Zeytinyağına 3 ay ihracat yasağı
Kasım ayı yine geldi, zeytine dair yine tüm coşku, telaş ve umutlarla birlikte. Hasat bir yandan devam ederken ben de son 35 yılda zeytinin kaderini değiştiren, ona hak ettiği itibarı sağlayan bir insanın öyküsünü yazmak istedim.
Benim Mustafa Tan’la tanışmam 90’lı yılların başına, zeytin ve zeytinyağı sektörüyle tanışmamla aynı döneme rastladı: Uluslararası Zeytin Konseyi, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ege İhracatçı Birlikleri, Tariş ve o zaman 3K olarak anılan sektörün üç büyük markası, Komili, Kırlangıç ve Kristal…
Mustafa Tan genç yaşta Tariş’te hem Genel Müdürün hem Zeytin Birliği Başkanının sağ kolu olarak kurumun teknik, teknolojik, eğitim, tanıtım, politika ve dış ilişkiler gibi işlerinden sorumluydu. Özetle biraz her şeyinden. Bunun sebebi diğer bazı tarafların aksine gizli ajandalardan ve ego çatışmalarından uzak kendini zeytine ve sadece zeytine adamış olması mıydı acaba? Samimi ve sevimli mizacı bizim çok çabuk iyi arkadaş olmamıza yol açmıştı. Benim ona “Dr. Tan” ismini takmama da.
Dr. Tan zeytinin ve zeytinyağının Toscana’sı olarak kabul edilen Kaz Dağları’nın eteklerinde Edremit’in şirin köyü Dereli’de doğmuş. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi lisans, yüksek lisans ve doktora onun çocuk yaşta tarıma ve zeytine duyduğu ilginin doğal bir sonucu olmuş.
“Bu kuşaklardır genlerimizde olan bir miras” diyor kendisi.
Dereli’de, zeytincilik, arıcılık, koyun keçi manda yetiştiriciliği yapan, çok güzel atları olan hem üretici hem ticaret erbabı bir ailenin genlerine sahip.
Okul sonrası o zaman komşu kızı daha sonra başarılı bir yargıç olan eşiyle evlenmeye karar vermesi onu çiftçilikten bir müddet uzak tutmuş. Tariş kariyerini böyle açıklıyor. Herhangi bir pişmanlık duygusu olmadan. Neden pişman olsun ki? Bu Tariş’te çok değerli bir deneyim ve birikime izin verdiği gibi eninde sonunda Dereli’ye dönmesine ve hem çiftçilik hem de zeytinyağı üreticiliği yapmasına engel olmamış.
Ürettiği zeytinyağının markası ise yine Dr. Tan. Markanın fikir babasının ben olduğumu söyleyip beni ayrıca mutlu etmesi de cabası…
Uluslararası Zeytin Konseyi (UZK) Mustafa’yla yollarımızın kesişmesine vesile olan bir ortak nokta. Merkezi Madrid’de bulunan Konsey 1959 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş. Üyeleri başta Akdeniz olmak üzere tüm zeytin ve zeytinyağı üreten ülkeler. Türkiye Mustafa’nın tabiriyle “Dünya Zeytinciliğinin Şampiyonlar Ligi” olan bu kuruluşun kurucu üyelerinden. Amacı üretici ülkelere eğitim ve teknik destek vermenin yanı sıra zeytinyağı üretmeyen ülkelerde tanıtım yapmak ve tüketimi artırmak.
Mustafa’nın Tariş yılları farklı Akdeniz ülkelerinde UZK ile yaptığı eğitim ve teknik destek çalışmalarını Tariş’in 27 bin üretici üyesiyle paylaşmakla geçmiş. Benim 1990-1999 arası yıllarım da UZK adına bizim mutfak kültürümüzü ve zeytinyağlarımızı dünyanın dört bir yanına tanıtmakla… Güzel bir amaç ve güzel bir kader birliği.
1998 yılında Türkiye kurucu üyesi olduğu Konsey’den çıkıyor. Sebep biraz iç siyaset, biraz kişisel egolar, biraz da gereksiz rekabet içgüdüleri.
Geriye doğru baktığımızda komik bile gelen bu rekabet sadece kurumlar arası olmakla kalmıyor. Tıpkı Çanakkale Balıkesir arası veya Antep Urfa arası olduğu gibi aynı körfezin iki yakasında bulunan Edremit Ayvalık arası bir çekişme ve çekememe çok politik ve ulvi gözüken gerekçelerin arkasında yatan sebeplerden…
Diğer Akdeniz ülkelerine kıyasla zaten geri kalmış bir zeytinciliğin daha da kötüye gitme tehlikesini de beraber getiriyor bu çıkma kararı.
