çeşitleri ve soslarıyla.
Ankara İstanbul arasını trenle gitmek de uzun yıllar “in” olmayı sürdürmüştü. Akşam başlayıp ertesi sabah biten bu yolculukta yataklı vagondaki kompartımanınız romantik bir gece için hazırlanırken yemekli vagonda kibar bir akşam yemeğini keten örtülü porselen tabaklı masalarda beyaz ceketli bir garsonun ev sahipliğinde yiyebilirdiniz. Menüde güzel bir şarap eşliğinde pirzola veya bonfile olurdu. Çünkü böyle bir ortamda köfte falan yemek ayıp olurdu.
60’lı 70’li yıllar, yollarda turistik dinlenme tesislerinin mantar gibi çoğalmasıyla da anılabilir. Bunların çoğu vasat bir profildeyken özellikle üç büyük şehirle Kuzey Ege, Ege, Antalya, Bodrum, Kapadokya ve Doğu Akdeniz’i bağlayan tatil yolları temiz, yerel ve güzel yemeklerin yenebileceği tesislere sahne oldu. İstanbul’dan Bodrum’a giderken Mustafakemalpaşa’da Kemalpaşa tatlısı”, Susurluk’ta tost ayran, Ortaklar’da çöp şiş, Ankara’dan Antalya’ya giderken Sivrihisar’da gözleme ayran, Afyon İkbal’de sucuk ekmek ve kaymaklı ekmek kadayıfı, yine Ankara’dan Kapadokya veya Doğu Akdeniz’e giderken Aksaray Ağaçlı’da sac kavurma, İzmir Kuşadası’na giderken Eskişehir’de çibörek, İnegöl’de köfte, İstanbul-Kuzey Ege yolunda Tekirdağ’da başka bir köfte bu yerel duraklardan sadece bazıları.
‘The Tesisleri’nin ortak noktası gecenin veya sabaha karşının bir vakti şaşkın ve uykulu gözlerle arabadan indiğinizde türlü türlü sıcak çorbaların ve koyu acı bir çayın sizi karşılamasıydı. Otobüsle seyahat durumunda “çaylar şirketten”di.
Çok nostalji istiyorsak İstanbul’dan batıya doğru tam yola çıkmadan özel yoğurtlu ayranlı ve gayet şık bir yemek molası bizi Londra Asfaltı’nda beklerdi: Ömür Restoran. Ömür, Edirne üzerinden Avrupa’ya gidecekler veya Yeşilköy’den yolcu karşılayacaklar veya İstanbul’da oturup sadece yemek yemek için uğrayanlar için özel bir duraktı.
Bu mekanı Yeşilçam filmlerinde de sık sık görürdük. Yakışıklı esas oğlan Paris’ten dönen sevgilisini Yeşilköy’den lüks bir Amerikan arabasıyla karşıladıktan sonra Ömür’de yemek yenirdi.
“Durmaya değerler”in bir tık üstü “yolunuzu değiştirmeye değerler” için de bir bölüm ayıralım. Yalnız bu sefer kendi arabanızla seyahat etmeniz şart.
İstanbul Bodrum arası İznik Gölü kenarında kerevit ziyafeti, Bursa’dan geçerken İskender’in orijinali Bursa Heykel’de İskender, Kuzey Ege’ye doğru Keşan’dan geçerken Macırlar köyü satır et (“Macırlar” eşittir Yugoslavya muhacirleri), Çanakkale’den geçerken İskele Yalova Restoran’da nadir mezeler, yine İstanbul Bodrum arası trafiğe girmeyi göze alıyorsanız İzmir Kordon Deniz Restoran’da türlü özel “denizler”, yok biraz acelem var diyorsanız Kuşadası’na hızlı girişli çıkışlı bir Izgara Çipura size ekstra bir uğrama zamanı kaybettirse de Michelin’in dediği gibi hepsi “değer”lerden.
Havalar artık soğumaya da başladığına göre bir şömine ateşi başında Z çocuklarımıza veya ALFA torunlarımıza anlatacaklarımız bu kadar.
Zaman azaldığı ve değiştiği için, yeni yollar oralardan geçmediği için ve tatile bundan böyle hep uçakla gidildiği için “yolda yemek” duraklarının çoğu artık yok. Bir çoğunda ise çaylar artık koyu da değil, acı da değil, şirketten de değil.
Kapanmayanlar bilim kurgu filmlerini aratmayacak şekilde birbirine tıpatıp benzeyen hayalet AVM, Outlet görünümünde giyimci, hamburgerci ve dönere benzemeyen dönerci zincirlerine dönüşmüş. Koyu çay yerine espresso ve karamel latte var.
Onlar da zincir kafelerden. Kağıt bardaklarda.
16 Kasım 2024 - Orta Çağ’da yaşıyorsunuz, zenginsiniz… Bakın bu akşam ne yiyeceksiniz
9 Kasım 2024 - Winter is coming… Karınca mısınız Ağustos böceği mi?
2 Kasım 2024 - Kaz Dağları’nın ‘cool’ şefi: Şekergillerden Erhan
26 Ekim 2024 - Meyveyle eti bir arada yer misiniz? Bir arada pişirir misiniz?