Alp Çekici çocukluğundaki damak tadının peşine düştü, 10 restoranlık bir liste yaptı. Kimi kapanan kimi de eski kalitesini koruyamayan yedisini eledi, kalan üçünde yemek yedi. Bir kebapçı, bir köfteci ve bir de Boğaz balık lokantası.
Damak zevkimiz ve yeme alışkanlıklarımızın temelleri çocuk yaşlarımızda oluşuyor malum. Hatta öyle sağlam ki bunlar, yıllar geçse ve sayısız yeni lezzet deneyimlesek de damağımızda unutamadığımız izler bırakıyor, arıyoruz o tatları.
Ben de bu hafta çocukluğumun İstanbul’unda yediğim bazı yemeklerin ve gittiğimiz restoranların peşine düştüm. Kimi aynı kaliteyi devam ettiriyor kimi biraz değişmiş kimini yeller almış götürmüş.
Benim çocukluğum İstanbul Levent’te geçti, burada doğdum büyüdüm, halen de yaşıyorum. 1979 doğumluyum, kendimi nisbeten şanslı hissediyorum çünkü meyve sebzenin hakkıyla üretildiği, lokanta ve restoranların sayıları bugüne göre çok daha az da olsa kalitelerinin oldukça iyi olduğu yılların tadını alabildim.
Tabii burada aile faktörü de çok önemli, dışarıda yeme içmeyi seven, gezen tozan bir ailem vardı; sayelerinde benim de damak zevkim, yemek kültürüm renklenmeye başlamıştı.
1980-90’ların İstanbul’unda restoran ve yemek çeşitliliği daha az öz ve ağırlıklı olarak yerel lezzetlere dayanıyor. Bazı esnaf lokantaları, et lokantası ve kebapçı, balıkçılar ve az sayıda büfe…
Listemde 10’dan fazla restoran vardı gidip tekrar denemek istediğim ama birçoğu kapanmış. Bu kapanmaların üçünün sebebi pandemiye dayanıyor. Ben de bir restoran işletmecisi olarak pandeminin ne kadar sıkıntılı geçtiğini bizzat yaşadığımdan içim bir kez daha buruldu. Kalanların da çok azı güzel iş yapıyor, hemen her restoran günümüz ekonomik koşullarında zorlanıyor ve belki de bundan kısa bir süre sonra bu listedekilerden de eksilenler olacak. Umarım olmaz…
Bir iki tanesini de gittim ama beğenmedim onları da liste dışı bırakıyorum. Halen açık olan ve kalitesini belli ölçüde devam ettirebilen mekanları ve oralarda yediklerimin yorumlarını sizinle paylaşıyorum.
Hepinize anılarınızı tadabildiğiniz lezzetli yolculuklar dilerim. Afiyet olsun.
Levent’te yıllara meydan okuyan Namlı kebap. Büyük ihtimalle bugünkü listede en çok yediğim mekandır. Benim İstanbul’da lahmacun ve İskender’i öğrendiğim yer.
Tam bir mahalle lokantası olarak yola başlayan Namlı, 1. Levent çarşıda küçük bir ara sokaktaki eski dükkanın ortasında camekanlı bir bölme içinde kocaman döner tezgahını kurmuştu. Mahallelinin doldurduğu salonda mis gibi döner kokusu eşliğinde siparişi verip sabırsızlıkla beklerken genelde önden bir de lahmacun yerdik. Kendine has soğanlı, bibersiz lahmacun yapardı. Bir de çelik kupalarda açık ayranı vardı, bayılırdık.
O zamanlar döner, İskender ve lahmacundan başka bir şey var mıydı menülerinde inanın hatırlamıyorum, belki vardı da ben hiç yemedim.
Namlı, o eski dükkanın yanına denk gelen bugünkü yerleşkesine geçeli uzun yıllar oluyor. Çocukluğumdan hatırladığım o eski salaş halinden ziyade masa örtülü temiz bir dükkan artık. Yıllardır bu şekilde hizmet ediyor. Menüleri de kebabın her çeşidi ve meze, zeytinyağlılarla oldukça zengin.
Bu zamana kadar gelmiş olmalarını çok kıymetli buluyorum ve şu anda da oğlumu alıp ailecek gitmeyi sevdiğimiz bir lokanta olmaya devam ediyor. Eleştirmem gereken konular var ama maalesef. O eski dönerin tadı çok uzun zamandır yok, bana döneri yavan ve kuru geliyor biraz. Bu benim damağımın gelişmesi, değişmesinden de kaynaklı olabilir işletmenin tarif değişikliğinden de… Ama bir yorumdur sonuçta.
