Muhalefetin Destici’ye tepkisi dinmiyor: Yargıya taşıdılar
CHP lideri Özgür Özel MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 1999 yılından bu yana İmralı'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'la ilgili çıkışına böyle tepki gösterdi: "Sözde bir kişinin umut hakkı için bu memleketin umutlarını tüketenlere karşıyız."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 25 senedir İmralı’da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Meclis kürsüsünde örgütün lağvedildiğini açıklaması ve buna karşılık ‘umut hakkından’ faydalanması çağrısı tartışılmaya devam ediyor.
Konu bir kez daha CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in gündemindeydi. Partisinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla 1. TBMM Binası önünden Anıtkabir’e düzenlediği yürüyüş öncesinde konuşan Özel şunları kayda geçirdi:
“Bir kişi için bir anayasa değişikliği hesap edenlere karşı ya da bir kişinin geleceği için, sözde bir kişinin umut hakkı için bu memleketin umutlarını tüketenlere karşı bizim hep birlikte milletin sesini yükseltmeye, büyük bir cesaret göstermeye, demokrasiye, kardeşliğe ve Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaya ihtiyacımız var.”
Ana muhalefet lideri konuyla ilgili ilk açıklamasında terörü durduracak adımları destekleyeceklerini, ancak Meclis’in dışlanmaması gerektiğini savunmuştu. İki gün önce bir gazeteye verdiği söyleşide el artırarak şunları söylüyordu:
“Selahattin Demirtaş dışlanarak bu süreç ilerleyemez. Ve diğer aktörler. Bu sırada Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı destekleyebileceğim bir talep. Bunda bir sorun yok. Ama bunu yapmak için niye Meclis’e geliyor? Benim bir altın standardım var. Bu sorun çözülürken kapansın diyoruz. Şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacağımız işler yapmamamız lazım.
Abdullah Öcalan çözüme katkı sağlayacaksa, konuşacaksa ona bir sürü imkân verilir. Avukatları, akrabaları kanalıyla konuşabilir. Teknik imkânlarla bir konuşma yayınlanabilir. Meclis kürsüsü, hele hele Bahçeli’nin dediği gibi önce gelecek konuşacak, iyi konuşursa umut hakkından yararlanacak vesaire. Bu bir kere anayasal değil, hukuki değil. Silahların bırakılması için Öcalan dahil tüm aktörlerin konuşması ve çağrı yapmasına evet, ama Meclis kürsüsüne Öcalan’ın getirilmesi gibi bir önermeyi paylaşmıyorum. Demokratik siyaseti savunuyorum.”
Özel birinci Meclis önünde yaptığı konuşmada da ülkenin tarihi bir kavşakta olduğunu anlattı.
“Bu ülkeyi kuran ve kurtaranlar, 23 Nisan 1920’de bu binanın içinde kararı verenler ve Kurtuluş Savaşı’nı yönetenler kimseden korkmadılar” dedikten sonra şöyle devam etti:
“Ne dünyanın en güçlü o dönemin devletlerinden, ordularından, işgal kuvvetlerinden ne onların içerdeki işbirlikçilerinden ne de korkarak ‘Milli Mücadele’ye gerek yok, Cumhuriyet’in ilanından önce birilerine danışalım, mandayı, himayeyi savunalım’ diyen korkaklara inat bu binadakiler Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları korkmadı. Bu memleketi onlar kurtarıp Cumhuriyet’i onlar kurdu. Şimdi bu tarihi kavşakta yepyeni bir kavşaktayız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeye çağdaşlaşmayı, gelişmiş ülkeleri yakalayıp geçmeyi, bilimi, irfanı, teknolojiyi, elbette aydınlanmayı başlatmış, örgütlemiş ve miras bırakmışken üzülerek ifade etmem gerekir ki bugün maalesef, başta kadınlar, koruyamadığımız kadınlar, haklarını koruyamadığımız, en önemli hakları olan yaşam haklarını koruyamadığımız kadınlar, Cumhuriyet’in emanet edildikleri, öyle ya bu Cumhuriyet kuruldu, birilerine emanet edildi. Askerdi. Askerlere, Genelkurmay Başkanlarına emanet edebilirdi. Öyle yapmadı. Siyasetçiydi, CHP’yi kurmuştu. Genel Başkanlarına emanet edebilirdi, yapmadı. Devletin kurucusuydu, kendinden sonraki Cumhurbaşkanlarına emanet edebilirdi, yapmadı. Cumhuriyeti ne orduya, ne partiye, ne siyasete, kurduğu Cumhuriyet’i gençlere, siz gençlere emanet etti.
Bu yüzden Cumhuriyet Bayramı’nda Türkiye’deki her dört gençten üçünün son yerel seçimlere kadar umudunu kaybedip yurt dışına gitmek istediğini anketler yazıyordu. Hepimiz biliyoruz. 31 Mart’ın yarattığı umutla durdular. Bir seçim daha beklemeye karar verdiler. Bu ülke gençleri umutlarını kırmaya, onları üzmeye, özgürlüklerini, geleceklerini ellerinden almaya, liyakatsizliğe, kendisine sadakat etmeyen kimseye yaşam hakkı tanımayan bir yönetim yüzünden umutlarını diri tutmak istese de mutlu değil.