Ama Mustafa Tan boş durmuyor. Hem Tariş’i hem de Marmara Birlik ve Zeytincilik Araştırma Enstitüsü gibi kurumları harekete geçirip Türkiye’nin Konsey’e geri dönmesi için hummalı bir çalışmaya girişiyor. Bu çalışma İzmir Ankara ve Madrid üçgeninde defalarca mekik dokumasını, Tarım Bakanlığı bünyesinde lobi yapmasını, karşı görüşleri savunanlarla mücadele etmesini de içeriyor.
Bu olağanüstü çaba hedeflenen sonucu da alıyor. İlk girişim üyeliğin Dış Ticaret bünyesinden Tarım Bakanlığına daha sonra da Sanayi ve Ticaret Bakanlığına alınması… Zeytinyağı ihracatının diğer ürünlere kıyasla “önemsiz” kabul edilmesi işi biraz kolaylaştırıyor.
İkinci girişim temsil rolünün bir dernek veya birlik yerine UZK’nın yasal statüsüne benzer bir Konsey tarafından üstlenilmesi. Bunun için Tarım Kanunu’na bir madde eklenip Ulusal Tarım Ürün Konseyleri kuruluşunun önü açılıyor. 2007 yılında Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi kuruluyor ve Türkiye’nin yeniden dahil olduğu UZZK bünyesinde Türkiye’yi temsil ediyor, tüm dirençlere ve karşı lobilere rağmen.
Ulusal Konsey’in Başkanının kim olduğunu merak ediyor musunuz? 23 yıllık Tariş kariyerini sonlandıran Dr. Mustafa Tan.
2007 yılından bu yana UZK’nın ülke zeytinciliğine ve zeytinyağının itibar kazanmasına yaptığı katkılar Mustafa’nın idealistliği ve çalışkanlığıyla doğru orantılı. 1990’lı yılların yıllık kişi başı zeytinyağı tüketimi olan 1 litreyi bugün 2 litreye çıkaran, insanların daha bilinçli olarak kaliteli zeytinyağına yönelmesini sağlayan uzun soluklu ama sağlam bir çalışma bu.
Güvenilir tarafsız yarışmalar düzenlemek, üretici eğitimleri vermek, Slow Food’un ‘Anatolivar’ projesi gibi projelere sponsor olmak, fuarlar, seminerler, yurtdışı pazarlama faaliyetleri gerçekleştirmek fazla gürültü patırtı koparmadan artistlik yapmadan Mustafa tarzı çalışmalara örnekler.
Tüm sektörü kucaklamak ve kimseyi küstürmemek onun meziyeti olsa gerek. Yurtiçi pazarlama çabalarında orta ölçekli Avrupa ülkeleriyle boy ölçüşecek büyüklükteki İstanbul, Ankara ve Antalya’ya yönelmek, tıp doktorları ve beslenme uzmanlarıyla beraber çalışmak, iklim krizinden kaynaklanan üretim aksaklıklarına çare aramak ve sahte veya hileli zeytinyağlarıyla mücadele etmek yapılanların bir diğer özeti.
Mustafa’yla 30’lu yaşlarımızda başlayan bu dostluk ve amaç birliği 65+ yaşlarımızda hala devam ediyor. O, Dereli’deki eski evine geri dönmüş ve kendi markasıyla ailenin 7. kuşağı olarak zeytinyağı üretirken ben de hararetle zeytinyağı konuşmaya ve yazmaya devam ediyorum.
Marka zeytinyağı üretimine büyük kızı Zeynep’le başlıyor ancak Zeynep bir yurtdışı eğitim çalışmasında bir eş buluyor ve İspanya’ya yerleşiyor. Teselli mükâfatı 3 adet: 1. Zeynep mutlu ve 3 çocuğu var. 2. İspanya’da da zeytincilikle uğraşıyor. 3. Damat, Mustafa’yla meslektaş.
Mustafa’nın annesi Sanay hanım da de tıpkı benim annem gibi yemek kültürü konusunda belirleyici olmuş hayatlarımızda. Benimki artık aramızda değil ama onun annesi 87 yaşına rağmen hala kusursuz ve müthiş yemek yapıyor. “Onu seyretmek bir ritüel havasında” diyor Mustafa. En sevdiği yemekler (eşi duymasın), annesinden. Ispanağı oğluna “deli gibi” sevdirebilmiş bir anne. “Kırmızı kökleriyle yemek, yapraklarıyla börek”. Mevsiminde taze. Yani şu anda. Yanında koyun yoğurduyla.
“Bu mesleği yapmasaydım sanırım iyi bir şef olabilirdim” diyor biraz gülerek. Bana yapmayı en sevdiği yemeği de anlatıyor:
Av tavşanı veya yumuşak bir dana etinden yahni.
Et haşlanıyor ve ince kıyılıyor. Piyaz doğranmış soğan ve kıyılmış sarımsak karamelize ediliyor. Et, mevsimine göre domates veya salça ve nar ekşisi ilave ediliyor. Yemeğin adı: “Posalı”.
Not. İspanyol damat da güzel yemek yapıyormuş. Özellikle paellayı.
Yemeği yemek kadar konuşmak da çok güzel. Zeytinyağlıysa tabii.