Lahmacunu ise halen çok başarılı bulurum. Çorbaları güzeldir. Ah bir de açık ayrana devam etselerdi… Onun yerine kapalı şişeye döndüler.
Bugün Namlı hem içkili bir kebapçı hem de alt kattaki kasap dükkanıyla da sevenlerine hizmet veren bir işletme. Hep var olsun, yıllara meydan okumaya devam etsin isterim.
Kendi internet sitelerinde 1961 yılında Ankara’da bir İnegöl köftecisi olarak yola çıktıkları, 1985 yılında İstanbul’a taşındıktan sonra adlarının ‘Han’ olduğu yazıyor. Bu benim için de yeni bir bilgi oldu. Han, İstanbul’da çocukluk lezzetlerimden biridir.
Levent’ten kalkıp köfte yemek için Bağdat Caddesi’ne gelir dönerdik ailecek. Aklımda kalan asıl lezzeti kaşarlı köftesidir. Bir de yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar yanında patates püresi ile veriliyordu ve o da çok iyiydi.
Bugün halen Bağdat Caddesi’nde 2004 yılında taşındıkları Şaşkınbakkal’daki yerlerinde hizmet veriyorlar. Halen gayet lezzetli ve kaliteli etleri var. Döneri, İskenderi de gayet güzel, İnegöl ve kaşarlı köftesi de çocukluğumu aratmıyor.
Han’ın bir mahalle lokantası olduğunu içeri girer girmez müşteri profilinden anlıyorsunuz. Samimi bir servisi ve kalitesine göre hesaplı bir menüsü var. İçki servisi de var arzu ederseniz etlere yakışan içki seçkilerine ulaşabilirsiniz.
Hepimizin bir balıkçısı yok mu? İlla ki farklı farklı yerlere hep gidiyoruz yiyoruz içiyoruz ama sanki balık yemeğe hep gittiğimiz bir lokantamız oluyor. En azından benim için var; Kireçburnu’ndaki Set Balık.
Balık seven, hatta baba tarafından kökleri denizciliğe dayanan, bir tarafından Karadeniz’li bir ailenin çocuğuyum. Set Balık’ta aile yemeklerimizi, eşli dostlu kurulan masalarımızı daha dün gibi hatırlıyorum. Tabii böyle büyüyünce benim de gençlik yıllarımdan beri kendi çevremle sık sık ziyaret eden, ailemle severek giden bir müdavime dönüşmem kaçınılmazdı.
1967 yılında Nüzhet İşeri’nin kurduğu, rahmetli olduktan sonra da 1997 yılında oğlu Ferda İşeri’nin devralıp bir dönem ablası Berna hanımın da desteği ile işletmeye başladığı ve günümüze dek kalitesini hiç bozmadan devam ettirdiği bir lokantadan bahsediyorum.
Mezeden çok ara sıcaklarıyla meşhur olduğunu düşünüyorum. Öyle ki siz dur demezseniz neredeyse sınırsız sayıdaki ve sürekli geliştirdikleri çeşitlerle de zenginleşen ara sıcakları sıralı getirmelerini isteyebilirsiniz. Bir tek sorun ana yemeğe yer kalmaması olacaktır.
Izgara balıkta müthişlerdir. Tazelikten şüphelenmenize gerek olmaz, her zaman iyi kalite servis ederler. Bugüne kadar gidip de Ferda Bey’in mekanda olmadığını, sürekli masalarla, servisle ilgilenmediğini hiç görmedim. Hatta öyledir ki hesaplar masaya gitmeden önce Ferda Bey’in onayından geçer.
Rakı servisinde güven önceliktir. Bu ne demek diyeceksiniz… şöyle ki küçük şişe açmazlar, siz ne içmek istediğinize karar verin, onlar ne kadar içtiğinizi takip eder gereken miktarı hesabınıza işlerler. Bu bir gelenektir, böylesine dürüst düzgün bir işletmede şüphe duymanıza gerek olmayacaktır emin olun.
Her zaman hareketli olsa da yediğinizin kalitesi hiç bozulmayacaktır merak etmeyin. Çocuklu ailelerin de favorisi mekanlardan birisidir.
Yemek üstüne suflenizi de yemeden kalkmayın derim. Ferda Bey’e bunca yıldır süregelen kaliteleri için bir kez daha teşekkür ederim.