Bu ülkede refah, demokrasi, eşitlik yok. Cumhuriyet’in temel felsefesi; herkese eşit, ayrımsız ve zengin bir ülke yaratma felsefesi maalesef terk edilmiş durumda. Bu yüzden Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının sadece savaş cephelerinde değil sivil olarak da sosyal, ekonomik, bireysel hakların garantisini temin eden bir sistemin inşası için yürüttükleri mücadele, bugün ülkeyi yönetenler tarafından yarım bırakılmıştır. Demokrasiye, adalete, birlik ve beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkmak, bugün ülkeyi yönetenlerin ya da duvarlardan, binalardan ibaret devletin değil. Bugün bu görev, milletindir, hepimizindir, hepinizindir.
Terör örgütleri ya da mafya liderleri eliyle bir yandan korkuyu örgütleyenler. Bu ülkeyi korkutarak, sindirerek bu ülkeye istikamet vermeye çalışanlar var. Onların karşısında dimdik ayakta durmak ve Cumhuriyetimizi hedeflerinden geriye götürenlere, adaleti ve demokrasiyi şahsi çıkarlarına göre kısıtlayanlara, emeklileri, çiftçileri, esnafları savunmak için bir kişi için bir anayasa değişikliği hesap edenlere karşı ya da bir kişinin geleceği, bir kişinin umut hakkı için bu memleketin umutlarını tüketenlere karşı bizim hep birlikte milletin sesini yükseltmeye ve büyük bir cesaret göstermeye, demokrasiye, kardeşliğe, Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaya ihtiyacımız var.
Kendi hedefleri için milleti sefalete, güvensizliğe sürüklemek isteyenlerin yaptıklarını hep beraber görüyoruz. Kimse unutmasın ki kardeşliğimizin, bir arada yaşama irademizin, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün bir teminatı varsa o da Atatürk’ün eseri CHP’dir. Hiç kimse bu meydanı hafife almasın. Biz bu ülkeyi, bu meydandakilerin dedeleriyle, nineleriyle, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle mezhebine bakmadan, ayırmadan hep birlikte kurduk.
Bu ülkeyi onlar hep birlikte kurtarmışlardı. Birileri ülkenin birliğine, beraberliğine değil de siyasi çıkar hesaplarına göre birtakım adımlar atmaya başlıyor. CHP olarak, bu hesaplara karşı bu ülkedeki 86 milyonun müşterek menfaatlerini korumak zorundayız. Kararlılık, cesaret bizde var. Hazırlıklı olmaksa bizde var. Ama bizde millete veremeyeceğimiz hesap, birilerine verilmiş sözler, gizli kapılar ardında mutabakat yok. Aksine açıklık, şeffaflık, kararlılık var.
Bugün, Cumhuriyet’i hep beraber yüceltmeye, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine el koymanın kararlılığıyla yürüyüşe geçmeye geldik. Eğer, 22 yıldır yönetildiği gibi kişisel hesaplar ve çıkarlar için birileri bir şey yapacak, o adımlar anayasaya uzanacaksa biz orada yokuz. Ama biz buradayız. Yürüyüşümüz, Atatürk’ün ülkedeki kimseyi ayırmayan, 28 Ekim günü ‘Yarın Cumhuriyet’i ilan ediyoruz’ diyen anlayış bu meydanının anlayışıdır. Biz bölünmeye, kavgaya, çatışmaya karşıyız.
Ancak biz şehit analarının, şehit babalarının, şehitlerin emaneti evlatlarının, gazilerimizin gözünün içine bakılmayacak onların rızası olmayacak hiçbir şeyin tarafında değiliz. Kutuplaşma, kimseye yaramaz. Yoksullara, memurlara, esnafa hiç yaramaz. Biz Türkiye’de kavgayı yoksullar, gençler, emekliler, emekçiler, çiftçiler adına vermeye varız. Kısır kavga ve çekişmelerin tarafı değiliz.
Biz bu bayramda, bu toplum bölünmesin istedik. Erdoğan’a çağrıda bulundum. ‘Atatürk Orman Çiftliği’ne bütün itirazlara rağmen yapılmış, Atatürk’ün vasiyetine aykırı olan sarayda bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması yerine, Atatürk’ün evinde Çankaya Köşkü’nde, hiçbir partiyi ayırmadan Cumhuriyet’i olması gerektiği yerde kutlayalım’ dedim. Bu çağrıma olumlu bir yanıt gelmedi. Onun için Erdoğan orada, biz buradayız. Saray orada, Çankaya Köşkü burada. Çok yakında Cumhuriyet kutlamaları milletin evinde Çankaya Köşkü’nde yapılacak. Emin olun, o gün orada sizin seçtiğiniz bir Cumhurbaşkanı oturacak. Bu tarihi kavşakta birileri kişisel hesaplara sürüklenebilir. Biz sürüklenmeyeceğiz. Bu tarihi kavşakta birileri, iktidarını sürdürmenin hesabında olabilir. Hiç o taraflara bakmayacağız.
Aynı bugün olduğu gibi hep birlikte çalışarak bir kez daha Cumhuriyet’i kuracağız. Ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaracağız. Bütün milletimize sesleniyorum. Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Cumhuriyet, korkanların, sinenlerin, evde oturanların değil kendisine sahip çıkanların rejimidir.
Biz bugün 1. Meclis’ten Anıtkabir’e coşkuyla Cumhuriyet’imiz için yürüyüşe geçiyoruz. Hepiniz evlerinize bayraklarınızı asınız. Ellerinize şanlı bayrağımızı alınız. Sokaklara, meydanlara çıkınız. Coşkuyla Cumhuriyet’imizi kutlayınız. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin emanet edildiği gençlere yürekten inanıyoruz.”